Almanya’nın Namibya ‘yüzleşmesi’: Bir özür ‘satın almak’

  • Soykırıma uğramış Herero halkının temsilcisi Mutjinde Katjiua: “Almanya ile Namibya arasındaki bu sözleşme, üzerine yazıldığı kağıt kadar bile kıymetli değil!”
Namibya’nın Lüderitz kentinde bir soykırım anıtı.  Fotoğraf: Gianluigi Guercia/AFP

CHRISTIAN SELZ *

 

Almanya ve Namibya, bir “mutabakat sözleşmesi”nin sonuçlanmasının kıyısında bulunuyor. Bu gelişme, Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ve görüşmelere Namibya adına katılan Zedekia Ngavirue tarafından da teyit edildi. Sözleşme, her şeyden önce Alman İmparatorluğu’na bağlı “Schutztruppe”nin (Savunma Birliği) 1904 ile 1908 yılları arasında Almanya’nın Güneybatı Afrika’daki kolonisinde, Herero ve Nama halklarına karşı yaptığı soykırım ile yüzleşmeyi öngörüyor. Bu dönemde Hereroların yüzde 80’i, Namaların yüzde 50’si olmak üzere toplamda 80 bin ilâ 100 bin arası insan yaşamını yitirdi: Çöle sürüldüler, susuzluğa ve açlığa terk edildiler ya da Alman toplama kamplarında öldüler. Kurbanların ardılları, bugünkü anlaşmadan kesinlikle memnun değil. Onlar, koşulsuz bir özür ve soykırımın verdiği ekonomik zararı karşılayacak düzeyde bir tazminat istiyor; Almanya ise bu talepleri yerine getirmek istemiyor.

Soykırıma uzanan derin yoksulluk

Seyrek bir yerleşime sahip ülkede yapılacak küçük bir seyahat, Namibya toplumundaki büyük eşitsizliği görmeye yeterli oluyor. Çoğunlukla ip gibi düz devam eden patika yolların sağ ve solunda devasa firmaların uzun çitleri bulunuyor. Kurak güney bölgelerinin mütevazı çalılıklardan ibaret doğasında çoğunlukla keçi ve koyun besleniyor. Bu bölgenin kuzeyi, yağmur açısından biraz daha bereketli ve inek besiciliği hâkim. 

Eğer iş bulabilirlerse emeklerini çiftliklere satan işçilerin yaşadığı küçük yerleşimler, geniş arazide bir küçük kontrast yaratıyor. Kızgın Güneş altında parıldayan sacdan ya da taştan yapılma küçücük kulübelerde aileler, daracık bir alanı paylaşıyor.

Bu dilemmanın kaynakları, yüz yıldan fazla öncede bulunuyor. Ülkenin Alman İmparatorluğu tarafından sömürgeleştirilmesinin ve soykırımın ertesinde Nama ve Hererolar, topraklarının büyük bölümünü kaybetti. Kurbanların ardıllarının çok büyük bir çoğunluğu, bugüne değin topraksız kaldı ve yoksulluktan kaçacak neredeyse hiçbir yolları bulunmuyor. Namaların Bondelswarts kabilesinin başında bulunan Johannes Matroos, henüz 2017’de, “Toprağı olmayanın yapacak hiçbir şeyi de olmuyor” demişti: “Çocuklarımızı üniversiteye gönderebilmemiz için de temel mesele, toprak.” Durum, şimdiye değin çok az değişti ve medyada sürekli işlenen ama detaylarını muhataplarının bile hala bilmediği son sözleşme de Nama ve Hererolara bir değişim vaat etmiyor.

Biz olmadan yapılan her şey…

2015’ten bu yana görüşmelere dahil edilmelerini talep eden Herero ve Nama derneklerinin sloganı, yıllardan beri aynı: “Bizim hakkımızda, biz olmadan yapılan her şey, bize karşıdır!” Şimdiye kadar seslerini duyan olmadı. Berlin hükümeti, soykırım kurbanlarının ardıllarıyla her türlü resmi görüşmeyi bugüne değin reddetti. Bunun yerine soykırıma dair resmi bir özür çerçevesinde, Alman yardımlarına muhtaç olan Windhoek’teki merkezi hükümetle görüşmeler yaptılar. Namibya hükümeti, ülke 1990’da bağımsızlığına kavuştuğundan bu yana en önemli dayanağı Owambo halkı olan eski özgürlük hareketi SWAPO tarafından seçiliyor. Bu halk grubu, soykırımın muhatabı olmamıştı ve o dönemden bu yana nüfus bakımından da Namibya’nın en güçlü etnik grubunu oluşturuyorlar.

Bu ahval içinde Herero ve Nama halkları, kendilerini dışlanmış hissediyor. Bu nedenle iki halkın en yüksel geleneksel temsilcileri, “Ovaherero Traditional Authority” ve “Nama Traditional Leaders Association”, anlaşmayı açık biçimde eleştiriyor. Nama Traditional Leaders Association örgütünün genel sekreteri Deodat Dirkse, “Neues Deutschland” gazetesiyle yaptığı görüşmede, “Temel problem, Herero ve Nama halklarının geleneksel temsilcilerinin görüşmelere dahil edilmemesiydi” diyor. Bu nedenle de toprak sorunu gibi önemli konular, mağdurların çıkarları doğrultusunda ele alınmamış. 

Laf oyununun hukuki arka planı

Nama ve Herero halklarının temsilcileri, birlikte yaptıkları bir basın açıklamasında Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği’ne soykırımı resmi ve açık biçimde tanıma çağrısı yapıyor. Almanya Federal Hükümeti ise bunun yerine, (devlet radyosu) Deutschlandfunk’un haberine göre, formülasyonu biraz inceltiyor ve yaşanan vahşetin “bugünün gözleriyle” soykırım olarak tanındığını ifade ediyor. Bu laf oyununun hukuki arka planında Berlin’in miktarına etki edemeyeceği tazminat taleplerini engellemek isteği yatıyor.

Şimdi sözleşme ile, “tazminat” yerine “telafi” ödemelerinin sosyal projelere aktarılması öngörülüyor. Nama ve Herero dernekleri ise bunda yalnızca Namibya hükümetine halihazırda yardım projeleri için ödenen yardımların devamı olacağını söylüyor. Bunun yanında “tazminat anlaşması” yerine “mutabakat sözleşmesi” sözcüğünün kullanılmasını eleştiriyor ve burada Almanya’nın bir “halkla ilişkiler kurnazlığı” ile Namibya hükümetinin “ihanetinin” söz konusu olduğunu söylüyorlar. Günlük gazete “Informanté”, Ovaherero Traditional Authority Genel Sekreteri Mutjinde Katjiua’nın sözlerini alıntılıyor: “Bu sözleşme, üzerine yazıldığı kağıt kadar bile kıymetli değil.” Namaların temsilcisi Dirkse ise, “Hükümete yapılan yardımlar, tazminat yerine geçmez” diyor ve Federal Hükümetin sürekli tekrar edip durduğu “1990’dan bu yana ödenen 1 milyar Euro’dan fazla paranın” Namaların hayatında hiçbir etkisi olmadığını ekliyor: “Bu paranın nerede kullanıldığını bilmiyoruz. Biz hiçbir pay almadık. Hükümet programları içinde Namalar için istihdam alanı dâhi yok.”


* Yazı, “Neues Deutschland” gazetesindeki “Billige Entschuldigung” başlıklı Almanca orijinalinden editörümüz Osman Oğuz tarafından Türkçeye çevrildi. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.