Boğaziçi, Erdoğan ve Bahçeli’nin korkusu

Forum Haberleri —

  • Boğaziçi direnişi Türkiye’nin yüz akıdır. Türkiye’nin geleceğini temsil ediyor. Erdoğan ve Bahçeli ise Türkiye’yi kanlı ve karanlık girdaplara çeken gericiliğin temsilcisidirler. Bu gericiliğe karşı CHP’nin de ciddi bir duruşa sahip olması gerekiyordu. 

ZEKİ AKIL

Kayyım sorunu anlaşıldığı kadarıyla Erdoğan’ın ayaklarına dolanacak. O bu işi çok sevmişti. Özellikle HDP’nin elindeki belediyeleri almak için bunu etkin bir silah olarak kullandı. Dolayısıyla halk yalanlarına doymuş, zorbalığına ve gaddarlıklarına tanık olmuştu. Bu açıdan bütün kara propagandalarına, belediyelerin paraları Kandil’e gidiyor iftiralarına rağmen halk oylarını AKP’ye vermedi, belediyeleri HDP kazandı. Bütün seçim hilelerine, müfettişleri belediyelerin üzerine salmasına, tutuklama operasyonlarına rağmen halkı dize getiremedi. Sonunda yasalara hile yaparak, devlet sopasını kullanarak kayyım adı altında belediyelere zorla el koydu.

Erdoğan devleti ele geçireyim derken aslında devlet onu ele geçirdi. Koalisyonlar olmasın, tek başıma iktidar olayım hastalığına yakalandı. Demokrasi kültüründen yoksun, devleti toplumun hizmetine koşturmak yerine tersini esas aldığından başına Devlet belasını sardı. Sağa-sola kayyım atarken onun başına da kayyım olarak Devlet Bahçeli atandı. Şimdi bırakalım koalisyonu ve tek başına seçime girmeyi ittifak yapmadan seçim kazanma şansı ve seçime girme cesareti bile yok. Barajın altında görülen bir partiye ve başındaki ırkçı-faşist zata rehine olmuş durumda.

Kendi başına kayyım atandığı için kayyım bir istisna olmaktan çıkmış bir işleyiş kuralı ve ele geçirme aracı olarak kullanma alışkanlığı yarattı. Vakıflardan derneklere kadar kayyım atamanın yollarını döşediler. En son marifeti Boğaziçi Üniversitesi gibi köklü bir üniversiteye Melih Bulu denen şahsı rektör olarak atadı. O üniversite birikimi olan birini seçerek çıkaramazlarmış ya da insan kıtlığı varmış gibi. Fikri iktidarlarını kurma faşist anlayışıyla hareket ediyorlar. Üniversite öğrencilerini düşünce olarak etkileyip kazanamayınca, öğretim üyelerini basit memurlar haline getiremeyince yetki ve devlet gücünü kullanıyorlar. Türkiye gibi yoğun genç nüfusu olan, uzun yıllara dayalı, askeri darbeler dahil baskı ve zorbalığa direnen demokrasi birikimini yok sayarak ya da bertaraf etmeyi hedefleyerek bütün alanlara kumpas, komplo ve operasyonlar düzenlemektedirler. Bunu HDP belediyelerine, daha önce RTÜK, YÖK ve bir süre önce barolara karşı uyguladılar. Pandemi sürecinde de Tabipler Birliğini hedef aldılar.

Kürt halkını, partilerini ve temsilcilerini hedefleyip düşmanlaştırdılar. Televizyon programlarını HDP’yi yargılama ve infaz kurumuna çevirdiler. Ötekileştirme ve düşmanlaştırma tam hızla devam ediyor. Bütün yöneticileri, genel başkanları dahil hapishanelere doldurdular. Alevileri, Ahmet Altan, Osman Kavala gibi bir zamanlar AKP’ye destek vermiş liberal, demokratik çevreleri hedeflediler. Yasaları çiğneyerek kimilerini hapishanede çürütmeyi sürdürüyorlar. Sendikaları, emek örgütlerini, AKP-MHP’ye biat etmeyen toplumun geniş kesimlerini yalana, talana dayanan sistemlerine biat ettirmeye çalışıyorlar.

