Kendi kaderini belirlemek

Zozan SİMA yazdı —

  • Kadınlar olarak sırat köprüsünde geçiyor olduğumuzun duyarlılıkları ile dahil olmamız gereken bir siyasal atmosferdeyiz. Kadınların kendi kaderini tayin hakkı perspektifi ile ulusal, bölgesel süreçlere müdahil olması demokratikleşmenin teminatı olacaktır.

Kadim mitolojik ve dini metinler bir isme, tanıma sahip olmanın kendi yazgısını belirlemek anlamına geldiğini yazar. Var olduğumuzun, görüldüğümüzün ve kabul edildiğimizin kanıtı bir isimle çağrılmak, buyur edilmek, saygı duyulmak ve farkımıza varıldığının işaretleriyle gerçekleşir. Bu yüzdendir ki bir ortamda yok sayıldığınızın, varlığınızın bir anlam ifade etmediğinin, değerinizin olmadığının hissettirilmesi bir ölme, öldürülme biçimidir. Bizleri derin yıkımlara uğratır. Çoğu zaman sevilmek dahi size saygı duyulduğu anlamına gelmeyebilir. Hele de kadınların binlerce yıldır içinde tutuldukları sömürgecilik sonrasında saygınlık kazanmak, hem kadın hem de erkekte devrim niteliğinde dönüşümleri gerekli kılar.

Rebêr Apo son görüşmelerinde erkeğin kadın karşısındaki saygılı davranışını sosyalistlik ölçüsü olarak tanımladı. Burada kast edilen saygılı tutum modernitenin iki yüzlü centilmenlik anlayışı ya da çıkar ve iktidar kaygısı ile gelişen içten olmayan davranışlar değildir. Kadınların varlığının, kararlarının, kolektif iradesinin kabulüdür.

Kadınlar tarihin çok uzun bir dönemi boyunca varoluşun kaynağıydılar. Kadın ve ana kelimelerinin etimolojik kökeni bu gerçekliği doğrular. Sanatın, inancın kaynağı görülen arkeolojik eser ve semboller, heykeller bunun izlerini taşır. Dini ve mitolojik anlatımlar üzerindeki cinsiyetçi tozlar ve çarpıtmalardan arındırılınca bunu haykırır. Dil devrimi kadın eksenli bir toplumsallığın çevresinde gördüklerine, anlam yüklediklerine, korkularına, mutluluklarına, hüzünlerine tanım bulma çabasıdır. Bu nedenle dildeki dişil karakter hem daha eskidir hem de yaşam ve toplumsallıkla, doğa ile bağlantılıdır. İsim vermek, emek ve bilinçle kazanılmış bir haktır. Kadını değerli ve saygın kılan gerçeklik onun biyolojik gerçekliğinin sırlı yapısının ötesinde toplumsal devrime öncülük eden düşünsel, bedensel emek ve yaratıcılıkla bağlantılıydı. Bu, onu yasa koyucu, karar verici kılmıştır. Kadını yaşamla özdeşleştiren adlandırmaya bir de bu pencereden bakılmalı.

Yaşamın merkezi olan bir konumdan düşüş, hayatın olağan akışı ile gerçekleşmedi. Rebêr Apo bunu birer karşı devrim olarak nitelediği “iki büyük cinsel kırılma” ve kadın üzerinden gerçekleşen "dört operasyon"la açıklar. Özgürlük sosyolojisi savunmasında bu dört operasyonu; kadının ilk ev kölesi ve mülk sayılması, seks ve çocuk doğurma aracı kılınması, ücretsiz ve karşılıksız emekçi haline getirilmesi ve son olarak en ince meta kılınması biçiminde ifade eder. 

