Bedriye nasıl Ronahî oldu?

Kadın Haberleri —

Ronahî (Bedriye Taş)

Ronahî (Bedriye Taş)

  • Alman devletinin şiddet, tutuklama ve yasakçı politikalarına karşı 1994 Newrozu’da özgürlük ateşini bedenlerinde harlayan Berîvan ve Ronahî’nin mücadelesi hala sürüyor. Amcasının oğlu Mehmet Taş, Bedriye’nin nasıl Ronahî'ye dönüştüğünü anlattı. 

DENİZ BABİR

Alman devletinin PKK ve Kürt halkına yönelik yasak, baskı, tutuklama ve şiddet politikasına karşı 21 Mart 1994 yılında Newroz’un özgürlük ateşini bedenlerinde harlayan Berîvan ve Ronahî’nin mücadelesi hala sürüyor. 

Bedenler ile harladıkları Newroz ateşiyle karanlığı aydınlatan Ronahî ve Berîvan, ardından bıraktıkları mektupta, “Biz biliyor ve inanıyoruz ki, yaktığımız özgürlük ateşi, daha büyük ateşlerin yanmasına neden olacaktır. Bedenlerimiz, düşüncelerimiz Kürt halkına ve bütün insanlığa armağan olsun” demişti. 

Herkesin gözdesiydi

1972 yılında Maraş'ın Elbistan ilçesinde dünyaya gelen Ronahî, 1979 yılında ailesiyle birlikte İsviçre'ye göç eder. Yurtsever bir ailede dünyaya gelen Ronahî, ailenin en küçük çocuğudur. Ronahî’yi yoldaşı, aynı zamanda amcasının oğlu olan Mehmet Taş (60) ile konuştuk.

.
Mehmet Taş

Ronahî’nin çocukluğunu anlatarak söze başlayan Taş, “Aile içinde ve çevrede onu herkes Bagî ismiyle çağırırdı. Bagî, nenesinin ismiydi. Küçükken çok pratik ve inanılmaz bir pozitif enerjiye sahipti. O kadar atikti ki; bu pozitifliği beraberinde onu herkesin gözdesi yapmıştı. Yaşı küçüktü ama büyük sözler ediyordu. Küçükle küçük, büyükle büyük edasıyla konuşurdu. Ronahî’yi aileden ve o yaştaki çocuklardan ayrı kılan da buydu” diyor.

Özgüveni yüksekti

Ronahî’nin özgüvenli ve girişken olduğunun altını çizen Taş, “Yürürken sırtını asla bükmezdi. Misafirler olduğunda birçoğumuz çekimser davranıp bir türlü selam veremezken, Ronahî o heybetli duruşuyla salona girer, gelen misafirleri selamlardı. Gelenleri bile hayrete düşürürdü” diye anlatıyor. 

Her şey bitti, neye uğraşıyorsunuz?

Ronahî’nin babası Mustafa’nın Basel Derneği’nin kurucularından olduğu bilgisini paylaşan Taş, 1991’de bir etkinlikte Ronahî’yle yaptıkları tartışmayı hatırlatarak şöyle diyor: “Bedriye yanıma gelerek, ‘Memet abi, her şey bitti. Siz daha neye uğraşıyorsunuz’ dedi. Niye böyle diyorsun dedim. O da ‘Sovyet bloğu parçalandı, sosyalizm yıkıldı, neye uğraşıyorsunuz’ dedi. Ben de kendisine Önderliğin bu konudaki değerlendirmelerinden bahsettim. Onunla tartışırken inanılmaz bir öğrenme isteği olduğunu gördüm. Bir hafta sonra Basel Derneği’nde buluşmak için sözleştik. Bir hafta sonra geldi. Dernekte o zaman Elif Ronahî arkadaş da vardı. Ben konuşmamızı çoktan unutmuştum ama o hemen konuya girdi. Müthiş bir algı ve zekiliği vardı. 

