‘Boşluklar’ İspanya’nın utancıyla dolu
Kadın Haberleri —

“Boşluklar” filmi
- 17 yaşındaki Mariona’yı manastıra kapatıp her türlü işkenceyi uyguladılar. Bu, 1938-1985 arası sistematik devlet politikasıydı. Kayıtların çoğu yok edildi, aynı tarikatlar hâlâ çocuk yuvaları işletiyor, İspanya devleti ise 50 yıldır sessizliğini koruyor.
- Mariona Roca Tort’un 1971’de tutmaya başladığı günlük, manastırda geçirdiği 3 yılın ve silinen hafızasının kanıtı oldu. Kızı Marina Freixa’nın yönettiği “Boşluklar” filmi, Patronato’daki on binlerce kız çocuğuna sistematik olarak uygulanan işkenceyi anlatıyor.
MİRCAN ASMİN
İspanya’da 1969’da 17 yaşındaki Mariona Roca Tort gibi binlerce kadın, rejimin kadınlık modeline uymadıkları için Madrid’deki bir manastırda işkence gördü. Dokuz yıl öncesi ise (25 Kasım 1960) Dominik Cumhuriyeti’nde Patria, Minerva ve María Teresa Mirabal, Trujillo diktatörlüğüne karşı açık siyasi mücadele verdikleri için sopalarla dövülerek katledildi. Mariona’yı öldürmediler. Madrid’deki Patronato de Protección a la Mujer’e bağlı bir manastıra kapattılar. Her sabah insülin enjeksiyonuyla komaya sokarak “tedavi” ettiler. Amaç aynıydı: İtaatsiz kadını susturmak.
İki diktatör, Francisco Franco ile Rafael Trujillo, birbirini model alıyordu. Her iki rejimde de Katolik Kilise devletin resmi ortağıydı. “Asi kadın” tanımı da aynıydı. Fark sadece yöntemdi:
Franco “düzeltti”, Trujillo infaz etti.
Biri kız kardeşleri toprağa gömdü, diğeri on binlerce kadını manastırlara gömüp hafızalarını silmeye çalıştı.
Bugün Mirabel Kardeşler’in adı dünya çapında anılıyor. Mariona Roca Tort ve Patronato’nun işkencesinde yaşayan diğer kadınlar ise Franco’nun ölümünün (20 Kasım 1975) 50. yılında hâlâ resmi bir özür ve adaletin yerine gelmesini bekliyor.
Patronato cehennemine giriş
Mariona Roca Tort, 1969’da 17 yaşındayken kendi anne-babası tarafından polise ihbar edildi ve Menorca’ya kaçma girişimi sırasında limanda yakalanıp doğrudan Madrid’deki bir Patronato de Protección a la Mujer (Kadınları Koruma Kurumu) manastırına götürüldü. Ülke çapında yüzlerce manastır ve ıslahevinden oluşan bu ağ, 1938-1985 yılları arasında on binlerce genç kızı ve kadını “düşmüş” ya da “düşme tehlikesi altında” damgasıyla zorla tuttu. Rejimin teşvik ettiği kadınlık modeline uymamak, pantolon giymek, erkek arkadaşı olmak, sol görüşlü olmak, cinsel saldırıya uğramak ya da sadece ailenin “itaatsiz” bulduğu davranışlar bile bir genç kızın özgürlüğünden mahrum bırakılması için yeterliydi.
“İnsülin koma terapisi” uygulandı
Patronato merkezlerinde kadınlar suç geçmişine göre kategorilere ayrılıyordu. Mariona, “asi” olduğu için birinci kata yerleştirildi. 20 kişilik odalar, kapıda rahibe, gece kilitli kapılar, gün boyu dua, ayin, temizlik ve terzi atölyesinde sessizce dikiş dikme zorunluluğu vardı. Kaçma girişimi başarısız olunca sakinleştirici iğneyle yatırıldı, yemek yemeyi reddedince psikiyatri kliniğine nakledildi. Orada elektroşok ve her sabah uygulanan “insülin koma terapisi” gördü. O dönemde birçok ülkede terk edilmiş olan bu ölümcül yöntem, Franco rejiminde “beyni sıfırlamak” gerekçesiyle hâlâ kullanılıyordu. Mariona, bu zorlamaların hafızasını kalıcı olarak zedelediğini ve bazı anıları tamamen kaybettiğini anlatıyor.
