Bilginin itibarsızlaşması ve kılıç

Nevra AKDEMİR yazdı —

Yüzyıllardır siyasal İslamcı ideologların “fethedildiğine” inanamadıkları İstanbul’da, Ayasofya’da Diyanet İşleri Başkanı Erbaş tarafından bayram namazı hutbesi de kılıçla okundu.

İstanbul’da bir fetih sevincidir gidiyor. Zira İstanbul Büyük Şehir Belediye’sine ait belediye hizmetlerini üstlenen kurum yönetimlerinin belediye başkanından belediye meclisine devredilmesi yoluyla belediye başkanını yetkisizleştirerek bir nevi kayyum ilan edilmesine bir referans olmasa da, bu fethin sevincini artırdığı ortada. Kayyum demişken, işgal ve fetih durumuna yabancı olmayan yerlere gözümüzü kaydıralım. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, günler önce başlayan yangının söndürülmediği Cûdî dağında Nuh Peygamber üssünde bulunan askerlerle bayram namazı kıldı. Fetih mantının İstanbul’daki sembolik kılıçtan doğuya doğru uzandıkça yüksek teknolojilerle donatılmış silahlar ve izleme teknolojilerine dönüşmesi, günümüzün absürt bir radyo tiyatrosunun kahkahalarla güleceğimiz cümleleri değil ne yazık ki.

Aynı cümlelerin şöyle devam etmesine şaşırmayacağımıza da eminim: Ekonomi Bakanı olan damadın yanı sıra iktidarın püskevit sever ortağı Bahçeli; TL’nin değerinin üçte birinin dolar ve Euro karşısında eridiği, işsizliğin TÜİK tarafından %13 ve gerçekte de %52 ve işsiz sayısının 18 milyona yaklaştığı ekonominin son iki sırada muazzam bir iyileşme gösterdiğini büyük bir özgüvenle aktarmış olması. Hatta günümüz iktidarının söylem fabrikalarından biri olan Yeni Akit’in yazarlarından Dilipak’ın, günde 3 kadının öldürüldüğü Türkiye’de İstanbul Sözleşmesini savunanların fahişe olduğunu iddia etmiş olması.

Sıkı durun, henüz bitmedi! Ege ve Akdeniz’den sonra Van gölünün bir mülteci toplu mezarına dönüşmesi pek de gündem olmadı son günlerde. Misafir kültürü açısından dünyanın kıskandığı insanları barındıran Türkiye’de üniveriste sınavına giren Suriyeli çocuklara öldüresiye dayak atan erkeklere nasıl bir ceza verildiği pek gündeme gelmeyecekti. Elbette ırkçılık nitelemesini yapmaktan özenle uzak duran medya tarafından özenle de üstü örtülecekti; eğer çocuklardan birinin babası tarafından söylenen şu sözler sosyal medyada vicdanları rahatsız etmeseydi: “Ağırımıza gidiyor, savaştan kaçıp geldik, mühendis olmak istiyor oğlumuz diye onu çalıştırmadık okuttuk, burada da vurulmak ağırımıza gidiyor...”

Ağırımıza gidiyor, bunca akılla ve vicdanla açıklanamayacak şeylerin ortasında yaşamak. Ağırımıza gidiyor, dünyayı teslim alan cehalet, vasatlık ve cinnet. Ağırımıza gidiyor, akıl tutulmasını akılla veya bilimle aşamamak. Ağırımıza gidiyor, her konuda asla okumayan araştırmayanların önyargı ve kategorizasyonlara dayalı fikirlerini değiştirememek. Ağırımıza gidiyor, bilmenin, öğrenmenin, dinlemenin, sorgulamanın aşağılanması. Ağırımıza gidiyor, eşitlik ve hak kavramlarının tam da eşitsizlik ve adaletsizlikten beslenenler tarafından istismar edilmesi. Ağırımıza gidiyor, biz kadınları öldürmenin, itibarını zedelemenin veya hayatlarını çalmanın mümkün olması. Ağırımıza gidiyor, bilginin itibarının aşındırılması üzerine kurulu sağcılığın, iktidara karşı kurulan muhalif yapıları da dönüştürmesi.

Ne kalır geriye hiç düşündünüz mü; bilgiye itibar edilmediğinde neye itibar edilir? Hakikatten uzaklaşıldığında insan neye güvenir? Hayata dair doğruların ve yanlışların kendimiz tarafından sorgulayıp ürettiği ilkeler yerine insanların fikirlerinin kimin güçlü olduğuna göre yeniden belirlendiği bir dünyada yaşamaya. Tam olarak bu dünyada yaşıyoruz: Kısa vadeli çıkarların insanların çelişen tutumlarını belirlediği ve bir tür dünyayı değiştirme inançsızlığının umutsuzluğu ve bencilliği içinde yaşayıp gidiyor olmanın çılgınlığı. Bu çılgınlıktan-saçmalıklardan oluşan normaller dünyayı değiştirme hedefini unuttukça kalıcı hasarlar yaratıyor benliğimizde. Geri dönüşe izin vermeyecek kadar... Şiddet ve güç istenci, üzerinde bulunduğumuz zeminde itibarın yeni adresi, bilgi ve yaşama saygının yerine geçen. Kılıç sadece Ayasofya’da sallanmıyor bugün, bazen evin içinde bir kadına karşı bazen sokakta farklı yaşayan veya görünene karşı sallanıyor. Sistematik olarak yitirdiğimiz değerler sistemi, yaşamın yıkımını gerçek bir tehdit olarak önümüze bu yüzden getiriyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.