Sen susarsan her şey susar

Kadın Haberleri —

Linda

Linda

  • Oldukça yaramaz bir çocuktu Lînda. Komşu çocuklarıyla sürekli kavga ederdi. Yaramazlıklarından tüm ev ahalisi yaka silkerdi. Ta ki DAİŞ Şêxan’a saldırıp katliamlar yapana kadar. Lînda akrabalarının, komşularının canice ölümüne tanıklık etmiş, o andan itibaren de susmaya başlamıştı.

MIHEME PORGEBOL

Tarihin gördüğü en barbar ordulardan biri olan DAİŞ, 3 Ağustos 2014’te Êzîdxan’a saldırdığında konuşup görüştüğüm herkesin bir şok halinde olduğunu çok net hatırlıyorum. 4 Ağustos sabahı saldırıya ilişkin haberleri izlerken günde sayısız kere beni “tırnaklarını yeme” diye uyaran annem televizyon karşısında tırnaklarını kemiriyordu. Herkesi gerim gerim geren şok dalgası bir gecede Şengal dağlarını aşmış evlerimizin içine kadar girmişti. Zihnimizdeki bütün kapı ve pencereleri tuzla buz etmişti. Ara ara babamın, “Bir bak bakalım, internette bir şey var mı?” dürtmeleriyle sosyal medyaya bakıyor; dağ yollarında Êzîdî çocukların bıraktığı çıplak ayak izlerini, yol kenarında susuzluktan ölmüş anne ve çocukları, toz bulutlarının arasından akan insan selini gösteren fotoğrafların arasından soykırıma ilişkin gelişmeleri takip ediyordum sadece. 

Şêxan’dan Batman’a

Sonrasına dair hafızamda pek bir şey yok. Ne kadar zaman sonra, bilmiyorum; bir anda kendimi Şafak Mahallesi’ndeki Musa Anter Halk Evi’nde, Şengal’den gelen insanları karşılarken buldum. Gelenlerin çoğu çocuktu. Aralarında yalınayak yürümekten ayaklarının altı kanayanlar da vardı, yolda hayvan sokmasından vücudu şişen de, düşüp kafasını yaran da. Vücutlarındaki kanı, teri temizlemeye vakti olmamıştı hiçbirinin. Kan güneş altında kaynamış, kapkara bir merhem gibi duruyordu yaranın etrafında. Batman’a gelişler haftalarca sürdü. En son hatırladığım kadarıyla sayı 3500 civarındaydı. Tekrar etmek gerekirse bu sayının büyük çoğunluğu çocuktu. Batman Belediyesi’ne bağlı 5 halk evi, merkez ve ilçelere bağlı 20’den fazla köy ve Esentepe Sosyal Tesisleri ayrılmıştı Êzîdîler için. Durumu iyi olan kimi Batmanlılar da ağırlayabildikleri kadar insanın sorumluluğunu üstlenip evlerinde ağırlıyordu. 

Lînda…

Biz de arkadaşım Barış Eviz ve bize destek olan az sayıda arkadaşımızla Êzîdî çocukların oyun, eğitim ve rehabilitasyon ihtiyaçlarına verdik kendimizi. Sosyal medyadan çağrılar yapıyor, nazımızın geçtiği eşimizden dostumuzdan desteklerle çocukların ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorduk. Gelen desteklerle çocukların tanık oldukları katliamlar ve içinde bulundukları koşullardan bir an olsun uzaklaşmaları için etkinlikler yapıyorduk. Bir gün, bize eşlik eden ressamlar ve resim öğretmenleriyle birlikte Esentepe Sosyal Tesisleri’nde bulunan çocuklar için bir etkinlik düzenledik. Ailelerin kaldığı binanın arkasında bulunan ağaçlık alanda toplandık çocuklarla. Resim defterleri ve boyalarını verdikten sonra etkinlik başladı. Çocuklar resimlerini çizmeye başladıktan sonra beraberimizdeki arkadaşlarla izlemeye koyulduk onları. Kimisi toprağa uzanıp beğenmediği her çizgi ve renkte defterin o sayfasını koparıp atıyor, kimisi kendini adamışçasına titizlikle resmini çiziyor, kimisi arkadaşına sataşıp resmini çizmesini engelliyor, kimisi ne çizeceğini bilemediği için ya arkadaşından yardım istiyor ya da kopya çekiyordu.

