Bu dava istedikleri gibi bitmez

Dosya Haberleri —

Figen Yüksekdağ

Figen Yüksekdağ

  • AKP-MHP iktidarı, asıl suçluları kollamak, kendi kirli yakın tarihinin üstünü örtmek ama özellikle de DAİŞ, Türkiye Hizbullahı gibi suç örgütlerini kollamak ve cesaretlendirmek için bize yargı operasyonu düzenledi.

 

DENİZ YILDIZ

Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ, Kobanê davası ve cezaevlerinde süren açlık grevlerine ilişkin gazetemizin sorularını yanıtladı. Sorularımıza 1 Haziran tarihinde yanıt veren Yüksekdağ, “Kobanê davasında en kısa sürede ceza kararı verip Erdoğan’ın, Bahçeli’nin, AKP temsilcilerinin HDP’ye ve bizlere yönelik siyasi saldırı söylemlerini onaylayan bir mahkeme kararı çıkarmak istiyorlar” dedi. Yeniden bir açlık grevi sürecinin gündeme gelmesinin siyasi tutsaklar açısından tercih değil zorunluluk olduğunu belirten Yüksekdağ, açlık grevi eyleminin sahiplenilmesi gerektiğini ifade etti.

Kobanê’de DAİŞ barbarlığına karşı bir direniş vardı. Türkiye’nin yanı sıra dünyada destek eylemleri düzenlendi. O gün de Türkiye’nin DAİŞ’e destek verdiği kamuoyuna yansıyordu. Sonrasında gelişen 10 Ekim, Suruç, Antep patlamalarında da bu ilişkiler yargılama aşamasında ortaya çıktı. Bugün bu dava ile yeniden ne yapılmak isteniyor?

Siyasi iktidarın Suriye’de silahlı çeteleri desteklediği ve örgütlediği hiçbir zaman sır değildi. En son kurdukları DAİŞ’ten, El Kaide’den bozma çeteler ordusunu, önce Suriye Milli Ordusu diye piyasaya sürdüler; ardından Libya’ya, Azerbeycan’a kadar paralı asker olarak kullandılar. Kobanê sürecinde DAİŞ’e ve benzerlerine verilen yakın destek, iktidarın bölgede ve Türkiye’de kendine ait bir savaş pazarı kurma amacına bağlıydı.

Kobanê sürecinde halk, iktidarın bu tehlikeli oyununa karşı ciddi bir muhalefet geliştirdi. Suriye’de DAİŞ’in ve muadillerinin kazanması yönündeki bütün çaba ve yatırımlar, Kobanê’den çetelerin sökülüp atılmasıyla duvara tosladı. Ardından içeride iktidar, 7 Haziran gibi bir yenilgi yaşadı. Sonrası biliniyor: DAİŞ, düğmesine basılmış gibi Suruç’ta, Ankara’da, Antep’te art arda katliamlar gerçekleştirdi. Bu kez sadece Suriye’yi dizayn etme amacıyla değil, içeriyi, yani Türkiye’yi dizayn etmek için kullanılıyordu. Bu katliamlarda MİT yönlendirmesinin olduğu, yakalanan ya da konuşan pek çok DAİŞ’linin ifadelerinde ortaya çıktı. Ya da açık ihbarlara, istihbaratlara rağmen emniyet kurumlarının saldırganları engellemediği mahkeme belgelerine girdi. Yani DAİŞ, bir yanıyla da Türkiye’de kontragerilla/Gladio faaliyetinin yeni aygıtı oldu. Bugün de kimse etkisiz hale geldiğini sanmasın. Tam tersine özellikle Türkiye’de yuvalandı ve iktidar koruması altına alındı.

Bize açılan Kobanê davası, bu çizginin devamıdır. AKP-MHP iktidarı, asıl suçluları kollamak, kendi kirli yakın tarihinin üstünü örtmek ama özellikle de DAİŞ, Türkiye Hizbullahı gibi suç örgütlerini kollamak ve cesaretlendirmek için bize yargı operasyonu düzenledi. Aynı zamanda 6-8 Ekim sürecinde etkili olan, provakasyon ortamını örgütleyen FETÖ’yü de kolluyorlar. Mevzu bahis halklara, Kürtlere zarar vermek ise önüne geleni, işine geleni kullanmakta becerikliler. Bugün de 6-8 Ekim provokasyon ve katliam planında kullandıkları, Kürt kanı üzerinden pazarlık yaptıkları kontracı güçlere siyasi alan açmaya çalışıyorlar. Akıllarınca bizleri yargılayarak onların yargılanma ihtimalini ortadan kaldırmaya, devlet güvencesiyle ellerindeki kanı yıkamaya uğraşıyorlar ama halk her şeyi gördü, onu ne yapacaklar?

