Bir bukle saç ve mücadele mirası

Elif KAYA yazdı —

  • Sêvê Demir, Kürt kadınların nasıl mücadele ettiğinin, yok edici politikalar altında kendini nasıl var ettiğinin hikayesidir. Mücadelenin olduğu hemen hemen her alanda o vardı. Özyönetim meclislerinin ilan edilmesi onu kanatlandırmıştı.

Yakılan köyünün küllerden kurtarabildiği hatıralarına sarılarak yönünü hiç tanımadığı metropollere verdi. Bu göç gönüllü bir gidiş değildi. Dikili tek taşın bırakılmadığı viranede yaşam için kendisine sunulan tek seçenekti. Durumu, köklerinden koparılan bir ağacın yele verilmesi gibiydi. Ha koptu ha kopacak fırtınanın her an önüne katıp götürmesini bekler gibi... Yanan evlerden, bağ bahçeden medet umulmazdı. Yangından geriye ne kaldıysa bir bohçaya toplayıp köy ile birlikte çocukluğuna da veda ederek Manisa’ya gitti. Dilini bilmediği, her gün varlığını hor görüp inciten bu kentlere içi hiç ama hiç ısınmadı.

O da yakılan köyden kentlere göç eden diğer çocuklar gibi erken büyüdü. En zor, tortu işlerde, ucuz iş gücü kervanına katıldı. Kendine yetiyorken birden kuru bir ekmeğe muhtaç olmak, çocuk yaşta çalışmak zoruna gitmiyordu da barınak diye kendilerine ahırın gösterilmesine içerleniyordu. Yani insandan sayılmamıştı. Devletin imha politikası kadar, sığındıkları Manisa'nın köylerinde yaşadığı bu muamele de bir bıçak gibi yüreğine saplanıyordu. Tüm bu acıları çocuk yaştan itibaren güçlenmek için yüreğine damıttı. Pamuk tarlalarında, sebze bahçelerinde küçük parmak uçları nasır bağlayıncaya kadar boğaz tokluğuna çalıştı. Ne olursa olsun helal olmayan lokmaya meyil etmemişti, etmeyecekti de. Küçük yaşta çalışmış olmak zoruna gitmezdi ama horlanıp aşağılanmış olmayı kabul edemezdi. Emekle bağını sözle değil, tokmak başı gibi küt, kısa parmak uçları anlatırdı. Bir karıncanın titizliği ve tavşanın hızıyla el attığı her işi, kısa sürede sonuçlandırırdı.

O, varlığı “yok hükmünde” sayılan bir halkın kadınıydı. Metropollerin konuştuğu dile yabancıydı. İlkokulda kafasına vurula vurula öğretilen Türkçesiyle dalga geçiliyor, “kuyruklu Kürt” deyip aşağılıyorlardı. İlk dönem köyünü yakanların dilini içine sindirememiş olsa da öğrenme, anlama onları zalimlerle aynı safa koymama arayışı vardı. Sonra bedeninden sıyrılmaya çalışılan derisinin ağrısıyla baş edemeyip vazgeçti. Israrla, inatla bir yar gibi anadiline sarıldı. Anadil, varlığını koruduğu ve savunduğu en temel alan oldu.

“Varlık” yok denilerek, yasaklanarak da yok olmuyordu. Taşın basıncına meydan okuyan tohumun filize dönüşmesi gibi boy vermenin yolunu buluyordu. Varlığında ısrar ettiği için yerinden yurdundan sürgündü. Bu nedenle varlığıyla olan bağını çeyizinden en değerli parça gibi taşırdı. Ülkesinin gelini olmak, özgürlükle sözleşmek kavramları dile yeni anlamlar katıyordu.

Yok sayılma politikalarına karşı her yer eylem, her an isyandı. Eylem binbir çeşitti. Sokakta protesto eylemselliklerine katıldığı gibi “varlığa yuva olan” dili de en büyük eylem alanına dönüştürdü. Dil sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda tüm zamanların yaşanmışlıklarını içeren, saldırılar karşısında koruyup kollayan bir yapıydı. Varlığın yaşam bulduğu, kendini koruduğu bir alandı.
En büyük özlemi zorla sürüldüğü topraklarına geri dönmekti. Nitekim araya çok zaman girmeden kadın mücadelesinin aktif bir üyesi olarak döndü...

O Sêvê’ydi. Yoldaşımızdı, yol arkadaşımızdı. Kürtçe mamostemizdi. 2010-2012 yılları arasında anadilde savunma yapılmasına izin verilmediği, her sözün bir kurşun gibi tekrar boğazımızdan ciğerlerimize geri gönderildiği dönemde Sêvê, zindanda dil okulunu kurdu. Mahkemenin tutumuna inat onlarca öğrenciye dil dersleri verdi. İnanılmaz bir sabırla ve sebatla çalışma yürüttü.

Sêvê Demir, Kürt kadınların nasıl mücadele ettiğinin, yok edici politikalar altında kendini nasıl var ettiğinin hikayesidir. Mücadelenin olduğu hemen hemen her alanda o vardı. Özyönetim sürecinde de Silopî’deydi. Özyönetim meclislerinin ilan edilmesi onu kanatlandırmıştı. Zulmün, zorla göçün, horlanmanın, katledilmenin önünü alacak şey, kuşkusuz halkın kendini yönetmeye talip olmasıydı. O, bunun heyecanını dorukta yaşayanlardandı.

4 Ocak 2017 tarihinde Fatma Uyar, Pakize Nayır ile birlikte zırhlı araçlarla taranıp, sokak ortasında şehit düştüğünde geriye bir bukle saç ve bir de asla yenilmeyecek bir mücadele deneyimi bıraktı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.