8 Mart ve kötüye karşı iyinin kuvveti

Tekoşin OZAN Haberleri —

  • Devlet ve iktidar güçlerine karşı toplumsal ahlakı yani kötülüğe karşı iyiliğin gücünü örgütlü yapılara kavuşturmalıyız.
  • Kadın gücü öne çıkarsa inşa edicilik, direngenlik ve uzun vadeli yapısallık gelişir.

Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün kutlanma kararının verildiği 1910 yılında, Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı, kadın emeğinin sömürüsüne, kadına karşı şiddete ve kadınların eşit yaşam hakkına dikkat çekmek için böyle bir karar vermişlerdi. Kapitalist sistem daha sonra sosyalizmle mücadeleyi etkili kılmak için, sosyalizmin bazı evrensel değerlerini sosyal demokrasi projesiyle sisteme entegre ederken, 8 Mart dünya kadınlar gününü de bu entegre projesine dahil etti. Bu yüzyılın başına kadar dünyanın hemen hemen hiçbir yerinde seçme seçilme hakkı, yüksek eğitim alma hakkı, ekonomik bağımsızlık hakkı, hatta yazar olma hakkı bile olmayan kadınlara, BM 8 Mart’ı kutlamaya başladı. Tabii mücadele tarihinden soyutlayarak, geçmişini yok sayarak.

Kapitalizm, şimdi yasalara geçen kadın haklarını var olduğundan beri benimsiyormuş gibi yansıtmayı ihmal etmiyor. Halbuki kadınlar bütün haklarını giyotinlere giderek, fabrikalarda cayır cayır yanarak, taşlarla başları ezilerek, işkence görerek, ama diktatörlüğe boyun eğmeyerek, ayaklanarak, erkek egemen zihniyete karşı bütün ‘ayıpları’ yırtıp atarak kazandılar.

Kapitalist sistem kadınların büyük bedeller vererek kazandığı haklarını yok saymaya devam etseydi sistemin sürdürülebilirliğini tehlikeye atacaktı. Çünkü kadınların yarattığı gelişmeler köklü sonuçlar doğuruyor. Onları aşmak büyük bir karşıt devrim gerektirir. Sistem kadınların ortaya çıkardığı mücadele gerçeğine görünürde karşı çıkmak yerine, yanıltıcı tarzla sistem içileştirmeyi esas aldı. Böylece özü değişmeyen canavarlaşmış erkek egemen sistem, dünyayı adım adım kaosa sürükledi. Kaos yaşamın bütün boyutlarına yansıyor. Bu yüzyıl içerisinde 3 dünya savaşına girdik. Sonuncusunu son yirmi beş yıldır iliklerimize kadar yaşıyoruz. Bireyciliği pervasızlaştıran bu sistem, dolu dizgin daha çok kâr, daha çok iktidar, daha çok savaş, daha çok para aç gözlülüğüyle toplumsal varlığı yokluk sınırına getirdi. Kaostan çıkışın çözümünü toplumsallıkta arayacağına insanlıktan koşar adım uzaklaşarak geleceği robotikleşmeye vardırdı. Ekolojik durum desen; yıkımın neresinde durduğumuzu artık kestiremiyoruz. İyilik mumla aranıyor oldu, kötülük boğazımıza dayandı. Bu sistemin sürdürülemezliği ayan beyan ortada.

Peki ne yapmalı? Açık ki, baştan başlamalıyız. İnsan gibi yaşayabilmek için kadınların etrafında örülen toplumsallığı önemsemeliyiz. Toplumsal ahlakın insanlığın geleceğinde ne kadar kritik bir önemde olduğunu bilerek devlet ve iktidar güçlerinden medet ummamalı, hatta onları geriletme mücadelesi içerisine girmeliyiz. Deprem felaketinde görüldüğü gibi büyük yıkımlar gerçekleştiğinde, kadın özlü duyarlılık ve dayanışmayla yeniden inşa sağlanabilir. Devletin insanlık düşmanı gerçeği asla toplumsal yaraları sarmıyor, felaket üstüne felaket yaratıyor.

