Botan’da ilk kurşun

Dosya Haberleri —

15 Ağustos

15 Ağustos

  • “Awaz köyünde sağlam bir ilişkimiz vardı, Ömerê Evdilezîz bana ‘Egîd heval seni Banê Kursîyê’de bekliyor’ dedi. Gittiğimde bir grup gerilla oradaydı. Onları görünce moralim çok yükseldi. Arkadaşların durduğu yerden 60 metre uzakta Egîd heval ve Selim, Hüseyin Altıntaş, Bedran, Mehmet Sevgat ve Mustafa Yöndem duruyordu.”
  • “Egîd, Eruh’u, Tirî köyünü ve karakol ile ilgili ayrıntıları sordu. Onlarca kez karakola gittiğimi ve iki katlı olduğunu içinde bir bölük askerin, bir subay, bir astsubay ve uzman çavuşların olduğunu söyledim. Eylem zamanı güç iki gruba ayrıldı. Erdal heval bizim grubun komutanı, ben de yardımcısıydım. Elimizde 2 keleş vardı. Karakolu ele geçirdik.”

REWŞAN DENİZ

PKK’nin 15 Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli eylemleri ile özgürlük için yeni bir Kürt direnişi başladı. O günden bugüne süren kesintisiz eylemin 40. yılına girerken Kürt Özgürlük Mücadelesi tarih sayfalarında yerini alıyor. Eruh ve Şemdinli eylemleriyle başlayan bağımsızlık ve özgürlük direnişi, bugün Zap, Avaşîn ve Metîna başta olmak üzere Kurdistan’ın dört bir yanında faşist-soykırımcı düşmana geçit vermiyor. 15 Ağustos ruhu gerilla ve halk eylemleri ile devam ediyor. Eruh eyleminde yer alan Fevzi Aydın (Selim) o günü gazetemize anlattı.

PKK ile tanıştım

Eruhlu Fevzi Aydın, 1980 yılında Apocuların köylerine gelmesi ile PKK ile tanıştığını söyleyerek, “İlk olarak Mervan ve Ziya arkadaş evimizde 45 gün kaldı. Daha sonra Mayıs 1981’de Ahmet ve Ömer adında iki arkadaş geldi. İran sınırına gitmeleri gerekiyordu. Araziyi iyi bildiğim için ben onlara eşlik ettim. Ben Ahmet ve Ömer 21 gün boyunca Hirar’dan, Basra’ya oradan da Miştaxe ovasına geçtik. Oradan da Nehik ve Tüzek köylerini gezdik. Yanıma gidip gelen gerillalar benim hakkımda rapor yazarak Önderliğe sunmuş. Bu raporlar PKK ile aramda köprü oluşturdu” diye belirtti.

Egîd ile ilk karşılaşma

Aydın, 1984 öncesi Botan’da gerçekleşen birçok eylemde de yer alır. Aydın, Komutan Egîd’i (Mahsum Kormaz) ile ilk defa 1983 yılında Zivînga Şikaka köyünde karşılaştıklarını söyleyerek, “Kardı, kıştı arkadaşlar kıyafetlerini yıkamak için çocukluk arkadaşım Bedri Timurtaş’ın (Mele Bedri) evine gelmişti. Duyunca hemen gittim. Bedri’nin eşi rahatsızdı, arkadaşlara yemek yaptık ve çamaşırlarını yıkanması için başka yere gönderdik. Ben öyle ilgilenince Egîd heval bu kimdir, diye sormuş. O gece onların yanında kaldım. Sabah erkenden kalkıp onlarla birlikte Seyfiye köyüne oradan da Erkent dağlarına yakın Guşê’ye götürdüm” diyor.

Komutan Egîd, 15 Ağustos atılımından 15 gün önce Aydın’ı yanına çağırıyor. Aydın, o anı şöyle anlatıyor: “Awaz köyünde Ömerê Evdilezîz ile sağlam bir ilişkimiz vardı. Bana ‘Egîd heval seni Banê Kursîyê’de bekliyor’ dedi. Gittiğimde bir grup gerilla oradaydı. Onları görünce moralim çok yükseldi. Ben tek gitmiştim. Arkadaşların durduğu yerden 60 metre uzakta Egîd heval ve Selim, Hüseyin Altıntaş, Bedran, Mehmet Sevgan ve Mustafa Yöndem (Erdal) duruyordu. Erdal heval yanıma gelerek, ‘Egîd Heval seni çağırıyor’ dedi. Egîd heval bana ‘Bu mıntıkadan mısın, dağları, saklanma yerlerini iyi biliyor musun, buranın iyi insanlarını, kötü insanlarını, ajanları, yurtseverleri tanıyor musun’ diye sordu. Buradakilerin çoğunu tanıdığımı söyledim.”

