Bir Sati tartışmasından notlar

Zozan SİMA yazdı —

  • Sati kültürü, kadınların silinmesi, yok sayılması ve varlıklarının başka varlıkların, özelde erkeklerin uzantısı haline getirilmesidir.
  • Bir grup kadının kendi yaşamlarından anlattığı Sati hikayelerini dinlediğimizde, daha derin kavrayabiliyoruz neden bu kültürü çözümlememiz gerektiğini.

foto kaynak: britannica.com

 

Sati geleneği, ölen erkeğin eşi olan kadının namuslu, iffetli olmasının nişanesi olarak cenazenin yakıldığı ateşe gönüllü biçimde girerek kendini yakmasıdır. Varlığını bir başka varlığın içinde yok etmek, belki de kelimenin gerçek anlamıyla en yakıcı halini Sati geleneğinde bulur. Tarih kitaplarında buna karşı mücadele eden kadınların çabaları bir tarafa bırakılarak, İngilizler tarafından bu geleneğe son verildiği yazılır. Bu korkunç geleneğin sona erişi, kadınların mücadelesi ile değil de kurtarıcı İngilizlerin lütfu ile sağlanmış gibi yansıtılır. Oysa burada kadınların mücadelesinin yok sayılması söz konusudur.

Neden bu kültürü çözümlemeliyiz?

Bu gelenek uzak bir ülkedeki gerici bir gelenek olmanın ötesinde anlamlara sahip. Sati kültürü, kadınların silinmesi, yok sayılması ve varlıklarının başka varlıkların, özelde erkeklerin uzantısı haline getirilmesidir. Kadınlar üzerinde denenen bu yöntem sömürge halk ve toplumlara da uygulanmıştır. Yıllarca “varlığım Türk varlığına armağan olsun” diye faşizan bir marşın okunduğu Türkiye halklarının yaşadığı da bir başka Sati geleneğiydi. Yani Sati çok da uzağımızda bir gelenek değil. Rêber Apo’nun dört katmanlı kadın kurtuluş ideolojisi perspektifini tartıştığımız bir grup kadının kendi yaşamlarından anlattığı Sati hikayelerini dinlediğimizde, daha derin kavrayabiliyoruz neden bu kültürü çözümlememiz gerektiğini.

foto kaynak: AFP

Bir ateşten bir başka ateşe

Önce eşinden gördüğü şiddetten kendini ve çocuklarını zorlukla kurtarmış Dêrezorlu bir Arap kadın konuştu. Küçük yaşta evlendirilmiş, yıllar önce gördüğü şiddetten kaçmak için her şeyi göze alarak çocuklarını alıp, araziye vurmuş kendini, gecenin karanlığına sığınmış. DAİŞ’in denetimindeki bölgeden, kimseye fark ettirmeden özerk yönetim alanlarına geçmeyi başarmış. Karanlığın içinden süzülen bu siyahlı kadına şüpheyle yaklaşmış nöbetçiler. Kucağındaki bebekten dolayı ellerini de kaldıramadığı için vurulmaktan son anda kurtulmuş, ama ulaşmış YPG kontrol noktasına. Oracıkta, YPG savaşçılarına hikayesini anlatırken, hep birlikte göz yaşı dökmüşler. Ardından kadın savaşçılarla tanıştığında, sırtını dayayabildiği bir yer olmuş ilk defa hayatında. Onların aracılığı ile kendi ailesi ile ilişkilenmiş, ama eşinden ayrılmış çocuklu bir kadını yük görmüş ailesi ve yeniden evlendirmişler. Bir ateşten bir başka ateşe atılı misali.

‘Bu mermi bana işlemez’

Şiddet döngüsü tekrar başlamış, bu kez daha da şiddetli. Ailesi de dahil olmuş bu şiddet döngüsüne. Abisi silahı başına dayayarak boyun eğmesi için tehdit etmiş onu. Mermi sürülmüş silahı kendisine doğrultan abisine “bana mermi işlemez, ben zaten ölüyüm” deyince, mermi kifayetsiz kalmış. Her zaman kurtarıcı süper kahramanlar erkek olarak sunulur ya, bu topraklarda başka kahramanların da olduğunu görmüş Derazorlu kadın. Bir yolunu bulup kendisini YPJ’li bir kadın savaşçıya ulaştırmış. İşte, onun kahramanı olmuş bu YPJ savaşçısı. Belindeki silahı, gerisinde bir kadın ordusu ve otoritesi ile, aile ve aşiretin geri adım atmasını sağlayarak çıkarıp almış onu bu şiddet sarmalından.

Ölümden dirilişe…

O, şimdi altı çocuğu ile yeni bir yaşam kuruyor. Kalkmış mezarından, silkelemiş üzerindeki tozları ve şimdi de kadın özgürlüğü ve devriminin tartışıldığı bir eğitimde ölü halini ve dirilişini anlatıyor. QSD saflarına kendi elleriyle kattığı iki oğlunu anlatıyor gururla, gözleri parlayarak artık iki dağ var arkamda diyor. Bunca acıya rağmen onun inatçı, dimdik duruşu, iddiası etkiliyor hepimizi. Kadın devrimi denilen şey bu olmalı diyoruz hep birlikte. Mezarda olanın ayağa kalkması ve yaşamı yeniden kuracak irade ve güce sahip olması.

Modernizmin Sati geleneği

Ardından çok uzak bir diyardan, Rojava devriminden etkilenmiş bir Alman kadının hikayesini dinledik. Bir sevgilim vardı diye başladı söze. Onun sevdiği yemekleri sevmeye, onun gitmek istediği yerlere gitmeye, onun sevdiği gibi giyinmeye, onun güldüğü şeylere gülmeye başladım dedi buruk bir sesle. Onun uğruna kendini nasıl tükettiğini düşündükçe, örneklerini çoğalttı ve bizde hayretle dinledik o modern toplumların ışıkları ve cilalarının gerisindeki sati geleneğini. Kendi arkadaşlarını bırakıp, onun arkadaşları ile arkadaşlık yapmaya başlamış. Hiç sevmediği halde futbol maçlarına, sevmediği sanatçıların konserine gitmiş, sırf o seviyor diye. On yılın sonunda kendisinde hiçbir şey kalmadığını fark etmiş. Artık ne kendi dostları ne kendi zevki ne kendi istemleri kalmıştır. Bunu fark ettiğinde, ürkmüş bu gerçeklikten. Çünkü artık, kendi varlığının sevgilisinin uzantısına dönüştüğünü görmüş. Benim yaşadığım da bir Sati geleneğiydi diye bitiriyor sözlerini.