Türkiye’de üniversiteler-aydın gençlik demokrasi mücadelesinin, devrimci dalganın hep öncülüğünü yaptılar. Deniz, Mahir ve İbrahimler Türkiye tarihinin en dürüst, en parlak çocukları olarak özgürlük ve eşitliğin temsilcisi oldular. Devrimci mücadelede halka adanmış yaşamları ile ülkenin yüz akı oldular. Bu geleneği Kemal Pir, Haki Karer ve Mazlum Doğanlar sürdürdü. Şimdi Boğaziçi öğrencilerinin çıkışı bu geleneği canlandırıyor, topluma ruh ve ümit aşılıyor. Bu açıdan Erdoğan ve çömezi S. Soylu paniğe kapılmışlar. Erdoğan’ın kayyımı Bahçeli demokrasi ve özgürlük isteyen herkese tehditler savurarak hizaya getirmeye çalışıyor. ‘Yeni bir Gezi’nin ortaya çıkmasına izin vermeyeceğiz’ diyorlar.

Erdoğan ve faşist tayfası Gezi’den niye korkuyor? Gezi’de özgürlük ve demokrasi isteyen milyonlarca insan meydanlara ve sokaklara çıkıp taleplerini haykırdılar. Gezi’dekiler Erdoğan’ın yaptığı gibi Fethullah Gülen’le, Bahçeli’yle gizli, kanlı kumpaslar ve dolaplar çevirmediler. Devletin ve halkın malını ganimet diye yandaşlarına dağıtmadılar. Havuzlar oluşturup medyayı satın almadılar. Gezi’de her şey aleni, şeffaf basının ve tüm Türkiye’nin gözü önünde yaşandı. Gezi’nin motor gücü ve öncüleri kadınlar, gençler, Aleviler, Kürtler, demokratik çevrelerdi. Yani Türkiye halkının gerçek bileşimiydi. Gezi’ye saldıran, kan döken, tutuklayan, hala bütün istihbarat ve polis teşkilatlarıyla iddianameler hazırlayan ve suç işleyen hükümetin başkanlığını yapan Erdoğan’dır. Ama Gezi’dekiler AKP yargı sistemi tarafından bile suçlanıp cezalandırılamadı.

Boğaziçi direnişi Türkiye’nin yüz akıdır. Türkiye’nin geleceğini temsil ediyor. Erdoğan ve Bahçeli ise Türkiye’yi kanlı ve karanlık girdaplara çeken gericiliğin temsilcisidirler. Bu gericiliğe karşı CHP’nin de ciddi bir duruşa sahip olması gerekiyordu. Çünkü CHP’nin tabanı demokrasiden yanadır. Türkiye’nin AKP ve MHP zorbalığından, faşist rejim kurmasından kurtulma arzusu vardır. Bu son belediye seçimlerinde de açık ve net görüldü. CHP yönetimi kendi tabanının isteği ve arzularına göre hareket etmiyor. Halka güven vermiyor. AKP ve MHP’nin oyu eridiği halde CHP’nin oyu yükselmiyor. Çünkü CHP yönetimi AKP’nin milletvekilleri hapse attırmasına, savaş tezkerelerine, kayyım eliyle belediyelere el koymasına destek verdi. AKP’nin bunca yıl iktidarda kalmasının esas sorumlularından biri de bu muhalefet anlayışıdır. Özgürlük arayışı ve faşizmden kurtulma umutları Boğaziçi’nden güzel bir esinti olarak tüm Türkiye’ye ferahlık veriyor, aydın geleceği müjdeliyor. Zaman faşizmin bunu önlemesine, boğmasına karşı birlik ve mücadele zamanıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.