Baş eğdirmek
Elif KAYA yazdı —
- Semra Güzel’e yapılan bu insanlık dışı uygulama öfkeden öte sarsılan iktidarın tahakkümünü yeniden kurma çabasıdır.
‘Baş eğdirmek’, ‘diz çöktürmek’, ‘kolunu-belini bükmek’ egemenlikle ilgili kavramlardır. İktidarlar bunu dar anlamıyla değil, tarihsel, sosyolojik, kültürel, psikolojik boyutlarını kapsayan bir bütün olarak ele alıp, uygularlar. Halklara, özgürlük arayışında olup, iktidara karşı duranlara, nerede durmaları ve nasıl davranmaları gerektiği bu yöntemlerle dayatılmaya çalışılır. Bir anlamda iktidar ve ezilen ilişkilerinin tesis edilmesinde etkin başvurulan bir yöntem olur.
Aslında işin özü her iktidar bir baş eğdirme üzerinden yükselir. İradesi kırılmayan, itaatte zorlanmayan bir ortamda, iktidar zaten yaşam şansı bulamaz. Bu nedenle iktidar öncelikle kendi “ötekisini”, ezilenini, yaratmaya odaklanır. Bunu kimi kez insan bilincine müdahale ederek, kimi kez fiziki müdahaleyle yapmaya çalışır.
Faşizm, baş eğdirmeye mecazi anlamda olduğu kadar, gerçek manada da yaygın başvurur. Örneğin tek derdi daha özgür bir yaşam mücadelesi olan bir kadının başı neden eğdirmeye çalışılır? Binlerce insanı temsil eden bir vekilin saçları neden çekilip, ellerine ters kelepçe takılır? Üstelik millet meclis çatısı altında, anti- demokratik kanunlara rağmen demokratik siyaset sınırlarında yer alan biri… Bu ferdi bir davranış ve öfke ile izah edebilecek bir durum olamaz.
Aslında bu resmi tersinden okursak, öfke duyması gereken birileri varsa; bunlar Kürtler, kadınlar, inançlarına göre yaşamaları engellenenler olmalıdır. Tarihsizliğe, dilsizliğe, köksüzlüğe mahkum edilmeye çalışan insanların öfkesi daha anlaşılırdır.
Semra Güzel’e yapılan bu insanlık dışı uygulama öfkeden öte sarsılan iktidarın tahakkümünü yeniden kurma çabasıdır. Belki yıllardır devlet, mücadele eden insanları kriminalize ederek, toplumun bazı kesimlerinde paranoya yaratmış olabilir. “Ötekileştirdiği” kesimleri tehlikenin kaynağı olarak gösterip, ortadan kaldırılmasını normalleştirmeye çalışabilir. Ama her şeye rağmen parlamentoda yer alan bir vekilin bu uygulamalara maruz kalması sadece öfke ile açıklanamaz.
Bunlar devlet erkinin ve hükümet yetkilerinin bilgisi ve onayıyla planlanan, gerçekleşen ve kamuoyuna servis edilen politikalardır. Çünkü Türk devleti gerçek anlamda bir bekâ sorunu yaşıyor. Kürtlerin varlığının yok sayılması üzerine kurgulanan Türk kimliğinin krizi, özgürlük mücadelesinin gelişimine paralel derinleşiyor. Pervasızlaşması, akıl ve vicdan sınırlarını zorlayan politikalara başvurması bunun sonucu.
Kürtler ve kadınlar Türk devletinin kendilerine sundukları kadere artık rıza göstermiyor. İnsanların farklılığıyla bir arada eşit yaşayabileceği bir dünyanın mümkün olduğunu ifade etmekle yetinmiyor, bunun eylemini de ortaya koyuyorlar. Faşizmin saldırganlaşması da bundandır. Çünkü herkesin özgür ve eşit olduğu bir ortamda, “Türküm, doğruyum, çalışkanım” denilerek, kadınlar, halklar, inançlar ‘öteki’leştirilemez. Sömürü sistemi varlığını devam ettiremez.
Beli zaman aralıklarıyla baş eğdirilip, kol bükülmesi olayları sömürme sistemini sürdürmek amacıyladır. 1994'te parlamentoda gözaltına alınan Orhan Doğan, KCK operasyonları kapsamında tutuklanan siyasetçilerin tek sıraya dizilip, ellerinin kelepçelenmesi, polis tarafından 14 yaşındaki Cüneyt Ertuş’un kolunun kırılması, Semra Güzel’in saçlarının çekilip, ters kelepçelenmesi...
Seçilmişlerin kelepçelenmesi, başının eğdirilmesi Kürtlerin siyasi iradesinin devlet nezdinde ne ifade ettiğinin de resmidir.
Devlet yıllarca parlamento çatısını halkın umut ve isteklerini soğurduğu bir alan olarak kullandı. Özgürlük hareketinin gelişimi ile birlikte bu alan devletin kurguladığı özelliklerinden uzaklaştı, farklı bir gelişim seyri aldı. Politikada hakim olan mağduriyet ve varlığını kanıtlamaya şartlanan dil yerini, ne olduğunu, ne yapmak ve nasıl yaşamak istediğini ortaya koyan bir dile bıraktı. Bu aynı zamanda başın eğilmemesinin ifadesiydi.
Siyasi alandaki bu değişim, özgürlük mücadelesinin geldiği düzeyin seyrini ortaya koyduğu kadar, devletin bu alanda ne denli etkisizleştiğini de ortaya koyuyor. Bu dönemin öncülüğünü yapan da yine kadınlardır. Semra Güzel’e yapılan işkence, ağır hasta olduğu halde salıverilmeyen Aysel Tuğluk, sosyal medya paylaşımlarından dolayı onlarca yıl ceza istenen Leyla Güven bu kadınlardan sadece bir kaçı.
Faşizm en çok da kadınların eylem ve söylemlerinden korkuyor. Bu nedenle eğilmeyen başı yeniden yeniden eğdirmeye çalışıyor.