Annenizin çocukluğu ile tanışsanız ona ne söylerdiniz? 

Kadın Haberleri —

.

.

  • Berlinale’ye gelen filmlerden anladığımız kadarıyla bütün dünya bu süreyi toplumsal cinsiyet rolleri, toplumda cinselliğin bir tabu olması, erkek egemenliğin ve onun bireylerde yarattığı erkeklik krizi gibi konularda düşünmeye harcamış. Eğer öyleyse iyi tabii. 

NİLGÜN YELPAZE

Dünyanın dört bir yanında kadınların sokakları öfkesi ve coşkusu ile doldurduğu bir 8 Mart’ı daha geride bırakırken, geçtiğimiz hafta basın gösterimini gerçekleştiren Berlin Uluslararası Film Festivali Berlinale’deki kadın filmlerinden birine ve bu vesileyle de filmin yönetmeni Céline Sciamma’ya kısa bir bakış atacağız.

Berlinale, özellikle de ana yarışma bölümünde hiçbir zaman çok radikal filmlere yer vermedi. Bu sene de Alman film endüstrisinin Covid-19 şartlarında yaşaması ve yaşatılmasına öncelik verilmiş gibi bir hava vardı, film seçkisi ise birbirine hiç uymayan filmlerle ve normalde Berlinale’de görmeye alışık olmayacağımız yönetmenlerle doluydu. Yine de diğer büyük festivallerle karşılaştırıldığında olumlu görülebilecek bir yanı, yıllık Toplumsal Cinsiyet Değerlendirmesi Raporu hazırlaması. 

Berlinale’de kadın oranı

Bu rapora göre, bu yıl festivalde kadın yönetmen oranı yüzde 34 oldu. Görüntü yönetmenliği hala festivale seçilen filmler arasında erkeklerin domine ettiği ve kadınların az oranda yer aldığı bir alan olarak duruyor. Bu durum aslında sadece Berlinale’de değil her yerde böyle ve iyi kameracılık erkek işi olarak görülüyor.

Bir diğer ilginç veri de festivalin başladığı 1956 yılından itibaren en iyi film ödülü verilen filmlerin cinsiyet dağılımı: Bu kadar yıldır totalde sadece 6 kadın yönetmenin filmi En İyi Film Ödülüne layık görülürken, geri kalan 58 ‘en iyi’ film erkek yönetmenlere ait. Bu kategorilerde henüz Almanya’da birçok alanda yasal olarak tanınan ancak birçok kutucukta ‘diğer’ olarak işaretlenen kendisini kadın veya erkek kategorisi altında tanımlamayan yönetmenlerin esamesi okunmuyor. 

Toplumsal cinsiyetle kafayı bozmuş filmler

Berlinale’de bu yıl öne çıkan bir diğer nokta da, neredeyse bütün kategorilerde cinsellikle ve toplumsal cinsiyetle kafayı bozmuş filmlerin yoğunluğu idi. Geçtiğimiz yılki Berlinale, Covid-19 salgınının Avrupa’yı tam vurmasından hemen önce (Berlin dışı yerlerde başladıysa da) gerçekleşen son büyük ve yüz yüze gerçekleşen etkinlikti. Şubat 2020’den Mart 2021’ye aradan geçen bir yılda film üretmek çok kolay olmadı. Birçok sinema emekçisi, özellikle de kadınlar işlerini kaybetti ve yapımlarını tamamlayamadı. Çekimlerini pandemiden önce tamamlamış filmler veya arşiv görüntülerine dayanan filmler, bu bir yıl bir şekilde kendini kotarsa da, salgın şartlarında çekilen filmler az oyunculu, sınırlı mekanlarda geçen, klostrofobik yapımlar ortaya çıkarmış. Ve anladığımız kadarıyla bütün dünya bu süreyi toplumsal cinsiyet rolleri, toplumda cinselliğin bir tabu olması, erkek egemenliğin ve onun bireylerde yarattığı erkeklik krizi gibi konularda düşünmeye harcamış. Eğer öyleyse iyi tabii.

  • Céline Sciamma geçmiş filmlerinden aldığı güçle, Petite Maman’da hem benzer hem farklı bir konu denemiş ve bu sefer de başarılı olmuş. Ritmi biraz düşürse de sinema endüstrisindeki cinsiyetçiliğe karşı açıklamaları, politik duruşu ve özgüveni ile sinema dünyasında örnek bir noktada duruyor. 