‘Biz de acı çektik’ demekle yetindi
Psikiyatrist, yemek yemediği için bir gün onu yatağa bağlatıp zorla beslemeye karar verdi. Umutsuzluk intihar düşüncesine kadar vardı. Son çare olarak kendisine “40 kiloya ulaşırsan serbest bırakılacaksın” hedefi verildi. 1972’de bu kiloya ulaştığında, nihayet dışarı çıktı. Bir daha ailesiyle yaşamadı. Televizyon yönetmeni oldu, çocuklarını büyüttü ama anne-babasıyla ilişkisi hep soğuk kaldı. Annesi yıllar sonra yalnızca “Hata yaptık” diyebildi, 90’lı yaşlarındaki babası ise “Biz de çok acı çektik” demekle yetindi.
Günlükteki ‘boşluklar’ belgesel oldu
Hafızasındaki boşlukları fark edince 1971’de günlük tutmaya başlayan Mariona’nın defteri, 50 yıl sonra kızı Marina Freixa’nın eline geçti. Marina, annesinin günlüğünü ve tanıklıklarını temel alarak “Els Buits” (Boşluklar) adlı belgeseli çekti. İspanya’da ödüller alan ve Goya’ya aday gösterilen film, Patronato mağdurlarının sesini duyuran en güçlü araç haline geldi.
Marina Freixa ve annesi Mariona, “Els Buits” belgeselini şehir şehir gezdiriyor. Her gösterimden sonra yaşlı kadınlar sıraya girip kendi hikâyelerini anlatıyor. Marina, “İnsanlar evlerinde olanların tekil bir olay olduğunu sanıyordu. Biz diyoruz ki: Bu bireysel değil, sistematikti” diyor. Mariona ise hâlâ bazen annesinin hafızasından şüphe etse de ekliyor: “Filmde her şeyi görmek, ona gerçeğin ağırlığını veriyor.”
***
Sistematik bir suçun rakamları
Patronato’dan geçen kızların tam sayısı hâlâ bilinmiyor çünkü pek çok kayıt yok edildi. Ancak 1952’ye ait resmi bir rakam bile yaşananların dehşetini gözler önüne seriyor. 41 bin 335 kız ve genç kadın aynı anda bu merkezlerde tutuluyordu. Yaş aralığı genellikle 16-25 olsa da 7-8 yaşında çocuklar da vardı. Valensiya Topluluğu’ndaki merkezler üzerine yapılan araştırmalar, işkence, ağır disiplin, cinsel taciz, yatak ıslatan kızların cinsel organlarına ısırgan otu sürülmesi, küçük çocukların dilleriyle yere 150 haç çizdirilmesi gibi uygulamaları belgeliyor.
‘Demokrasiye’ geçişte bile kapanmadı
Patronato, Franco’nun 1975’teki ölümünden sonra da tam 10 yıl boyunca varlığını sürdürdü. 1985’te resmen kapatıldığında, aynı dini tarikatlar (Adoratrices, Oblatas, Capuchinas vb.) kendilerini “sosyal yardım kuruluşu”na dönüştürüp devlet fonlarıyla yaşamaya devam etti. Hatta bazıları yıllar içinde İspanya Kralı İnsan Hakları Ödülü ve Menina Eşitlik Ödülü aldı.
İspanya Demokratik Hafıza Bakanlığı, Patronato mağdurlarını resmen Frankoculuk kurbanı olarak tanıma ve tazminat sürecini incelemeye “açık” olduğunu belirtiyor. Ancak 2025 itibarıyla somut bir yasa ya da fon hâlâ yok. Binlerce kadın, 80-90 yaşlarında, adaletin bir an önce gelmesini bekliyor.
Özür yeterli değil: Affetmiyoruz!
9 Haziran 2024’te İspanyol Dini Kuruluşlar Konfederasyonu (CONFER), Patronato kurbanlarından resmen özür diledi: “Onlarca yıldır birçok genç ve yetişkin kadının iradeleri dışında merkezlerimizde tutulduğunu, ağır disiplin rejimine maruz bırakıldığını, ailelerinden ve hayatları hakkında karar verme haklarından mahrum edildiğini biliyoruz. Birçoğunun haksız yere özgürlüklerinden yoksun bırakıldığını, aşağılanma ve kötü muameleye maruz kaldığını kabul ediyoruz. Tüm bu kadınlardan af diliyoruz.”
Ancak bu özrü yeterli bulmadı. Patronato işkencesini yaşayan Paca Blanco, “Affetmediğimizi söyledik. Hakikat, adalet ve telafi istiyoruz” dedi. Consuelo García del Cid ise tarikatların hâlâ kamu fonu aldığını ve çocuk yuvalarında benzer risklerin devam ettiğini belirterek,“Aynı cemaatler tarafından işletilen koruyucu bakım evlerindeki kızlardan hâlâ mesaj alıyorum. Tekrarlanmayacağına dair garanti yok” diye konuştu.
(Haber BBC, RTVE ve el plural gibi haber sayfalarında yayınlanan makalelerden derlenmiştir.)