Eruh’u sordu

Komutan Egîd’in kendisine Eruh’u sormaya başladığını söyleyen Aydın, “Eruh’u, Tirî köyünü ve karakol ile ilgili ayrıntıları sordu. Onlarca kez karakola gittiğimi ve iki katlı olduğunu içinde bir bölük askerin, bir subay, bir astsubay ve uzman çavuşların olduğunu söyledim. Egîd Heval, ‘Sence kaç arkadaş birlikte orayı basar onları kaldırırız’ diye sordu. Ben aşırı özgüvenle 10-12 arkadaşla birlikte onları tarumar edebiliriz dedim. Ben öyle söyleyince omuzunun üstünden yanındaki arkadaşa bakarak, bana ‘Bu arkadaşlarla birlikte bir tabur basılır’ dedi. Bana milis gücünü, silahları, 25 kişilik bir grup için lojistiği nasıl yapabileceğimizi ve silahlar için atları nasıl ayarlayacağımızı sordu. Kaldığımız bölge yurtseverdir, at bulmak ise çok kolay dedim. Bizim bir atımız vardı. Arkadaşlar o zaman bizim atımıza PKK’nin rambosu ismini koymuşlardı. Sait isimli köylümüzün de bir atı vardı. Biz haber yolladık iki atı da getirdiler” diyerek aslında ilk planlamayı yaptıklarını belirtiyor.

İki gruba ayrıldık

Ertesi gün Mustafa Yöndem’in sabaha karşı kendisini çağırdığını söyleyen Aydın, “Egîd heval çantasını ve silahını alsın gelsin demiş. Ben Bedran, Erdal, Bozan ve Heval Egîd gittik. Yola çıkınca, Heval Egîd bana döndü; Selim beni öyle bir noktaya götür ki hem Eruh, hem karakolu net bir şekilde göreyim. Her yere hakim olalım ve keşfimizi net bir şekilde yapalım. Eruh civarında bir tepe bir noktaya geldik. Dördümüz de 3 gün boyunca karakolun keşfini yaptık. Akşam oradan ayrılıyorduk. Dördüncü gün ise eyleme girecek olanlarla birlikte gittik. Güç ikiye ayrıldı. Bir grup eyleme girecek, bir grup ise halk içerisinde propaganda yapacaktı. Siyasi propaganda yapacak olan arkadaşlar oradan ayrıldı, eyleme girecek olanlar kaldı. Hedeflerine nasıl ulaşacaklar, düşmanı nasıl vuracaklar hepsini hesapladılar” diyor.

Karakolu ele geçirdik

Aydın, eylem gününün ayrıntılarını şöyle anlatıyor: “Erdal heval bizim grubun komutanı, ben de yardımcısıydım. Elimizde iki keleş vardı. Karakolun önüne kadar gittik. Nöbetçi Herekol dağına bakan kapı tarafında duruyordu ve G-3’ü omuzundaydı. İkimiz nöbetçiyi vurduk. Sonra Nuri heval karakolu vurdu. Karakolun birinci katına saldırdık. O sırada Egîd ve Serdar heval, “Atatürk” bahçesinden uzun namlulu ile güvenlik noktasında bekliyorlardı. Güvenliği sağlamak, olumsuz bir durumda geri çekilme veya müdahale de bulunabilmek için oradaydılar. Birinci katı ele geçirerek, karakolun içine girdik. Üst katta komutanın odası vardı. Yukarı çıktık, bir asker komutanın odasının kapısının arkasında silahı elinde saklanıyormuş. Biz onu görmedik, istese bizi vurabilirdi ama korkudan bir şey yapamamıştı. Komutanın odasında iki sandık silah vardı. Silahları aldım. Egîd heval bunu nereden getirdin’ diye sorunca komutanın odasından getirdim dedim. Karakol bizim kontrolümüze geçti. Küçükten büyüğe 103 silahı ele geçirdik. Bugüne kadar ne biz, ne de devlet net olarak ölü asker sayısını tespit edemedi. Yukarıdaki oda da 7 asker cenazesi vardı. Teslim olanları ise karakolun önüne çıkarıyor, yüz üstü yere yatırıyorduk. Daha sonra Egîd heval onlarla konuşuyordu. Onlarla konuştuktan sonra bırakıyorlardı. Tam hatırlamıyorum ama 20-30 asker esir aldık."

Hazırlık yapacaktık

Şukal köyüne vardıklarına köylülere rastladıklarını söyleyen Aydın, "Eylemden sonra daha askerle karşılaşmadık. Heval Egîd, Kazım’ı Hute’ye Emerê Şemo’nun yanına göndermişti. Gidip hem hazırlık yapacak, hem de nerede konumlanabileceğiz diye bakacak. Akşama doğru arkadaşlar ovadan askerler geliyorlar dedi. Dağlardan geçiyoruz. Hute doğru gideceğiz, asker ise yol üstünden gidiyor. Yaklaşık yüz metre gibi bir yol yokuştu. O yokuşta asker ve gerilla birbirine karışıyor. Ben kendim görmedim. Arkadaşlar anlatıyorlardı. Bir asker demiş biz askeriz bizim aramızdan çıkın gidin. Çatışmaya girmek istemiyorlar. Öyle deyince biz de Hute’nin ormanlarına girip orada bekledik. Devlet ilişkide olduğumuz arkadaşı ise helikopterden atmış" diyor.