Petite Maman

Gelelim Céline Sciamma’nın bu konularla pek de ilgisi olmayan kendi halinde durgun ve sakin filmi Petite Maman’a. Bu film 8 yaşındaki Nelly’nin anneannesini kaybettikten sonra anne ve babasıyla anneannesinin eski evine gitmesi ve orada Marion adında tıpkı kendisine benzeyen başka bir kız çocuğu ile tanışmasını konu alıyor. Nelly’nin annesi de yeni arkadaşı ile aynı ismi taşıyor Marion. Marion, çocukluğunu geçirdiği bu evde annesinin ölümü ile yüzleşirken aynı zamanda çocukken yaşadığı zorlu bir ameliyatı da hatırlıyor ve bütün bunlara dayanamayıp oradan ayrılıyor. Babası ile evi toparlamak üzere orada kalan Nelly ise her fırsatta ormana giderek tıpkı annesinin küçükken inşa ettiği ağaç ev gibi bir evi, yeni arkadaşı Marion ile birlikte inşa ediyor. Nelly ve Marion’un arasında gelişen arkadaşlık ve yakınlık filmin asıl itici gücünü oluşturuyor. 

Hem farklı hem başarılı

Céline Sciamma geçmiş filmlerinden aldığı güçle, bu sefer hem benzer hem farklı bir konu denemiş ve bu sefer de başarılı olmuş. Ancak Petite Maman, diğer filmlerdeki durgun havayı bir üst noktaya taşıyor. Filmde Nelly ve Marion’u canlandıran çocuk oyuncuların başarısı da göz ardı edilemeyecek seviyede. Bir süre sonra büyülü bir anlatıya dönüşen anlatıda, Nelly yeni arkadaşı Marion’un annesinin çocukluğu olduğunu hayal etmeye başlıyor ya da aslında Marion hiç yok ve Nelly sadece annesinin çocukluğunu kafasında hayal etmiş ve onunla arkadaşlık kurmuş. Aslında Marion, komşunun kızı ancak bir süre sonra bütün bunlar iç içe geçiyor ve Nelly annesinin çocukluğuna gelecekten gönderilmiş bir arkadaş gibi ona sormak ve söylemek istediklerini söyleme fırsatı buluyor. Sahi siz geçmişe, annenizin çocuk olduğu yaşa ışınlansaydınız ona ne söylerdiniz? Nelly, annesinin çocukluğuna neden bu kadar üzgün olduğunu ve bu üzgünlüğün kendisi ile bir ilgisi olup olmadığını soruyor. Günümüzdeki Marion kendi annesinin ölümü ile hesaplaşırken, Nelly de geçmişteki Marion’la hesaplaşıyor. Anne kız ilişkileri, kız çocukların birbirleriyle ilişkileri konularında oldukça doyurucu sahneler içerse de filmin asıl hikayesinde eksik olan bir şey var hissi bırakmıyor değil.

Tek başarısı bu film değil

Céline Sciamma daha evvel bir ressamla bir genç kız arasındaki kadın kadına aşkı oldukça güçlendirici, aynı zamanda dönemin meselelerine de çok doğrudan ve doğal yollarla değindiği hem çok güzel bir aşk filmi hem de çok güzel feminist bir film olmayı başarabilmiş olan Bir Genç Kızın Alev Almış Portresi (2019) ile zirvesini yapmıştı. Bu filmde kadın bakışı, bir kadının bir kadına bakması, bakılanın bakana geri bakması gibi aslında kadın sinemasının temelini oluşturabilecek çok güzel anlar da mevcut ancak bu başka bir yazı olur. Bu film, Céline Sciamma’nın tek başarısı değil. 2014 yılında yaptığı Paris gettolarında yaşayan siyah genç kız arkadaş grubunun hayatlarına odaklanıyor. Filmde kızların kendilerine birlikte bir otelde eğlenceli bir gece armağan etmek için çıktıkları yol ve birlikte dans ettikleri sahne akıllara kazanıyor. Sciamma konuyu ilgilendiren ırk, şiddet, kadın olmak ve alt sınıflardan gelmek gibi toplumsal meselelere dair gerçekçi ve doğal bir bakış atarken, odağı genç kadınların kendisinde tutmayı başarıyor. Bunlardan önce 2011 yılında yaptığı Tomboy filmi ise Berlinale’nin Panorama bölümünde açılışını yapmış ve yine büyük beğeni toplamıştı. Tomboy ikili toplumsal cinsiyet sistemine kendisini sığdıramayan 10 yaşındaki Mickaël ismindeki çocuğun ailesi, kendisi, arkadaşları ve bedeni ile yaşadığı süreçleri anlatıyor. Bütün bu temalar ve bunları işleyiş biçimleri Céline Sciamma’yı çoktan günümüzün önde gelen yönetmenlerden birisi yapıyor. Dolayısıyla Petite Maman’da ritmi biraz düşürdüğünü söylesek de, yaratıcılığına ve üretkenliğine olan inancımızı bir kez daha tazeliyor. Aynı zamanda sinema endüstrisindeki cinsiyetçiliğe karşı açıklamaları, politik duruşu ve özgüveni ile de sinema dünyasında örnek bir noktada duruyor. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.