Bir taşın üstüne oturup defterini dizine koymuş, dizlerini de olabildiğince kendine çekmiş bir çocuk gördüm. Sol kolunu defterine siper yapmış, kucağına boşalttığı boyalarla sessizce bir şeyler çiziyordu, ama ne çizdiğini de kimsenin görmesini istemiyor gibiydi. Lînda, bedeniyle açık açık gösteriyordu bunu. Yanında ablası olduğunu düşündüğüm 10-11 yaşlarında başka bir kız çocuğu oturuyordu. Yanlarına yaklaşıp Lînda’nın çizdiklerine bakmak isterken bir anda kafasını çevirip kocaman açılmış gözleriyle bana baktı. Yüzünde, dudaklarında, gözlerinde hiçbir ifade yoktu. Adını sordum. O defterini kapatıp uzaklaşmaya hazırlanırken ablası yanıt verdi: “Lînda.” Küçük ama hızlı adımlarla kalktı gitti Lînda. 

Bir çocuk dünyaya küstü

Sonraki günlerde türlü sebeplerden defalarca tekrar gittim oraya. Bir yandan listeler yapıyor, ihtiyaçları belirlemeye çalışıyor, çocuklarla oynuyorken bir yandan da gözlerim Lînda’yı arıyordu. Gidişlerimden birinde ablasına sordum Lînda’yı, “O niye gelmiyor oyunlara?” diye. Tuttu kolumdan tesisin üçüncü katında kaldıkları odaya götürdü beni. Lînda odanın ortasında uzanmış, resim çiziyordu. İçeri girmedim. Beni babasına götürmesini istedim Lînda’nın ablasından. Tesisin bahçesinde babasıyla konuşurken öğrendim Lînda’nın hikayesini. 

Lînda, soykırım öncesinde ailesiyle birlikte Şêxan’da yaşıyordu. Henüz 7 yaşına bile girmemişti. Bir yıl sonra okula başlayacaktı. Anne ve babasının anlattıklarına göre oldukça yaramaz bir çocuktu Lînda. Komşu çocuklarıyla sürekli kavga ederdi. Evdeyken Lînda’nın yaramazlıklarından tüm ev ahalisi yaka silkerdi. Canı sıkıldığında evde gözüne kestirdiği birini kışkırtır, onu kavgaya çeker sonra da kurduğu bu oyun tezgahını anlatıp katıla katıla gülerdi. Ta ki DAİŞ Şengal’e saldırıp burada katliamlar yapana kadar. Lînda akrabalarının, tanıdıklarınını canice öldürülme hikayelerini duyup etkilenmiş, o andan itibaren de susmaya başlamıştı. Ne konuşuyor, ne gülüyor, ne oynuyordu. Babası onu kucaklayıp yollara düştüğünde de gözleri tıpkı bana ilk baktığı andaki gibi kocaman açık, geriye bakıyordu. Ağlamamıştı da hiç, korkmamıştı da. Kalmıştı öyle bir taş gibi: sessiz, ifadesiz. Ara sıra ablasına fısıltıyla küçük isteklerini söylerdi, o kadar. Başka da kimse duymamıştı sesini haftalardır. 

Lînda’nın arkadaşı

Lînda’nın hikayesini öğrendikten sonra tahmin edilebileceği gibi şeyler yaşadım. Gelen destek kolilerinden Lînda’nın sevebileceğini düşündüğüm şeyleri onun için ayırıyordum. Her ne kadar çocuklar arasında ayrım yapmanın çelişkisini yaşasam da Lînda’nın ihtiyaçlarını özellikle gözetiyordum. Lînda’nın birer çağrı gibi bakan gözleri beni bu ayrımı yapmaya zorluyordu. Bana yardım edebileceğini düşündüğüm arkadaşlarıma Lînda’dan bahsettim. Sağ olsun, herkes elinden geleni yaptı tüm çocuklar için yaptıkları gibi. Fırsat bulduğum her an Lînda’yı görmeye gidiyordum. Göremezsem bile ailesiyle Lînda’nın durumunu konuşuyordum. Bir süre sonra ailesi benim için “Lînda’nın arkadaşı” demeye başladı. Aylarca sürdü bu durum. Lînda da artık biraz daha güvendiğini göstermek için belki de yanımda resim çiziyor, resimlerine bakmak istediğimde defterini uzatıyordu. 