Aklına koyduğunu yapardı

Aynı günün akşamında bütün arkadaşlar kitle çalışmasına çıkacaklardı. Bir arkadaş ‘Benim bölgemde biri var, fakat ikna edemiyorum’ dedi. Bu esnada Ronahî birden atılarak, ‘Ben gideceğim ona’ dedi. O kişi meğerse Ronahî’nin okul arkadaşıymış. Yalnız bu çalışmayı yapan arkadaşların gözlerine baktığımda Ronahî’yi baştan aşağıya süzen ve alaycı bir tebessümle, ‘Biz gidip alamıyoruz, sen mi alacaksın’ gibi bir ifade vardı. Daha sonra ben, Elif Heval ve Ronahî beraber o kişiye gittik. Ronahî o kişiyi görür görmez hemen sarıldı ve bir yere oturduk. Konuşmalarıyla onu ikna etmişti. Sonra derneğe geldiğimizde kitle çalışmasını yapan arkadaşlar şoka girmişlerdi. Nasıl olur Ronahî bunu nasıl başardı diye kendi aralarında fısıldıyorlardı.” 

Bedriye artık Ronahî oldu

Bundan sonra artık Bedriye, Ronahî olur. Gençlik çalışmalarına başlar. Yirmi günlük bir eğitim devresinden sonra mücadeleye aktif ve profesyonel bir şekilde katılır. Bir süre Serxwebûn’da basın çalışması yürüttükten sonra kadın çalışmalarına geçer. Ardından kitle çalışmaları için Almanya’ya gelir.  

Hastaneden kaçıp cenazeye katıldık

Berlin’de 24 Haziran 1993’te Türk Konsolosluğu’nu işgal eylemi gerçekleştirildiği, konsolosluktan açılan ateş sonucu kendisinin de yaralandığını belirten Taş, “Bir arkadaş da orada şehit oldu. Şehit olan kişi Urfalı Şerafettin Kurt’tu, benim kollarımda şehit oldu. Beni de hastaneye kaldırdılar. Bu sırada Ronahî hastaneye beni görmek için gelmişti. Doktorlar yaralı olduğum için dışarı çıkmama izin vermiyorlardı. Ben ve Ronahî hastaneden kaçarak şehit düşen arkadaşın cenazesine gittik” diye anlatıyor.

Bu böyle kalmamalı!

Ronahî’nin bu saldırıdan ötürü çok öfkeli olduğunu anlatan Taş, şöyle devam ediyor: “Yerinde duramıyordu, çok öfkeliydi. Arkadaşın şehadetini bir türlü kendine yediremiyordu. Öfkesi yüz ifadesinden, bakışlarından öyle belliydi ki, durmadan bir elini yumruklayarak diğer eline vuruyordu. ‘Bu böyle kalmamalı. Ben bunun intikamını alırım’ diyordu.”

Kızıyla gurur duydu

Bu olaydan sonra siyasal çalışmalarından ötürü hareket halinde olan Ronahî’yle pek görüşme imkanı olmadığını belirten Taş, şehadet haberiyle sarsıldığını belirtiyor. Haberin Ronahî’nin ailesi üzerinden kendisine ulaştığını aktaran Taş, o güne dair şunları aktarıyor: “Biz haberi alır almaz Mustafa amcanın evinde toplandık. Gelenlerin bazıları devrim neymiş gibi laflar ediyordu. Ronahî’nin annesi eli öpülecek bir annedir. Bana dönerek ‘Mehmet şunlara söyle sussunlar. Yoksa ben onları kötü bozarım’ dedi. Yüreği yanan bir anne, kızının eylemiyle gurur duyuyordu. Bu da ayrı bir hikaye olsa gerek. Bir mektup ile özel eşyaları ve pasaportu arkadaşlar tarafından annesine yollanmıştı.”

Mannheim doldu taştı 

Tören için Mannheim’a gittiklerini belirten Taş, “Ronahî Önderlikle bütünleşmiş biriydi. Halk da Ronahî’yle bütünleşti. Onbinlerce insan tören için Mannheim’da toplanmıştı. Bizler gördüğümüz manzara karşısında adeta donup kaldık. Kitle öyle bir yığılmış ki anlatamam. Bir köprü vardı, o köprüde geçerken oraya yığılmış kitle kadar polis takviyesi yapılmıştı. Biz şehadet yerine geç ulaştık. Biz gitmeden önce çok olaylar olmuş ve sayısızca gözaltılar yaşanmıştı” diyor. Taş, daha sonra Ronahî’nin naaşının Mereş’in Elbîstan ilçesine bağlı Çiflik köyüne götürülerek defnedildiğini aktarıyor. 

