AKP’nin yeni muhalefet inşası ve göçmenlik

Nevra AKDEMİR yazdı —

  • Erdoğan, kendine karşı birleşen muhalefetin son duvarını da yıkmanın yaratıcı bir yolunu bulmuş durumda. Orta vadeli programda açıkça ucuz ve kolaylıkla sömürülen işgücü kaynağı olarak gördüğü göçmenleri yeni bir siyasi araç olarak kullanmanın peşinde.
  • İşlerin asla düzeltilemeyeceğine dair melankolik tavır, acıların çekilebilirliğine dair yersiz iyimserlik kadar zayıflatıcı. Hayat bize ittifaklarımızın kimler olduğunu da nasıl bir siyaset yapma zorunluluğumuz olduğunu da dayatıyor. Yapmamız gereken bu sese kimseyi küçümsemeden kulak vermek!

Türkiye'de ilginç bir vaka ortaya çıktı. Göçmen karşıtı söylemlerle nefret suçu işleyenlerden bir kısmı AKP'nin siyasi ve adli bir operasyonuyla tutuklandı ve (aslında son derece aşina olduğumuz şekilde) kötü muameleye maruz kaldı. Twitter ve diğer sosyal medya araçlarında göçmen hakları üzerine yazıp çizenlere kocaman kitlelerle linç örgütleyen ve milyonların sesi olduğu inancına sahip kişilerin gördüğü bu muamele, yine beklendiği üzere sessizlikle karşılandı. Siyasi kurguların yargı ayağının işleme biçimi, pek de gürültülü tepkilerle karşılanmadı, çok az sayıdaki siyasi “muhaliflerce” adalet çağrıları ve kınama mesajları yayınlandı. Erdoğan ise yine dünya sağına örnek teşkil edecek bir muhalefet inşası yöneliminde gibi görünüyor. Muhalefetin çapasını iktidara göre atması, sözünü yaygınlaştırmak için milliyetçi histerinin yarattığı duyguları ve nefreti arkasına alma çabası, yine beklendiği gibi sağın devletçi ırkçı hegemonyayı iktidarın kolayca yönlendirebileceği bir çerçevede politik alanı inşa edebilmesine zemin vermiş görünüyor.
Bu ilginç bir vaka, çünkü dünyadaki sağ iktidarlar ve sağ muhalefetin iç içe girdiği eğilimlere tezat teşkil ediyor. Birkaç örnekle durumu açmaya çalışacağım. Dünyada aşırı sağ eğilimler, alternatif sağ olarak kendini farklı mecralardaki özgürleşme karşıtı politikalar üzerine kuran geniş bir spektrumu içine alarak beyaz üstünlükçülük karşıtı halk hareketleri, sol, feminist ve hatta kur hareketlerin bir ölçüde içine sızmış görünüyor. Göçmen karşıtlığından kadın düşmanlığına; kürtaj karşıtlığından transfobiye; siyah ve yerli halkların dezavantajlılığını gidermeye dönük tedbirlere karşıtlıktan mezarda emekliliğin ve kamusal hizmetlerin piyasalaştırılmasının savunusuna kadar uzanan geniş bir fikir dizini karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda bu fikirlerle bir araya gelmeksizin siyasi alanı sürekli terörize etmeye veya insan haklarını hiçe sayan bir şiddetle nefret suçlarını ve başkasının hayatına müdahaleyi savunan sesler bunlara ekleniyor. Tam bir keşmekeş ve akıl tutulması. 
İtalya’da aşırı sağcı lider, Fransa’nın Afrika'daki kolonyal saldırılarını sıralarken göçmenlere İtalya ve dolayısıyla Avrupa kapılarını kapatmalarının gerekçesini bu geçmişte buluyor. Aynı lider, İtalya’yı sadece beyaz profesyonel mesleklere sahip heteroseksüellerden oluşan bir Avrupa olarak hayal etmekle kalmıyor, bunu dayatıyor. Almanya’da Hristiyan Demokratlar’ın başındaki Metz, AFD’nin yükselen oylarının peşinde. Almanya’nın göçmenlerin ve kuir hareketin damgasını vurduğu bir Kreuzberg değil, Bayern olduğunu söyleyerek yine gerçeklerle bağı kopmuş hayallerin peşinden ırkçı harekete güç veriyor. Sokakta ise giderek artan sayıda göçmen karşıtı ırkçı saldırılarla kendimizi muhatap buluyoruz. Trump dolandırıcılık davasını siyasi bir şova dönüştürerek, beyaz üstünlükçü, göçmen karşıtı, sömürgeci tahayyülün peşinde imtiyazlarından kaynaklanan konforlarını kaybetmiş bir takım ırkçıların gürültücü kırılganlığın sesi olmayı hedefliyor. Meksika sınırına ördüğü duvar ise bir madalya gibi. 
Erdoğan ise, kendine karşı birleşen muhalefetin son duvarını da yıkmanın yaratıcı bir yolunu bulmuş durumda. Orta vadeli programda açıkça ucuz ve kolaylıkla sömürülen işgücü kaynağı olarak gördüğü göçmenleri yeni bir siyasi araç olarak kullanmanın peşinde. Böylelikle Erdoğan, hem sağ muhalefetin göçmen karşıtlığında alan bularak yükselen hezeyanlı sesini kesecek bir hamlenin işaretini vermiş hem de kendisini “dış güçler” karşısında gezi davasındaki hukuksuzluklara rağmen yeniden demokrasi havarisine çevirecek yeni hattı bulmuş durumda. 
Sadece Erdoğan’a seçim eksenli muhalefet, işlerin gerçekte olduğundan daha iyi olduğuna dair umutlu yanılsamalara kapılma hatasına düştü. Sahte şafakları kaçınılmaz olarak hayal kırıklığı takip eder. Ancak umutsuzluk için de vaktimiz yok: İşlerin asla düzeltilemeyeceğine dair melankolik tavır, acıların çekilebilirliğine dair yersiz iyimserlik kadar zayıflatıcı. Hayat bize ittifaklarımızın kimler olduğunu da nasıl bir siyaset yapma zorunluluğumuz olduğunu da dayatıyor. Yapmamız gereken bu sese kimseyi küçümsemeden kulak vermek!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.