Minik maymun

Artık Batman’daki binlerce Êzîdî’nin ihtiyaçları Batman Belediyesi ve ilgili kurumlarca bir program dahilinde karşılanıyordu. Çocukların eğitimleri daha sistematik işlemeye başlamıştı. Biz de çocuklar için etkinlikler yapmaya, onlarla oyunlar oynayıp yaşadıkları her şeyin ağırlığını atmaları için çalışmaya vermiştik kendimizi. Kentteki tiyatro topluluklarından çocuklar için etkinlikler hazırlamalarını istedik. Hiçbiri kırmadı bizi. Her biri birbirinden eğlenceli etkinliklerle köy köy, mahalle mahalle, Êzîdî çocukların bulunduğu her yerde birçok şey yaptılar. Araf Tiyatro, Batman Sanat Tiyatrosu, Tov Tiyatro, Batman Şehir Tiyatrosu ve bireysel olarak bu çalışmalarda yer alan onlarca oyuncu, müzisyen, ressam… Bu etkinlikler kapsamında Esentepe Sosyal Tesisleri’nde kalan çocuklar için bir çocuk gösterisi planladık. Oyun, Araf Tiyatro’nun bir maymunun ormandaki maceralarını anlatan oyunuydu. O güne dek Türkçe sahnelenen oyun, birkaç gün içerisinde Kürtçeye çevrildi. Oyun ekibi dekorunu kurdu. Tesisin bahçesine sandalyeleri çıkardık. Çocukları çağırdık. Akşamüstü hava serinleyince gösteri başladı. 

Soykırımın ardından ilk gülüş

Doğan adında genç bir arkadaşımız da katılmıştı bu çalışmalara. Doğan, fotoğrafçılığa merak salmıştı. Yeni aldığı fotoğraf makinesini deniyordu. Yanına gidip Lînda’yı işaret ederek “Doğan” dedim “Oyun boyunca şu kıza dikkat etsene, gülerse kaçırma” dedim. “Tamam” dedi. O oyunu daha önceden bildiğim için çocukların oyunu seveceğinden, gülüp eğleneceklerinden şüphem yoktu. Ama Lînda’nın nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordum. Velhasıl, oyunun ortalarına doğru Minik Maymun’un komik maceraları arttıkça çocukların gülüşmeleri de arttı. O sırada ne yaptığımı hatırlamıyorum ama dikkatim çocuklarda değildi. Doğan geldi yanıma, Lînda’nın gülen fotoğraflarını gösterdi. Lînda susmaya başladıktan üç ay sonra ilk defa gülmüştü.

Lînda güvende

Sonrasında yavaş yavaş açıldı Lînda. Epey bir zaman geçtikten sonra konuşmaya da başladı. Okuma yazma derslerine de başladı. Yerinden yurdundan edilen herkes gibi Lînda’nın babası da daha rahat yaşayabilecekleri bir yer arayışındaydı. Avrupa’daki akrabalarının yanına gidebilmenin yollarını arıyordu. Bir sabah yine Esentepe’ye gittiğimde Lînda’nın ailesiyle kaldığı odanın boş olduğunu gördüm. Gece, yola çıkmışlar. Babasını aradım, Yunanistan’a gitmenin güvenli bir yolunu bulduklarını söylüyordu. Yunanistan’a vardıklarında artık iletişim olanaklarımız iyice zorlaşmıştı. Aylar sonra haber aldığımda Yunanistan’da bir kamptaydılar. Resmi işlemlerle uğraşıyorlardı, işlemler bitmek üzereydi. Güvendeydiler.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.