Kadınlık tarihin en uzun süreli ve çok katmanlı sömürgeciliğini yaşamış bir kimliktir. İlk ve son sömürge olmanın anlamı; adı yaşamla anılanın yaşamdan silinişi ve sürekli ölümü yaşar hale gelmesi, saygı duyulanın, yüceltilenin en çok hakarete, şiddete uğrayana dönüşümüdür. O kadar uzun süre bir sömürgecilik sistemi altında tutulmak kadınların siyaset ve ekonomide, hukukta olduğu kadar bir dost, arkadaş, sevgili olarak da yok sayılmasını olağanlaştırmıştır. Erkekler siyasetten ekonomiye, sanattan ev yaşamına kadar her yerde kadınlar adına karar alabilme hakkını ve yetkisini bu sömürgecilik mirası ile edindiler. Ne yazık ki bu yok sayılma halinin kadın kimliğinde yarattığı yıkımlar da çok yönlüdür. Rebêr Apo bir geçiş aşaması olarak ifadeye kavuşturduğu saray kadını-ev kadını ve kadının varlığının artık erkek varlığının bir uzantısına dönüşümü olan Sati kültürü bunun zirvesidir. Varlığı erkeğin varlığına dayanak olmayan, onu sürdürmeye yaramayan kadının yok sayılması bundandır. Bir mülkmüş gibi, emeğinin değeri yokmuş gibi, varlığı ancak bir erkeğin onayı ile doğrulanırmış gibi yaşamak bunun sonuçlarıdır. Ataerkil düzen ve cinsiyetçi ideoloji kadının saygı duyulur tüm yanlarını yıkıma uğratarak işler.

Toplumun yaşamı ile ilgili hayati kararlar alınırken, görüşmeler yapılırken kadınların temsil edilmemesinden, tümden erkeklerden oluşan meclis ve toplantı bileşimlerinden çok fazla rahatsızlık duyulmaması bundandır. İçinde kadınların haklarının yer almadığı antlaşmalar ve görüşmelerin meşruiyetinin sorgulanmaması da bundadır. Bu tek sesli, cinsiyetçi tablolar kadınların örgütlü mücadelesi ile belli oranda değişti ya da değiştirilmeye çalışılıyor. Fakat kesintisiz ve örgütlü mücadelenin zayıfladığı her anda bu yok sayılma devam eder ya da bu durumu kamufle edecek biçimde kadınların gerçek ve örgütlü temsillerinin yerine egemen sistemlerin hizmetinde kadın figürler öne çıkarılır. Özgür kadın kimliği kişilerin iktidar mekanizmaların yer alması ile karıştırılamaz. Özgür kadınlık, kadınların kolektif irade ve düşüncesini geliştirme, onu örgütleme, politik alanda kazanma gücünü gösterebilmesi ile somutlaşır. Düşüncelerimiz, ilke ve kararlarımız, itirazlarımız her mekanda ve zamanda ifadeye kavuştuğu, bunlar için kıran kıran mücadele edildiği oranda varlığımız kabul görür ve saygınlık yeniden kazanılır. Kadın üzerindeki uzun süreli sömürgecilik mirasının alışkanlıklarını kırmak ancak bu şekilde gerçekleşir.

Kadınlar olarak sırat köprüsünde geçiyor olduğumuzun duyarlılıkları ile dahil olmamız gereken bir siyasal atmosferdeyiz. Kadınların kendi kaderini tayin hakkı perspektifi ile ulusal, bölgesel süreçlere müdahil olması demokratikleşmenin teminatı olacaktır. Rebêr Apo’nun ön açıcı, kadınlara misyon ve rol yükleyen yaklaşımı, Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin bu temeldeki yapılanma ve örgütlenmesi bunun için muazzam imkan yaratmaktadır. Fakat henüz kadınların Türkiye’nin, Suriye’nin demokratikleşmesindeki kurucu unsur olma gerçekliklerini, Ortadoğu’yu “bataklık ve kaynayan kazan” tanımlarından çıkarıp ikinci kadın devriminin mekanı haline getirecek geniş kadın cephesini örgütlemiş değiliz.

Bilmeliyiz ki Üçüncü Dünya Savaşı’nın paylaşım haritaları ancak örgütlü bir kadın mücadelesi ile çöpe atılabilir, soykırım ve savaşları kadınların öncülük ettiği demokratik siyaset anlayışı ile durdurulabilir. Ulusal birlik ancak kadınların öncülüğünde hayat bulabilir. Tarihte benzer süreçler, kadınların aleyhine erkekler arası antlaşmalarla şekillendi ve kadın kazanımları hep darbe yedi. Tarihin kötü anlamdaki tekerrürünü önlemek ve uygarlığın şafak vaktinde bu toprakların görkemli kadın duruşunu sergilemekle yükümlüyüz. Sürece bu tarihsel bilinçle, beklenti içinde gelişmeleri izleyerek değil, siyasal özne olmanın aktivitesi ile katılmak Kadın Özgürlük Mücadelesi içinde emek harcayan, bedel ödeyen her kadının sorumluluğudur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.