Ağır hasarlı devlet

Sezai TEMELLİ yazdı —

  • Taşıyıcı kolonlar ırkçı, mezhepçi, erkek egemen haliyle çoğulcu, çok inançlı-seküler bir zemine tutunmaya çalışsa da artık hiçbir militarist güçlendirme ile ayakta durma şansı kalmamıştır.
  • Yaşadığı coğrafyanın oluşturduğu tarihsel zeminle uyumsuz olan bu yapı, son depremle büyük bir çöküşün eşiğine gelmiştir. Artık hiçbir restorasyonla onarılamaz hali karşımızdadır. Yapı sökümü artık bir zaruret haline gelmiştir…

İki büyük deprem sonrası ‘nerede bu devlet’ sorusu aslında devletin ağır hasarlı halini teşhir ediyordu. Devleti ağır hasarlı hale getiren salt yaşanan son depremler değildir. Devleti ağır hasarlı hale getiren onun kurucu taşıyıcı kolonlarının zaafları ve çarpık politik inşa anlayışıdır. Yaşadığı coğrafyanın oluşturduğu tarihsel zeminle uyumsuz olan bu yapı karşılaştığı her sarsıntıyla fazlasıyla hırpalamışken, son depremle birlikte büyük bir çöküşün eşiğine gelmiştir. Artık hiçbir restorasyonla onarılamaz hali karşımızdadır. Yapı sökümü artık bir zaruret haline gelmiştir…

Deprem gecesi ve sonrasında yaşananların yönetim sorunu olarak karşımıza çıkması sadece depremin büyüklüğü ve idari ihmallerin sonucu olarak değerlendirilemez. Depremin büyüklüğü sonucu ortaya çıkan yıkım ve ihmallerin bu denli çarpıcı hale bürünmesi devletin sürüklendiği aczin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bugünkü yönetim modeli geçmişte olduğu gibi kendi içyapısal sorunlarını bir türlü çözemeyen bir mekanizmanın sürekli ve döngüsel olarak sürüklendiği modeli bize izah ediyor. Yapısal krizlerini çözemeyen, her çöküşe sürüklenme halini otoriterleşme, faşizmin kurumsallaşması ile aşmaya çalışan, olmadı darbelere başvuran bu mekanizma yolun sonuna dramatik bir şekilde gelmiştir.  

Depremin tüm acımazlığı yaşanırken, Türkiye ve Suriye halkları can pazarında boğuşurken, Rojava’ya saldırılarına ara vermeyerek, yardımların halklara ulaşmasına engel olarak, yardım merkezlerine kayyum atayarak, Kürt ve Alevi toplumuna karşı ayrımcılığını saklamayarak çürümüş zihniyetini sergilemeye devam eden devlet bir yanıyla da büyük panik yaşıyor. O panikle iktidar tarafından akla ziyan açıklamalar peş peşe gelirken aslında çaresizliğe sürüklenmiş yüzyıllık politik stokun nasıl bir ucube olduğu da ortaya çıktı.

On binlerce insanın yaşamını yitirdiği saatlerde hala çıkarcı inşaat planlarıyla ve çürümüş zihniyetleriyle kendi bekalarını sürdürme gafletinde olan iktidar o denli topluma yabancılaşmış halde ki iflas ettiklerinin, tükenmiş olduklarının hala farkında değiller. Uzaktan izleyenler durumun vahametinin farkında. Çözümün rejim ve sistem değişimiyle başlayacağını artık herkes hissediyor. Dayanışmanın büyüklüğü aslında bu arayışın sahaya yansımasından başka bir şey değildir.

Siyaset şimdi bu büyük değişimin yatağında olanca coşkusuyla, her mecrada akmak zorunda. Bunu engellemek adına ‘şimdi siyaset zamanı değil’, ‘asrın felaketini yaşıyoruz’, ya da ‘seçimlerin ertelenmesi’ muhabbetleri siyasetten kaçışın taktikleridir. Siyasetten kaçma devletin yüzyıllık güzergâhını koruma gayretinden başka bir şey değildir. Bu yolda ısrarla yürümenin nasıl toplumsal yıkımları ortaya çıkardığını son doğal afetin bilançosunda özet olarak görmek mümkün. Bu güzergâhtan çıkmadan yıkımların sonunu getirmek mümkün olamayacak.

Sadece son çeyrek yüzyıla baktığınızda, Marmara depreminden bugüne neden depreme dayanıklı, depreme dirençli kentler yapılmadığı sorusunun yanıtı savaş ve yolsuzluk tercihlerinde saklıdır. 23 yıl boyunca süren tecrit, savaş ve AKP iktidarlarıyla biçimlenen neoliberal yolsuzluk tarihi son depremle birlikte ülkeyi büyük bir toplu mezara çevirmiştir. Bu ilişkileri doğru kodlayamazsak ne sorunları çözebiliriz ne de yarını farklı bir politik inşa sürecine dönüştürebiliriz.

İnşaat sektörü yolsuzluğun zeminini oluştururken, savaş siyaseti bu sistemin sürdürülmesinin ekonomik ve siyasi zeminini oluşturmuştur. Trilyonlarca doların toplum yararına, halkların ihtiyaçlarına ve barış içinde bir geleceğe yönelik harcanması yerine kişisel servetler için ve akıl dışı yayılmacı politikalar uğruna harcayan devlet şimdi yardım balolarıyla gününü kurtarma, halkın kaynaklarına çökme derdinde.

Taşıyıcı kolonlar ırkçı, mezhepçi, erkek egemen haliyle çoğulcu, çok inançlı-seküler bir zemine tutunmaya çalışsa da artık hiçbir militarist güçlendirme ile ayakta durma şansı kalmamıştır. Şimdi bu kadim coğrafyanın üzerinde yeni bir ülkeyi inşa etmek adına siyaset günlerine sarılmak zamanı. Yerel demokrasinin gereğinden hareketle, demokratik bir cumhuriyet adına dayanışmayla yaralarımızı saracağız, faşizme karşı direnişimizle de bu düzeni değiştireceğiz… 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.