Acıdan kar etmek-1

Nevra AKDEMİR yazdı —

  • Oxfam raporuna göre, kadınlar, salgının yükselen döneminde, özellikle sokağa çıkma yasakları ve sosyal mesafenin turizm, otelcilik, satış elemanlığı ve bakım işleri gibi hizmet alanlarının yüksek oranda kadınlaşmış işgücünü etkilemesi nedeniyle orantısız bir şekilde istihdam dışına itilmiştir.

Kapitalizmde birikim dinamiklerinden doğan her acı, başka bir piyasanın kaynağına dönüşür, eğer piyasa dışı alternatifler güçlü ve sistematik şekilde örgütlenmemişse. Oxfam 2022 Mayıs ayında yayınlanan ve ismini acıdan faydalanmak veya acıdan kar yaratmak olarak Türkçeleştireceğimiz raporda. Rapordaki ilginç veriler sanırım bu yazı için oldukça geniş. Gıda ve enerji fiyat artışlarını geçtiğimiz haftalarda ele almıştım, yine bu akışı bozmayacak şekilde devam edeyim.

Pandemi ve savaşın etkileri, birleşik bir kriz ortamı yaratmış durumda tüm dünyada, bilindiği gibi. Bu süreç rapordaki rakamlara göre çeyrek milyardan fazla insanın içinde bulunduğu aşırı yoksulluk ve çaresizlik durumunu derinleştirirken ve en temel insani yoksunluk olan açlıkla baş başa bırakırken; gıda ve enerji sektörlerinde yeni zenginler ve aşırı karlar yarattı beklendiği üzere. Bu durumun pek çok etkisi de var. Zira kazanılan hakların gasp edilmesine, antidemokratik ve ırkçı ayrımcı uygulamaların yaygınlaşmasına da uyun zemin doğuruyor bu yoksunluk. 2022'de 263 milyon insan aşırı yoksulluğa düşmesi, içinde bulunduğumuz yılın her 33 saatte bir milyon kişinin yaşamını sürdüremez hale gelirken, aynı zamanda bu dönem boyunca ortalama her 30 saatte bir yeni bir milyarderin ortaya çıkması anlamına geliyormuş, raporun çarpıcı verilerine göre. 

Geçen yıl küresel gıda fiyatlarının %33,6 oranında yükseldiğini, ve 2022'de %23 artması beklendiğini kenara not alalım. Zira ücretler ve sektörel grevler veya yeni bir sarı yelekliler gündeminde yeniden şirketlerin karlarındaki artış, tam olarak bu yaşam masraflarına rağmen ücretlerin çok daha az yükselmesi, devletlerin kamusal görevlerini daha fazla piyasalara devretmesinin eş zamanlılığını konuşacağız. Aynı zamanda böyle doğrudan dünyanın diğer ucundaki bir savaşın yararlanıcılarının, bizleri açlıkla terbiye etmeye soyunmasının da piyasalaşmanın ve yeni biçimleriyle sömürgeleştirmenin otoriter yönetimlerle nasıl bir alakası olduğunu da açığa çıkartıyor olmalı. Zira her kriz döneminde daha da kristalize olan, hali hazırdaki eşitsizliklerin karşısından büyük mücadelelerle kazanılmış tüm hakların kolaylıkla ve meşruiyet kaygısı gütmeden ırkçılık ve dincilikten medet uman ve çevreyi yağmalayan sermaye gruplarına kalkan işlevi gören hükümetlerce gasp edilmesi. 

Oxfam, pek çok farklı eksende eşitsizlikleri tanımlamış: Servet ve gelir eşitsizliğinin yanı sıra, patriyarkal, ırkçı ve sömürgeci düzlemde oluşan mirasın da nasıl kapitalizmde kendini yenileyerek sürdüğünü de kolayca görüyoruz. Bu yüzden tüm eşitsizliklerin sınıfsal okuması, şiddetin aynı zamanda eril tahakküm ile çerçevelenmiş halde, ırkçı, sağlamcı ve ayrımcı pek çok yüzünü de görünür kılıyor. Gelir yoksulluğu konusunda en dikkat çeken verinin, barınma, enerji ve gıda fiyatlarındaki fiyat artışlarının çalışan yoksullar ve uzun süreli işsizlik yaşayanların kim olduğu sorusu ile gündeme geliyor. Böylece işsiz, yoksul veya işçi kategorilerini yeniden insana ve gündelik hayatın politikliğine bakar hale getirebiliriz.

Oxfam raporuna göre, kadınlar, salgının yükselen döneminde, özellikle sokağa çıkma yasakları ve sosyal mesafenin turizm, otelcilik, satış elemanlığı ve bakım işleri gibi hizmet alanlarının yüksek oranda kadınlaşmış işgücünü etkilemesi nedeniyle orantısız bir şekilde istihdam dışına itilmiştir.  Daha fazla zaman vermek zorunda kalmışlardır. Ev içinde artan iş yükü ve yaşam giderleri karşısında ücretlerin yetersizliği ile yeniden ücretli işe veya eğitime dönemeyenlerin çoğunluğu kadındır. Daha ötesi ırkçı şiddete hedef olanların, ayrımcılıkla muhatap olanların bu ekonomik şiddete daha fazla deneyimlediği de açıklıkla raporda ortaya çıkıyor.

2022’nin gıda, enerji ve diğer barınma maliyetlerinin doğrudan sonucu ise dünya genelinde, verimli topraklardan uzak kentlerde yaşayan kadınların ailelerini besleyebilmek için nasıl başa çıkacakları sorusunda yatmaktadır. Bu sorunun da ırk ayrımcılığı mücadele eden gruplarda olduğu gibi, toplumun dışında tutulmak istenen ve marjinalleştirilen gruplarda; yani, kuirler, sakatlar, göçmenler, romanlar vb gruplar açısından ne kadar korkunç boyutlara ulaşabileceğini düşünmek insanı dehşete düşürüyor. 

Ulusal sorun, krizler ve militarizm üzerine de kocaman kategorilerden oluşan bir tartışmaları dinlerken aklımda takılı kalan soruyu şöyle formüle edeceğim artık: tüm beyaz üstünlükçü, Avrupa merkezli kölelik ve sömürgeciliğe dair tahakküm biçimlerinin kapitalist partriyarkaya eklemlenerek süren biçimleriyle aktif mücadele etmeyen anti kapitalist seçeneklerin örgütlenmeye dair umudu örememesi, zamanımızın öncesine ait olduğu için gündelik hayatta karşılaşmadığımızı varsaymamızdan, etrafımızda sıkça gördüğümüz halde görmezden gelmemizden kaynaklanıyordur belki.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.