‘Siz Eruh’u basanlar değil misiniz?’

Kaniya Maran (Yılanlar Deresi) ormanlarında kaldıklarını söyleyen Aydın, “Sabah uyandık su yoktu. Egîd heval ‘Buralara bak su falan yok mu?’ diye sordu. Gidip bize yetecek kadar su getirdik. Yemeğimiz de azalıyordu artık. Öğlene kadar orada bekledik. Öğlenden sonra ise Evdal Beg konağına gitmeye hazırlandık. Önümüzde ise Herekol dağı vardı. Orada 9-10 çadır kurul konumlanmıştı. Egîd arkadaş ‘Gidip bize biraz yemek ve tütün falan getirin hepimiz gitmeyelim’ dedi. Arkadaşlardan uzaklaştık. Baktık bir grup tenekelere vuruyor, oynuyorlar bize doğru geliyorlar. Sanki düğün vardı. Bize yaklaşınca birden sarıldılar. Biz de hayırdır ne oluyor dedik. Bize ‘Siz Eruh’u basanlar değil misiniz?’ diye sordular. Çok uzatmadan yemek ihtiyacımızın olduğunu söyledik. ‘Eğer gelip çadırlarımızda misafir olmazsanız size yemek vermeyiz’ dediler. Kendi başımıza karar veremezdik. Sonunda dedik biz karar veremeyiz, komutanımız var onun yanına gidelim onunla konuşun. Onlarla birlikte Heval Egîd’in yanına gittik. Tekliflerini geri çevirmedi. Çadırlarında oturduk. Bize çok değer verdiler. Yemek yedik. Akşam üstü oradan ayrıldık. Köpekler ovasına girdik. Ramura’da Apê Miheme’nin evi vardı. Orada epey dinlendik" diye anlatıyor.

Eylemin raporu

Sonra Behta Hirçêye geçtiklerini anlatan Aydın, şöyle devam ediyor: "Egîd heval orada bekleyeceğiz dedi. Genel eylem toplantımızı orada yaptık. Egîd heval orada rapor yazdı. Çaydanlık bitene kadar içti. Raporunu da bitirdi. Yeni gruplar oluşturuldu. Şehit Ehmet Kurt grubu oluşturuldu. O grupta ben, Mustafa Çimen, Emerê Hezexî, Emerê Entabî, Şoreşê Şerê de vardı. Karakoldan çıkardığımız silahların devletin eline düşmemesi gerekiyor diyerek bize emanet ettiler. Bu esas üzerine görev aldık. Arkadaşlarla vedalaştık. Silahları koruma derdine düştük. İlk gittiğimizde askerler falan yoktu. Halk bize sahip çıkıyordu, koruyordu. İkinci kez gittiğimizde ise artık kimse bize ekmek bile vermiyordu. O kadar silahın hepsini birden kaldıramıyoruz. Bir kısmını bir yere götürüp bırakıyoruz, sonra gelip diğer kısmını alıyorduk. Bu arada bir kısım sürekli silahların başında bekliyordu. Silahları getirdik partiye teslim ettik. Bir tane bile silahın devletin eline geçmesine izin vermedik."

Halk kutlama yapıyordu

Eylem gerçekleştirildikten sonra devlet bölgedeki sabit olan tüm karakollarını kaldırdığını belirten Aydın, "Günler sonra takviye  göndererek halka zulüm yapıyorlardı. Ama halk arasında büyük bir mutluluk, onur vardı. Eylem gecesi Eruh’un içinde eylem gerçekleştirildiği sırada kadınlar pencereye çıkıp zılgıtlar ve sloganlar atmış. Eruh’ta Xelîle Aqup ağa vardı. Kendisi de zamanında PKK’den önce Şex Evdirahhmanê Şawirî ile birlikte Eruh karakolunu basmış, ancak başarılı olamamışlar. Biz eylemi yaptığımızda 100 yaşını geçmişti. Köylüler gidip Eruh eylemini anlatırken, karakol yerle bir olmuş, dümdüz olmuş hiçbir şey bırakmamışlar karakolda demişler. Aqup 'Ben bundan sonra ölmem' diyerek sevincini dile getiriyordu" diyor.

Hedeflerimiz vardı

Komutan Egîd'in şehit düştüğü günü anlatan Aydın, sözlerini şöyle tamamlıyor: "Egîd arkadaşın silahının ve kendi sesi geliyordu. Lezgin (Murat Kapalıgöz) diye biri de onunlaymış. Helikopter geziyor. Yaralı olan arkadaşın yerini yaptık onu gizledik. Biz Egîd hevali bekledik orada. Ha geldi, gelecek ha diye. Tek başına da değil diye düşündük. Akşam saat 6 gibi BBC radyosu Egîd hevalin şehadet haberini verdi. Biz BBC’den öğrendik. Egîd hevalin cenazesini önce Şırnak'a götürdüler. Oradan da Siirt'e Newala Kasaba'ya götürdüler. Şimdi hala Newala Kasaba'dadır."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.