.
Ronahî ve Berîvan

Berîvan ve Ronahî’nin mektubu 

Ronahî ve Berîvan'ın eylemlerini yapmadan önce kaleme aldıkları mektup: 

Alman devleti son aylarda düşmanlığını açık açık ilan etmiştir. Derneklerimiz kapatılmış, ulusal renklerimiz, ulusal bayraklarımız gasp edilmiş, onlarca yurtseverimiz tutuklanmış, gözaltına alınmıştır. Almanya, Türk ırkçılarının peşinden gitmektedir. Demirel-Çiller-Güreş kliğinin ya bitecek ya bitecek sözlerini ellerini ovuşturarak desteklemekte, kirli savaşın sürmesi ve Kürt halkının imha edilmesi için her türlü desteği sunmaktadır. Kürdistan'daki katliamlar, Almanya'nın verdiği silahlarla gerçekleşmektedir. Son olarak 1994 Newroz yürüyüşünde Almanya'nın çeşitli kentlerinde Kürt yurtseverlerine Hitler'i geride bırakacak uygulamaların gerçekleştirilmiş olması, bizim için bardağı taşıran son damla olmuştur. 

Cizre'de, Şırnak'ta, Diyarbakır'da uygulanan vahşette Alman devletinin çok büyük sorumluluğu vardır. Alman devleti bu yaptıklarıyla insanlık suçu işlemiştir ve bunun hesabını mutlaka verecektir. Diyarbakır zindanlarında üç kibrit çöpüyle Kürt halkına çıkış yolu gösteren Mazlum Doğan'ı, bu anlamlı çıkışa bedenlerini tutuşturarak cevap veren Ferhatları, ‘Newroz, Newroz ateşi yakılarak kutlanır’ diyen ve Diyarbakır surlarında bedenini tutuşturan Zekiye Alkanları, özgürlük mücadelesinin neferleri olarak saygı ve minnetle anıyoruz. 

Onlardan devraldığımız bayrağın burçlara dikileceğinin çok yakın olduğunu görüyoruz. 'Ateşi söndürmeyin' diyen Necmilerin yolundan kendi özgür irademizle giriyoruz. Emperyalizme ve sömürgeciliğe en büyük yanıt, bedenleri tutuşturularak verilir. Dün akşam İçişleri Bakanı Manfred Kanther'in 'Bundan sonra PKK'ye karşı tavrımız çok daha sert olacaktır. PKKliler şunu anlamalılar ki, her yerde serbest hareket edemezler' sözleri, kararımıza bizi bir adım daha yaklaştırdı. Biz biliyor ve inanıyoruz ki, yaktığımız özgürlük ateşi, daha büyük ateşlerin yanmasına neden olacaktır. Bedenlerimiz, düşüncelerimiz Kürt halkına ve bütün insanlığa armağan olsun.

.
Ronahî (Bedriye Taş)

Öcalan: Ateşin sırrına erenler

Ronahî ve Berîvan’ın eylemleri ardından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “Ateşin sırrına erenler” diyerek şunları söyler: Avrupa'daki Newroz şehitlerimizin bıraktığı bazı mektuplar var. Berîvan ve Ronahî yoldaşlar, bu Kürdistan kızları, anlamlı mektuplar bırakmışlar. Ben bazı röportajlarına da tanık olmuştum. Yine herhalde epeyce mektupları, bazı değerlendirmeleri ve raporları da vardır. Bazılarını ben de gördüm. Eğer özgürlük bu kadar kolay olsaydı Berîvan ve Ronahî kendilerini yakmazlardı. Bu arkadaşlar anlamı hayli büyük olan mektuplar bırakmış oluyorlar. Büyük saygı duymamak, gerçekten mümkün değil. Oldukça bilinçli ve çarpıcı değerlendirmeleriyle dolu dolu yaşadıkları anlaşılıyor. Eylemlerini de öyle planlıyorlar ki, başarısızlığa yol açmayacak kadar güçlü, kendini yitirmeyen, kesin sonucu önceden planlanan bir eylem, ancak bu kadar olabilir. Kendini cayır cayır yakmayı böyle planlayabilmek, bir başarısızlık olasılığını bile ortadan kaldırmak için başkalarının gelip de ateşi söndürebilecekleri bir alanı seçmemek, kendilerinin ne kadar planlı ve sonuç alıcı olduklarını gösteriyor. Yaşayacaksan, onlar gibi yaşayacaksın. Anıya bağlılık biraz da böyle olur. Aslında en özlü militanlaşmaya yakınlar. Arayışları, gün be gün gerçekleşmeleri böyledir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.