Tişrîn neye set çekiyor?
Zozan SİMA yazdı —
- Tişrîn, dünya tarihine geçebilecek çok önemli bir sivil toplum eyleminin ve Devrimci Halk Savaşı'nı zirveye taşıyıcı bir karakter kazandı.
- Kanlar içinde yerde yatanlar zafer işareti yaparak “biz ölümden büyüğüz” diyerek slogan atıyor. Hastaneye taşınan yaralılar, evlerine değil tekrar nöbet alanına dönmek istiyor. Tişrîn Barajı’nda vücuduna aldığı parçaları yurtseverlik nişanesi gibi taşıyor Kuzey ve Doğu Suriye halkı.
- Tişrîn artık sadece suları tutan bir set değil; sömürgeciliğe, özel savaşa, bölge üzerindeki her türlü planlara çekilmiş bir set görevini görüyor. O artık şehitler barajı, Devrimci Halk Savaşı’nın abidesi…
Bir barajın protesto edilmesine alışık olsak da savunmak durumunda kalmak tarihin bir cilvesi herhalde. Yıllarca nehirler özgür aksın, tarihi yerler sular altında kalmasın, ekolojik-tarihsel doku bozulmasın diye barajlara karşı mücadele eden, bu mücadeleleri destekleyen bir hareketiz. Üstelik de bölgenin en eski Neolitik mekanlarını sular altına gömmüş bir baraj artık başka bir direnişin mekânı olmuş durumda.
Kuzey ve Doğu Suriye halklarının Türk devletinin saldırılarına karşı can siperane savunduğu Tişrîn Barajı 1991 yılında inşa edilmeye başlanmış, 1999 yılında bitirilmişti. Dünyadaki diğer örneklerde olduğu gibi bu baraj da yine tarihsel-ekolojik dokuya ciddi zararlar verdi. Tişrîn Barajı yapıldığında sular altında kalan Girê Sor (Tell Ahmar ya da Tell Barsip de deniyor) M.Ö 9200-8700 yılları arasında en önemli neolitik yerleşimlerden biriydi. Sular altında kalan diğer yerler Tell Halula, Tell Sabi Abyad, Tell Buqras da tarihleri M.Ö 7000 yılına kadar eskiye giden Neolitik dönemin zirvesinin yaşandığı tarihsel mekanlardı. Tarıma geçişin ve hayvanların evcilleştirilmesinin izleri, kerpiç ev yapılarının ve Halaf tarzı çanak çömleklerinin çok az bir kısmı barajın yapılmasından hemen önce yapılan kazılarla kurtarılabildi. Bu kalıntılar aynı zamanda ilk kadın devrimine ait eserlerdi.
Mekanların hafızası ve direniş geleneği
O tarihi sulara gömen BAAS rejimi yıkılıp giderken, son 13 yılda Rêber Apo’nun fikirleri ile Ortadoğu’nun ikinci kadın devrimi yine aynı mekanlarda maya tuttu. Tarihsel kökleri üzerinden yeşeren bu devrimi, on yıl önce Kobanê’de DAİŞ’e karşı savunanlar, şimdi Türk devleti ve onun çetelerinin işgaline karşı savunuyor. Bu kısa tarihsel anlatım da gösteriyor ki toprakların ve mekanların hafızası vardır. Aynı topraklarda kültürler kurulup yıkılmış, yeniden yeşermiş defalarca kez. Fırat suları altına gömülmüş de olsa bölgenin kadim halklarının yarattığı komünal yaşam geleneği, kadın devriminin izlerini yeşerten bu tarihsel hafıza ve direniş geleneğidir.
Qelendê Kobanê xwîne
3. Dünya Savaşı ile bölge yeniden dizayn edilmeye çalışılırken, halkların özgürlük seçeneği lehine de amansız bir mücadele yürütülüyor. Tişrîn, dünya tarihine geçebilecek çok önemli bir sivil toplum eyleminin ve Devrimci Halk Savaşı'nı zirveye taşıyıcı bir karakter kazandı. Kobanê direnişinde “Qelendê Kobanê xwîne” diyerek özgürlüğün bedellerini en sarsıcı biçimde dile getiren Ayşe Efendi’nin sesini bu kez Tişrîn’de duyuyoruz: “Devrimci halk savaşı yapılmaz, olunur!”
Tişrîn: Yurtseverlik nişanesi
20 günden fazladır süren direnişte aralarında mühendis, sanatçı, öğretmen, kadın hakları aktivisti, üniversite öğrencisi, Kürt, Arap toplumun her kesiminden insanlar şehit düştü. İki yüzün üzerinde insan yaralandı. Baraj nöbetine giden her yeni kafile yerini alırken, önceki grupta yaralananlar uçak vuruşları altında hastanelere taşınıyor.
Kanlar içinde yerde yatanlar zafer işareti yaparak “biz ölümden büyüğüz” diyerek slogan atıyor. Hastaneye taşınan yaralılar, evlerine değil tekrar nöbet alanına dönmek istiyor. Uçak vuruşları altında gülmek, halay çekmek, tilili direnişin sembollerine dönüşüyor. Tişrîn Barajı’nda vücuduna aldığı parçaları yurtseverlik nişanesi gibi taşıyor Kuzey ve Doğu Suriye halkı.
Topraklarına sahip çıkıyorlar
Halk ve savaşçıların ruhta fedaileştiği, birbirini tamamladığı ve düşmana geçit vermediği direniş Kobanê, Efrîn ve Serekanî direnişlerini aşan biçimde bir iradi duruşa dönüşüyor. Serekanî işgal edildiğinde Hesekê şehrinin içme suyunu karşılayan Alok Barajı Türk devletinin desteklediği çetelerin eline geçmişti. 6 yıldır 1,5 milyon insanın yaşadığı Hesekê şehri, taşıma su ile yaşamını sürdürüyor. “Taşıma suyu ile değirmen dönmez” derler ama şehirde bir milyondan fazla insan bu şekilde direniyor. Şimdi Türk devletinin Tişrîn’i ele geçirmesinin yaratacağı sonuçları en iyi bölgedeki halk biliyor. Bölgenin en büyük barajını ele geçirmesi ile bölgenin suyunu, elektriğini kontrol etmesi ve bölgedeki stratejik konumunu güçlendirerek diğer şehirleri ele geçirmesinin önünde engel kalmayacak. İşte bölge halkı bu gerçekliklerin farkında ve geçmişten çıkardığı derslerle sahip çıkıyor topraklarına.
Sömürgeciliğe ve özel savaşa set!
Dolayısıyla görmesini, hissetmesini ve anlamasını bilene bu direnişin anlattığı çok şey var. Özel savaş yöntemlerinin bombardımanı ile dumura uğramış beyinler, tenekeleşerek hissedemez hale gelen yürekler, kanlar içinde zafer işareti yapan ve hakikat ışığı orada yanıyormuş gibi o direnişe katılmak için yarışan insanları anlayamaz. O direnişte yer almayı bir yurtseverlik görevi gibi görmelerinin nedenini kavrayamaz. Tişrîn artık sadece suları tutan bir set değil; sömürgeciliğe, özel savaşa, bölge üzerindeki her türlü planlara çekilmiş bir set görevini görüyor. O artık şehitler barajı, Devrimci Halk Savaşı’nın abidesi…