Almanya’da kadınların gündemi-1

Nevra AKDEMİR yazdı —

  • Bir rapora göre her üç Alman kadından biri yaşamları boyunca fiziksel veya psikolojik şiddete maruz kaldığı ortaya çıkmış*. Gazete haberinde şöyle aktarılıyor bu cümle: “Bu, hepimizin en az bir kadının etkilendiğini bildiğimiz anlamına gelir.” Peki bu kadınların yaşadıkları şiddeti tanımlaması veya karşısında durması veya sadece konulması mümkün mü? Cevabımız hayır. 

Bir yazı dizisi ile Almanya’da kadınların gündemine odaklanmaya çalışacağım.

Kendi ülkesinin dışında yaşayan her politik göçmen grubu, göçmenlikten kaynaklanan sorunlar ile kendi ülkelerine “geri dönüş imkanını” sağlayabilecekleri bir rejim tesis etme veya demokrasi, barış gibi konuları gündemde tutacakları konusunda akıl yürütme eğiliminde olur her dönem. Dolayısıyla politik gündemleri de bu çerçevede inşa olur.

Bu bağlamda içinde yaşadıkları toplumsal dinamiklerin bir parçası olma motivasyonu, çok boyutlu bir hal alır. Örneğin, yerel politik örgütlerin içine ne kadar girebilmişlerse o derece yerel ve ulusal politikaya bakabilirler. Çok boyutluluk da buradadır.

Örneğin sendikal temsiliyet ve taleplerde göçmen olarak yer alabiliyorlarsa, göçmen hareketlerin gündemine de işçilik sorunları girer. O yerelin parçası olmak, sadece bir kentsel alanda yaşamakla gerçekleşmiyor görüldüğü gibi.

Sosyal olarak literatürde paralel toplum denilen birbirine dokunmadan ve birbirinin yaşam tarzını sadece izleyerek var olabilenler olarak, tolerans ve anlayıştan fazlasını beraber yaratmak mümkün mü? Benim sorum dört yıllık Berlin deneyimimden sonra böyle dile geliyor.

Kadınların gündemlerine bakarken de aklımdaki soru hala yukarıda formüle ettiğim şekilde tekrar etti kendini.

Zira sınıfsal çelişkiler gibi, ırkçılık, sömürgeci refleksler, dışlayıcı rekabetçi pratiklerin cinsiyetçilik üzerine katman katman yayıldığı ve toplumsal olanı belirlediği, yazının konusu olan gündemleri ele alırken sürekli görünür hale geldi.

Böylece uzun bir giriş paragrafı yazmak da gereklilik haline gelmiş oldu.

Kadına yönelik şiddet, pandemi döneminde görülen artışla beraber, kadınların gündeminde ilk sıralarda yer alıyor. Artan vakalar karşında sığınma evlerinin yetersizliği, erkek şiddetini önlemeye ayrılan bütçenin yetersizliği ve kadınların maruz kaldığı şiddet türleri karşısında kamu otoritesi ve kolluk güçlerinin küçümseyici tavrı başlıklar arasında.

Daha çok göçmen kadın hareketleri, kadına yönelik şiddetin bir göçmen sorunu olduğuna dair örtük kabule dikkat çekiyor. Almanya’da kadına yönelik şiddet ve istismara karşı pek çok kampanya da yapılıyor, “hayır hayır demektir” sözünü her kapıda veya sokak tabelasında görmeniz mümkün. Ancak, Almanya’da da potansiyel failler bunu, kendilerine değil, diğerlerine uyarı olarak algılıyorlar*.

Böylelikle kampanyaların etkisi, cinsiyetçi ön yargılar ve sömürgeci reflekslerle ya mülteci ve göçmenlerin eğitiminin bir parçası olarak görüldüğü ya da patriyarkal güç ilişkilerinden azade kabul edilen Avrupa toplumunu ilgilendirmediği düşünülerek, mağdurları daha da güçsüz, faili daha da “güçlü” hale getirebilir olduğu da bir başka tartışma.

Gazetelere yansıyan pandemi döneminde, fuhuşa zorlama, tecavüz ve tüm çeşitleriyle istismarın, çocuk pornosunun ve şiddetin çok daha fazla artması.

Bir rapora göre her üç Alman kadından biri yaşamları boyunca fiziksel veya psikolojik şiddete maruz kaldığı ortaya çıkmış*. Gazete haberinde şöyle aktarılıyor bu cümle: “Bu, hepimizin en az bir kadının etkilendiğini bildiğimiz anlamına gelir.” Peki bu kadınların yaşadıkları şiddeti tanımlaması veya karşısında durması veya sadece konulması mümkün mü? Cevabımız hayır. Çünkü her gün bir kadının eski partneri tarafından öldürüldüğü** Almanya’da şiddetin konuşulması tabu, ifşa da o kadar kolay değil.

Almanya’da ayrıca internet üzerinden duygusal istismar ve şiddet yine yeni konuşulan konular arasında. Online flört şiddeti veya romantizm dolandırıcılığı olarak tanımlanan internet suçları da gündeme alınmış durumda.

Almanya’da duygusal şiddet ve istismar türlerine dair tartışmalara bakmak elbette, Almanya’ya özgü bazı toplumsal dinamikleri anlamayı da gerektiriyor.

Ancak tartışmalar da pandemi döneminin yarattığı sert koşullarda öne çıkan vurguların, kadınlar ve erkekler arasında farklılaşan ücret farkları ve çalışma koşullarının kadınlar aleyhine kötüleşen formları olmasının yanı sıra, ev içindeki işlerin eşitsiz dağılımı olması oldukça önemli.

Zira Almanya’da ev işlerinin ve bakım yükümlülüğünün eşitlikçi bir paylaşıma işaret ettiğine dair yargı da pandemiyle kırılmış durumda gibi görünüyor.

*https://www.thedrum.com/news/2021/10/01/german-government-counted-cost-domestic-violence-with-what-s-your-number-campaign

**https://www.dw.com/en/calls-grow-for-tougher-stance-on-femicide-in-germany/av-57047380

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.