Bir istismarın anatomisi

Zozan SİMA yazdı —

  • Kadın özgürlükçü teoloji yorumlarını geliştirmek tecavüz kültüründen hesap sormanın, dinciliğin yarattığı karanlığı aydınlatmanın yolu olacaktır. 

Nasıl oluyor da bir sistem, inanç, aile, anne-baba, din ya da tarikat, bir çocuğun 6 yaşında evlenmesine daha doğrusu tecavüzüne onay veriyor ve göz yumabiliyor? Nasıl bir ahlak, vicdan, duygu ve düşünce böylesi çirkinliği kaldırabiliyor? Bu bir cinsel sapkınlık olan pedofili mi, miras ve mevki için yapılan bir antlaşma mı, tarikatların devletle olan çıkar ilişkilerinin mi sonucu, gündem değiştirmek için yapılmış bir hamle mi? Aslında hepsini de içeren korkunç bir trajedi var ortada. Kadınların mülk olarak alınması, satılması, kullanılmasını esas alan binlerce yıllık sistemin yansımalarından biri ile karşı karşıyayız. Her dönem yeni bir olayla öfkemiz kabarıyor ama bu tecavüz kültürünü ortadan kaldıracak köklü sonuçlar alamıyoruz. Bu noktada meseleye daha derinlikli ve çok yönlü bakmaya ihtiyaç var.  

Kadınların kendileri hakkında düşünce, karar, irade sahibi olma imkanı bulamadan erkek ya da sistem tarafından teslim alınmaları mülkleştirme açsından çok önemli. Çocukların cinsel istismarına onay veren kültür, inanç, sermaye böylesi bir mülkleştirme çarkını işletir. Buna yol açan cinsel sapkınlık, psikolojik bozuklukların ya da inanç ve kültürlerin gerisinde cinselliğin iktidar amaçlı kullanımı yatar. cinsellik bir zevk ve güdü olmanın ötesinde en etkili iktidar aracıdır. Cinsel özgürlük üzerinden kadını ve toplumu özgürleştireceğini sanan kesimlerin temel yanılgısı cinsellikle iktidar arasındaki bu tarihsel bağı yeterince tahlil edememektir. Bu nedenle kadın özgürlüğünü cinsel özgürlük üzerinden sağlama arayışları kadınların daha fazla metalaşmasına yol açan sonuçlar yarattı. 

Tarihin çok eski dönemlerinden bu yana kadınların iradesini kırmak, kişiliğini parçalamak için mitolojik, dini, felsefi ve bilimsel fetvalarla çocuk yaşta evlilik ya da cinsellikle irade kırma onaylanmış ve tavsiye edilmiştir. Evlilik, cinsellik, aile ve aşk her ne kadar aynı bağlamda düşünülse de tarihsel açıdan birbirinden farklı olgulardır. Tarihin çok uzun bir dönemi boyunca evlilik bir ticari ya da siyasi antlaşma niteliğindedir. Bu antlaşmada kadınlar babalar ile kocalar arasındaki antlaşmaların, sermaye çevreleri ile devletlerin metası rolündedir. Ataerkil karakter kazanan aile bu antlaşma ile kurumlaşmıştır. Cinsellik ancak dinin ya da devletin onayladığı bu kurum içinde meşru sayılmıştır. Aşk ise kimi zaman bunların hepsinin örtüsü kimi zaman ise bunlara isyan rolü oynamıştır. 

Kadın bedeninin metalaştırılmasının birçok boyutu var. Çocukların fuhuş ve pornografi sektöründe kullanımı kapitalizmin en büyük kar alanlarından biri haline gelmiş durumdadır. Bu açıdan dinci çevreler bu korkunç olayı örtbas etmek için kapitalizmin çocuk istismarını gündemleştirerek kendilerini sıyırmaya çalışmaktadırlar. Bu noktada birbirinin karşıtı görünmekle beraber dini ve kültürel gerekçelerle olanı da, kapitalizmin sermaye hesapları çerçevesinde olanı da dahil olmak üzere asıl amacın kadının en eski ve son sömürge konumunu sürdürmek olduğunu bilmemiz gerekiyor. Mücadele yol ve yöntemlerimizi de buna göre belirlemek durumundayız. Olayın faillerinin, işbirlikçilerinin, buna çanak tutan göz yumanların yargılanmasına dönük mücadele önemli ve gereklidir. Fakat daha fazla üzerinde durulmayı gerektiren konulardan biri ve kadın özgürlük hareketleri olarak ne yazık ki yeterince gündemimize almadığımız konu ise dinin kadın özgürlükçü temelde yorumuna dayalı teoloji çalışmalarıdır. Vicdan ve ahlakını, en basit akli melekelerini bir tarafa bırakarak bu tecavüze onay veren zihnin yaşadığı hakikat yanılsamasının temelinde dinin cinsiyetçi-iktidarcı yorumu yatıyor.

Peygamberin yaşamı, sözleri ve ayetleriyle vicdanlardaki kıpırtılar, en asgari akli melekler susturabilmektedir. Eğer bu ideolojik argümanların binlerce yıllık etkisini göz ardı ederek bu insanların akılsızlığı, sapıklığı biçiminde ele alırsak kendimizi yanıltmış oluruz. Kapitalizmin bireyci ve maddiyatçı yaşam biçiminin yarattığı manevi boşluk yine kapitalizmin desteklediği dinci örgütlenmelerle doldurmaktadır. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri ABD’de kökten dinci Hristiyan Mormonlardır. Finans kapitalin El-Kaide’den DAİŞ’e, yeşil kuşak projesi ile onlarca yıldır beslediği tarikat ve örgütlere günümüze AKP’ye verdiği desteğe kadar bunun binlerce kanıt ve örneği var. Kapitalist modernist yaşamın yarattığı toplumsal sorunlar karşısında dincilik bir alternatif haline getirilmekte ve bu açıdan sürekli biçimde birbirini besler bir pozisyonda tutulmaktadır. 

Ortadoğu’da kadın devrimini hedefleyen hareketler açısından din konusunu ele almak bu açıdan bu kısır döngüyü kırıcı, özgürleştirici sonuçlar yaratacaktır. Çözüm; Avrupa merkezli laiklik söylem ve pratiği değildir. Onun yarattığı sonuçlar ortadadır. Dinin toplum ve yaşamdaki yerinin farkındalığı ile cinsiyetçi, milliyetçi, dinci yorumların karşısında komünal yaşamı, ahlaki-politik toplumu, kadın özgürlüğünü ve Demokratik İslam’ı esas alan tesfir, fıkıh ve yorumlamaları geliştirilebilmelidir. Bu yönlü çabaları, arayışları olan kesimler olmakla birlikte henüz güçlü bir toplumsal zemine kavuşabilmiş değildirler. Kadın özgürlükçü teoloji yorumlarını geliştirmek tecavüz kültüründen hesap sormanın, dinciliğin yarattığı karanlığı aydınlatmanın yolu olacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.