Bir ütopik kurgu olarak demokratik uygarlık paradigması

İlham BAKIR yazdı —

  • İçinde yaşadığımız dünya düzeni de tüm teknolojik ilerlemelere, tüm bilimsel gelişmelere ve yaratılan konfor ve kolaylıklara rağmen dünya nüfusunun neredeyse yüzde doksanının açlıkta, sefalette, yoklukta, mutsuz, ümitsiz, karanlık bir yaşamda eşitlendiği bir distopyaya dönüşmüş durumda çoktandır.
  • Kapitalist uygarlığın distopik dünya düzeni ile mücadele etmenin, başa çıkmanın tek yolu kurguladığımız, tasavvur ve tahayyül ettiğimiz ütopyamızı şimdi hemen en küçük ilişki biriminden, en yakınımızdakilerden başlayarak pratiğe geçirmektir.

Ar, edep, haya, utanma! Yalan, dolan, talan, yağma, hırsızlık, ikiyüzlülük, dalkavukluk, zorbalık, hukuksuzluk, baskı, zulüm! Mazlumiyet, cesaret, hak, adalet, direniş, onur, haysiyet! Çıkarcılık, bireycilik, harislik, açgözlülük! Fedakârlık, adanmışlık, diğerkâmlık, paylaşımcılık! Bütün bu sözcükler, bu kavramlar, edimler, değerler, toplumsal inşanın bileşenleri ve çelişenleri, çatışanları olarak insanlık tarihinin gidişatının belirlemişlerdir. Devletli, sınıflı topluma kadar olan zaman diliminde toplumsal düzenin adil ve eşitlikçi yapısına, toplumsal barışa destek veren değerlerin galebe çaldığı ve bu sayede insanın hem kendi türdeşleri arasında hem de doğayla, bitkilerle, hayvanlarla kurduğu ilişkide bir dengenin, adil bir düzenin hüküm sürdüğü bilinen tarihi bir gerçekliktir. Sınıflı, devletli toplumla birlikte toplumsallığın aleyhinde bir düzenin inşasının gerçekleştiği ve adım adım toplumsallığın neredeyse tamamen parçalandığı bugünkü kapitalist dünya düzeninin kuruluşu ve tahkimatı, hak ve eşitçe bir yaşamı neredeyse çok ama çok uzak bir ütopyaya, bir rüyaya tahvil etmiştir insan zihninde. 

Kapitalist uygarlığın mutlak hakimiyetini ve alternatifsizliğini ilan ettiği çağımızda devletsiz, sınıfsız, hakça ve adil bir yaşam artık yalnızca bir ütopyadır. Ütopya, aslında olmayan, bugün gerçekleşmesi imkansız, tasarlanmış bir muhayyel toplumu ifade eder. Sözcük köken olarak Yunanca "yok" anlamındaki “ou”, "mükemmel" anlamındaki “eu” ve "yer/toprak/ülke" anlamındaki topos sözcüklerinden türemiştir. Sözcüğün kullanımı İngiliz bir avukat, yargıç, filozof, yazar, devlet adamı Thomas More'un 1516'da yazdığı “Utopia” isimli kitabıyla yaygınlaşmıştır. Thomas More dışında Tommaso Campanella'nın "Güneş Devleti", Francis Bacon'un"Yeni Atlantis" adlı eserleri de ütopik toplum fikrini işleyen eserlerdir. Bu üç eserin de ortak özelliği Platon’un “ideal devlet” tezinin birer yansıması olarak vücut bulmuş olmalarıdır. Toplumsal eşitlik tüm farklılıkların sıfırlanmasında ve fakat mükemmeliyete ermiş yönetici bir sınıfın ya da şahsın varlığıyla ancak topumun bu düzeni koruyabileceğinde fikir birliği içindedir bu eserler. Aslında tarif ettikleri toplumsal düzen, reel sosyalist toplumu ifade etmektedir önemli bir yanıyla. Reel sosyalizm denemesinde de görülmüştür ki devletin varlığının mutlaklaştırıldığı, Tanrısallaştırıldığı bir düzen, neolitik çağda kurulan farklılığın ve çeşitliliğin eşitlikçi bir düzen içinde yaşadığı bir toplumu, bir ütopyayı değil, bir toplum mühendisliğiyle tek tipleştiren bir distopyayı tarif etmektedir aslında.

Aldous Huxley'in, Cesur Yeni Dünya romanında tarif ettiği ütopyasında 26. Yüzyıl Londra’sında insanlık sağlıklı, teknolojik açıdan gelişmiş, savaşlar ve yoksulluk yok edilmiştir; tüm ırkların eşit olduğu ve herkesin mutlak olarak mutlu olduğu bir dünya vardır. Fakat, bir toplumsallığı var eden çeşitlilik, sanat, edebiyat ve felsefe yine bir toplum mühendisliği ile ortadan kaldırılmış, insanın varlığının temeline haz ve mutluluk oturtulmuştur. Hazın ve mutluluğa kaynaklık eden ise insanın yaratıcılığı ve yaratımları değil, sex ve zararları en aza indirilmiş bir uyuşturucudur. İçinde yaşadığımız dünya düzeni de tüm teknolojik ilerlemelere, tüm bilimsel gelişmelere ve yaratılan konfor ve kolaylıklara rağmen dünya nüfusunun neredeyse yüzde doksanının açlıkta, sefalette, yoklukta, mutsuz, ümitsiz, karanlık bir yaşamda eşitlendiği bir distopyaya dönüşmüş durumda çoktandır.

Kapitalist uygarlığın distopik dünya düzeni ile mücadele etmenin, başa çıkmanın tek yolu kurguladığımız, tasavvur ve tahayyül ettiğimiz ütopyamızı şimdi hemen en küçük ilişki biriminden, en yakınımızdakilerden başlayarak pratiğe geçirmektir. İçinde farklılığın, çeşitliliğin, eşitliğin olduğu ama hiyerarşinin, devletin olmadığı bir ütopyayı yani bir demokratik uygarlık tasavvurunu hayata geçirmenin bütün tarihsel birikimine ve moral değerlerine sahip bir coğrafya olarak Kurdistan coğrafyası ve Kurdistan halkları bu konuda öncülük yapmaktadır. Demokratik uygarlık manifestosu, bu distopya kabusundan çıkışın yollarını aralamıştır.

Distopya olumsuz ütopyadır. Totaliter ve baskıcı toplumları ifade eder. Jack London'nın The Iron Heel'i, George Orwell'in 1984'i; Aldous Huxley'in Brave New World'u; Anthony Burgess's A Clockwork Orange; Alan Moore's V for Vendetta; Margaret Atwood's The Handmaid'ın Tale; Evgenii Zamiatin'nın We’si; Ayn Rand'nin Anthem’i; Lois Lowry'in The Giver’ı; Samuel Butler'ın Erewhon’ı; Chuck Palahniuk'un Rant'ı; Cormac McCarthy'ın The Road’ı; Suzanne Collins'in Panem'i gibi örnekler yer almaktadır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.