Devlet ve iktidar güçlerine karşı toplumsal ahlakı yani kötülüğe karşı iyiliğin gücünü örgütlü yapılara kavuşturmalıyız. Demokratik özgür yaşam devrimine var gücümüzle katılmalıyız. Kadın özünü açığa çıkarmalıyız. Kadının empatisi öne çıkarsa bireycilik azalır, toplumsallık büyür.  Kadın gücü öne çıkarsa inşa edicilik, direngenlik ve uzun vadeli yapısallık gelişir. Kadın aklı öne çıkarsa ruhumuzu işgal eden maddiyatçılık zayıflar, maneviyat kazanır. Kadın gerçeği gölgede kalmaz ise erkek gerçeği de özünü bulur. Kadınların öncülük ettiği toplumsal özgürlük mücadelesi evrenselleştiği oranda insanlık çağ atlar.

Bunun için zemin vardır. Dünyanın her yerinde kadınlar artık bu konuda daha duyarlıdır. Afganistan’dan Latin Amerika yerlilerine, Afrika’dan Araplara, Avrupa’dan İran’a kadar kadınlar çürümüş sisteme karşı direniş ve birleşme bilinci kazanmış, hareket halindedir.

Özellikle Kürt kadınlarının on yıllardır süren özgürlük mücadelesi dünya kadınlarına çok güç vermiştir. Kürt kadınları bu gücünü Önder Apo’nun kadın özgürlükçü paradigmasından alıyorlar. Reber Apo’nun önce kendindeki erkekliği özgür kadın gerçeği karşısında sorgulayıp aşmasından ve kadın özgürlük mücadelesini yaşam ile ölüm sınırındaki koşullarda büyütmesinden alıyor. Tabi Önderliğimizin bu yaklaşımı tarihsel gerçeklerden bağımsız değildir. Bu topraklar tanrıçalar diyarıdır. Kürt toplumsal gerçekliğinin anaerkil damarı evrenselleşmiş, toplumsallığın atar damarı olmuştur. Bu en eski devrim, halk kültürümüzde ve inanç sistemimizde yok olmadan kendini sürdürmüştür. Êzîdîlik’te, Kürt Aleviliği’nde, Yaresanlık’ta hala ısrarla devam eden bu kültür, Mitra’nın, Şimige’nin, Amazon kadınlarının, Zerdüşt’ün, Mani’nin, Mazdek’in, Hürrem’in, Babek’in devamıdır. Bu özgürlükçü, ortaklaşmacı, eşitlikçi kültür toplumsal özü korumak adına iktidar odaklarına karşı tarih boyunca hep isyan halinde olmuştur.

Günümüzdeki Kürt kadın hareketi bu damardan beslendiği gibi ideolojik, siyasi, askeri, sosyal, ekonomik yani yaşamı ilgilendiren her alanda örgütlü bir güçle yeni bir çıkış yapmıştır. Beritanları, Saraları, Zilanları, Semaları, Evinleri, Raperinleri yetiştirmiştir. Bu özgürlük damarının canlandırılması salt Kürt kadınlarını ve toplumunu ilgilendirmez. Nasıl ki on bin yıl önce insanlığın kaderini değiştiren bir devrime yol açmışsa günümüzde de bu karaktere sahiptir.

8 Mart artık sadece kadın haklarını gündemleştirmekle sınırlı kalamaz, köklü bir toplumsal devrim hedefi ile örgütlenmeye gidilmelidir. Toplumun demokratik konfederal yapılanmalarla kendi kendini yönettiği, kendini koruduğu, imkanları eşit paylaştığı, insan ve kadın haklarının tartışma konusu yapılamadığı bir yaşam hedefi. Dünyanın daha yaşanılır bir yer olmasını sağlayacak bir devrimin zamanıdır.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.