50+1 neyin nesi, kimin fesi?
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Erdoğan “Bahçeli’yi sırtımdan atacağım” havası yaratarak, muhalefeti Anayasa değişikliğine ortak etmek istiyor. Amacı şunun bunun hayati desteğine ihtiyaç kalmadan bir kere daha, dolayısı ile ömür boyu koltuğunu korumaktır.
Ben Erdoğan’ın yerinde olsam ne yapardım?
Hiç kimseden derin enformasyon yardımı almayan insan, Erdoğan’ın taktiklerini ancak bu soruyla çözmeye çalışır. Başka çaresi yoktur. Durumum böyle ve işte o nedenle yukarıdaki soruyu kendime soruyorum.
Burnuna kadar suça bulaşmış, akıl almaz düşmanlar biriktirmiş ve giderek gücü zayıflamaya başlayan bir diktatörün ilk düşüncesi ne olabilir?
Paçayı kurtarmak. İktidarını sürdürmek. Kendisinden sonra ailesinin hükümranlığını garantiye almak. Asude bir emekliliğe hazırlanmak…
Ben onun yerinde olsam ilk düşüncem bu olurdu.
Demek ki, attığı her adım diktatörün ayakta kalma amacıyla bağlantılıdır. O halde güncele gelelim: Erdoğan neden yüzde 50+1’i gündeme getirdi?
Kulis bilgim yok. Ama tüm sistem içi muhalefet, bu arada bazan bizler bile, “Erdoğan Bahçeli’yi sırtından atmak istiyor” diye bu adımı yorumlamakta. Bu yorumun bizi “iyimser bir beklentiye” sürükleme potansiyeli var. Erdoğan’ın Batı’ya yanaşma, ekonomiyi küresel finans merkezlerinin “memurlarına” devretme, “sarı listeden” çıkmak için kendi eliyle semirttiği Bahçeli’nin mafya elemanlarını tutuklama adımları “Erdoğan’ın Bahçeli’yi sırtından atmak istediği yorumlarını inandırıcı kılıyor.
Ama ben bu yorumları inandırıcı bulmuyorum. Bahçeli’den böyle göstere göstere kurtulmak ihtiyatlı bir tutum olmasa gerek. Hele bunu Başkanlık seçimini, TBMM’de yeter çoğunluğu olmadığı halde Anayasa değişikliğine bağlamak Erdoğan gibi bir “taktik sihirbazının” yapacağı iş değil. Böyle bir niyeti olaydı, seçimden hemen sonra Akşener’le , Davutoğlu’yla v.s. anlaşır, Bahçeli’yi tasfiye sürecini başlatırdı. Gülen’le ilgili dediği gibi “beni kandırdı” diyebilirdi. Böyle göstere göstere tasfiye olmaz.
O halde ne yapmak istiyor?
Ben onun yerinde olsaydım, Bahçeli’yi defetmek için “horoz şekeri” karşılığında muhalefeti kandırır, Anayasa değişikliğine razı etmeyi düşünürdüm. Yutarlar mı? Sanıyorum şimdiden yutmuş gibiler. Boru değil. Sonuçta zaten uygulanmayan anayasa değişecek, ama bazılarının dediği gibi, hükümeti yönlendiren faşist MHP iktidardan defolup gidecek. O zaman da Erdoğan TBMM’de Bahçeli yerine mesela CHP’ye muhtaç olacak. Gelsin “reformlar!” Hatta “bir an önce şu gerilla dağdan inse de işimize baksak” diye düşünen kimi “konformist çözüm hayalcileri”, “Bahçeli gidecek çözüm gelecek” diye sevinmeye başlayacak. Yani “ölme eşeğim ölme” hesabı. Ya da “umut muhalefetin ekmeği, ye muhalefet ye…”
Bunlar olmayacak işler değil elbette. Ama aynı zamanda olmayacak işler. İhtimallerden birine parasını yatıran kumarbaz yarı yarıya kaybetmiş demektir. CHP kaybetmeye tiryaki bir partidir. Ama biz ihtimallere değil gerçeklere bakmalıyız. Kumar oynamıyoruz.
Erdoğan saltanatını korumak için kim bastırırsa onunla ittifak yapma ustasıdır. Seçimli rejim devam ettiği müddetçe, Erdoğan’ın alternatifi yoktur.O seçmen tabanını pazarlıyor, devletin içinde kim ağır basarsa onun hizmetine veriyor. Gemlik eylemi gibi, onu çok daha aşan bir halk kabarması karşısında “çözüm yanlılarına” boyun eğer mi? Daha önce olduğu gibi eğer. Ama “papaz da her zaman pilav yemez.” Kürt halkı bu defa sonuca gider. Çözümün ipini Erdoğan’a bağlamaz. Diyelim ki, halkın gücü çözümü dayatmaya yetti, ama Demokratik Cumhuriyet’i kurarak, Erdoğanların, derin devletin vs. icabına bakamadı. Ne yapacağız? Elbette “çözüme gelmeyiz” demeyeceğiz. Bu defa önlemlerimizi alacağız, yaş tahtaya basmayacağız.
Ama bu yazdıklarım faraziye. Gerçek değil. Gerçek Kürt soykırımının devam ettiğidir. Bu bir. İkincisi bütün bu kayıkçı dövüşleri ağır bir devlet krizinin işaretleridir. Erdoğan’ın krizi ise ikbal krizidir. Erdoğan bu devlet krizinden kendi iktidarını korumak için “Zihni Sinir proceleri” peşindedir. Devlet krizleri devrimci değişimlerin habercisidir. Bugünün işi ihtimal hesaplarıyla halkı beklentiye sokmak değil, icabını yapmaktır. Krizden korkmamak, ondan halk adına yararlanmak, yıllardır sürünen kronik krizi derinleştirmek ve akutlaştırmak, krizi hapla yatıştırmak yerine ona neşter vurmak, yani devrimci değişime yönelmektir. Rejim içinde çözüm, ancak bu devrimci değişim hamlesinin yan ürünü olarak ortaya çıkar. Reform ortaya çıktığında buna razı olursan, rejim krizini aşar, verdiği reformu geri alır. Çözüm sürecinin derslerinden biri budur.
Kısaca, Erdoğan “Bahçeli’yi sırtımdan atacağım” havası yaratarak, muhalefeti Anayasa değişikliğine ortak etmek istiyor. Amacı şunun bunun hayati desteğine ihtiyaç kalmadan bir kere daha, dolayısı ile ömür boyu koltuğunu korumaktır. Koltuğunu koruduğunda “Bahçelisiz Erdoğan acep ne yapar” diye düşünmek akıllı insanının işi değildir. O koltuğunda oturur, o andaki devlet içi güç dengesi ona “şunu yap” dediğinde onu yapar. “Şununla yap” dediğinde onunla yapar. Bir bakmışın yeniden Bahçeli’yle, bir bakmışın eğer hala ayaktaysa Akşener’le yapmış, sonra bir de bakmışın ki, ilk Kurultay’da CHP’nin başına geçtiyse İmamoğlu’yla yapmış… Hele bir de İmamoğlu-Akşener’le yapmışsa, devletin ağzına layık çift katlı ekmek kadayıfı gibi bir şey olur.
Bütün bunların olup bitmesinden “bize de bir şeyler düşer” diye bekleyenin vay haline. Sen bir şeyler yapmazsan, o şeyleri yapanlar sana da yüz yıldır ne yapıyorsa onu yapar. Devletin tarihi şahittir buna.
Yani siz, siz olun, Bahçeli’nin ismi “Devlet”tir diye, onun gitmesini “devletin” gitmesi sanmayın.