Aysel’i almadan susmayacağız!

Elif KAYA yazdı —

  • Aysel, iki yıla yakındır demans hastalığıyla boğuşuyor. Tedavisini sağlıklı sürdürebilmesi için bir an önce tahliye edilmesi hukuken, vicdanen, ahlaken doğu olanıdır. Ancak ATK her defasında cezaevinde kalabilir yönünde kararlar aldı.

Aysel Tuğluk, son yirmi yıl içinde yürüttüğü demokrasi mücadelesi ile herkesin yaşamına bir şekilde dokundu, derin yer edindi.
Türkiye parlamentosunda iki dönem milletvekilliği yaptı ve toplumsal değişimin sağlanmasında önemli rol oynadı,  pek çok ilke imza attı.

Siyaseti, halkla ve eylemle buluşturdu, mevcut eril siyaset dışında yeni bir siyaset dili kurarak demokratik siyasetin gelişiminde önemli bir rol oynadı.

Zulme baş eğmedi, faşizme karşı sözünü ve eylemini hiçbir zaman esirgemedi. Siyaseti daha çok sokakta, halkla birlikte geliştirdikleri eylemlerle icra etti.

Bir Kürt, kadın ve alevi olarak zulümle mücadele etmeden zorlukların aşılmayacağını çocukluğundan itibaren deneyimledi. Bu nedenle savunma alanını seçti, hukuk fakültesini okudu. Genç yaşta itibaren hukuki destek sunan kurumlarda ve kadın örgütlenmelerinde çalıştı, siyasi partinin oluşumunda yer aldı, eşbaşkanlık sorumluluğunu üstlendi.

Bir anlamda faşizmin yaratmak istediği korku ve teslim alma atmosferini, dik duruşu ve mücadelesiyle hep alt etti.

Bu nedenle kurumsallaşan faşizm, 26 Aralık 2016 tarihinden itibaren pek çok mücadele arkadaşı ile birlikte Aysel’i de rehin aldı.

Yıllarca savunma makamında bulunan, demokratik bir toplumun gelişmesi için siyaset yürüten Aysel, cezaevinde kendini savunma araçlarından mahrum bırakıldı. Oysa bir siyasetçi olarak yargılanacağı yer mahkeme salonları değil, halkın vicdanıdır. Halkın vekili olduğuna göre kararı veren ve uygulayan halkın kendisi olmalıydı. Ancak her şeyin temsili düzeye indirgendiği politik sahnede ilk önce adalet can veriyor. Kürtler ve kadınlar söz konusu olduğunda ise adalet zaten hep ölüdür.

Aysel, iki yıla yakındır demans hastalığıyla boğuşuyor. Bu hastalığın sebebi veya hangi olayların bunu tetiklediği bir yana, tedavisini sağlıklı sürdürebilmesi için bir an önce tahliye edilmesi hukuken, vicdanen, ahlaken doğu olanıdır. Ancak ATK (Adli Tıp Kurumu) her defasında cezaevinde kalabilir yönünde kararlar aldı. Hastanelerin, uzman heyetlerin, ‘bu hastalıkla cezaevinde kalması uygun değildir’ raporlarına rağmen ATK, hastanın haklarını çiğneyip, hükümet politikalarına hizmet eden kararlar verdi.  

Aslında ATK’nin tarafsızlığını yitirdiği, hükümet politikaları temelinde kararlar verdiği uzun süredir bilinen bir durum. 84 yaşındaki hasta tutuklu Mehmet Emin Zekiy'e, cezaevinde uzun süre hasta olup, yaşamını yitiren Halil Güneş’e ilişkin verilen kararlarda da bunu bariz yaşadık, gördük. Ama bu halkın temsilini yapmış, parlamentosunda bulunmuş insanlar için biraz daha adaletli olabilirler mi diye insan düşünmüyor değil. Lakin söz konusu Kürtler ve kadınlar olduğunda düşman hukuku hep devreye giriyor; hiçbir ayrıcalık ve kazanılmış hak gözetmiyor.

Faşizm, kendisine boyun eğmeyen, direnen herkesi sosyal statüsüne bakmaksızın ortadan kaldırmaya, büyük acılara mahkum etmeye çalışıyor. Tutuklunun şahsında ailelerine, akrabalarına hatta tüm topluma korku salıp, acı yaşamasını istiyor.

ATK her defasında faşizmin bu politikasına hizmet eden kararlar aldı. Hastanın haklarını koruyan ve adaletten yana tavır koyan bir politika izlemedi. Adalet bakanlığının politikasına onay sağlayan bir merci görevi gördü.

Aysel’in dışarıda tedavisini sürdürmesi için AYM’ ye ( Anayasa Mahkemesi) yapılan başvuru da reddedildi. Hastanenin,’ Aysel cezaevinde kalamaz’ yönünde verdiği raporlara rağmen AYM, cezaevinde kalabilir yönünde karar verdi. Aslında bu karar tek başına bile cezaevlerinde yaşanan hukuksuzluğun boyutlarını anlamaya yeter. Bir hatırlayalım, Garibe Gezer neden canına kıydı? Neden onlarca hasta tutuklu ne salıverildi nede tedavi edildiği için yaşamını yitirdi?

Dışarıda toplumun üzerine çöken faşizm cezaevlerinde misliyle katmerleşiyor. Yıllarca cezaevinde tutulan tutukluların cezası bitmesine rağmen salıverilmeleri için pişmanlık belgesini imzalanmaya zorlanması faşizmin direnişten duyduğu korkuyu ele veriyor.

Faşizm direnen kadınlardan, mücadele eden insanlardan korkuyor. Direnişi ortadan kaldırmak, insanları acıya boğmak, yıldırmak için en vahşi ve vicdansız uygulamalara başvurmaktan çekinmiyor. Faşizm en çok gür çıkan insan sesinden korkuyor.

Aysel Tuğluk serbest bırakılmalı! Aysel’i almayıncaya kadar susmayacağız...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.