Kobanê soruşturması, HDP’li milletvekilleri açısından dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla birlikte davaya dönüşmüştü. Sizin de içinde olduğunuz siyasetçiler üzerinden Kobanê eylemleri hedef alınıyor diyebilir miyiz?

DAİŞ yenilgisini ve bölgede Kürtlerin kazanımlarını hiç sindiremediler ve hala bu hazımsızlığın acısını bizlerden, halklarımızdan almaya çalışıyorlar. Bugün Suriye sınırında Kürtlerin varlığı, Türkiye için güvenlik sorunu sayılıyor, düşman hukuku uygulanıyor. Halklar arasında barış, kardeşlik temelinde işbirliği kurmak seçeneğini akıllarına bile getirmiyor, konuşulmasını suç sayıyorlar.

Sınırın öte tarafındaki Kürtlerin neden bu kadar düşmanlaştırıldığını anlamak için uzağa gitmeye gerek yok. Şimdi yaşananlara, mafya şefinin diline düşmüş suç faaliyetlerine bakın yeter. Baştaki iktidar, savaş vurgunculuğu ile besleniyor, bunun için de bitmeyen bir savaş ve düşmanlar gerekiyor. Bir yandan Suriye’de rejimi devirmek ve eski Osmanlı takıntılarına alan açmak için bölgeye savaş ihraç ettiler ve DAİŞ’le ortaklık kurdular; bir yandan da Rojava’da gelişen demokratik halklar statüsünü düşman kabul edip savaş gerekçesi saydılar. İnsan kaçakçılığı, uyuşturucu, silah ticareti, mala-mülke “çökme” tezgahları, cinayetler, katliamlar, tecavüz, fidye, petrol ve kara para trafiği gibi sayısız suç, yaratılan bu savaş ve saldırı sarmalıyla perdelendi.

Şimdi de Kobanê ve Kuzey Suriye için söz söyleyen, demokratik dayanışma sergileyen siyasetçileri cezalandırıp zulmederek kurulan tarihsel köprüyü yıkmaya çalışıyorlar. Ekim Kobanê dayanışma hareketini suç sayarak, katliam ve provokasyonun gölgesinde bırakarak, Kuzey Suriye halklarıyla ve Kürtlerle kardeşlik temelinde kurulan ve kurulabilecek bağı tümden koparmak istiyorlar. Bu kirli ve karanlık planın tutup tutmayacağına karar verecek olan da yine halklarımızdır.

Siz ve Selahattin Demirtaş, soruşturma kapsamında yaklaşık bir yıl tutuklu kaldınız ve ardından soruşturma genişletilerek diğer siyasetçiler de dahil edildi. Bir yıl gibi bir süreç bekletilip soruşturmanın 108 siyasetçiye kadar genişletilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kobanê davası, aynı zamanda “HDP ana davasına” dönüştürüldü. Önceki dönem eş genel başkanları ile birlikte 108 kişiye daha dava açıldı. Dosyayı ağır hale getirmek, sözde örgütsel bağlantıları ispatlamak adına KCK, PKK, HPG, yöneticileri ile bizi aynı iddianameye koymuşlar. Bu ve benzeri çürük-çarık taktiklerle, Kobanê dosyasını HDP’nin kapatılmasının gerekçesine dönüştürmeyi hesaplıyorlar.

Esas olarak HDP’yi tasfiye etme mekaniği işliyor. Selahattin Bey için verilen, aslında tüm parti faaliyetleri geçerli olan AİHM kararını uygulamama ısrarı da var işin içinde. Bu nedenle Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerine Muhalefet’ten başlayan ve sadece iki eş başkan hakkında açılan dava, 108 sanık dahil ederek genişletildi. İnandırıcılık ve ciddiyet sağlamak amacıyla gizli tanıklar, zoraki ya da anlaşmalı toplanan müştekiler, devlet kurumlarının temsilcileri imdada çağrıldı. Yani telaş halinde davanın içini doldurmaya çalışıyorlar. Türkiye’de hukuk sistemi, etik, demokratik, kamusal denetim gibi değer ve kurumlar çöktüğü için bizim dışımızda kimse, “Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?” demiyor. Çünkü konu HDP olunca önce ceza verip ve hatta bunu ilan edip, sonra yargılama sistemi işliyor.

Özel olarak görevlendiren mahkeme heyetine bakacak olursak, Kobanê Davası bir an önce bitirilmek isteniyor gibi. Mahkemenin size yönelik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mahkemenin tavrı bilinçli ve örgütlü, tarafını da gizlemiyor. Son dönemlerde Saray-MHP merkezli oluşturulan, özel görevlendirilmiş yargı kürsülerini merak ediyorsanız, HDP Kobanê Davası’na gelebilirsiniz. İlk duruşmadan itibaren çarpıcı olarak sergilenen bir durum olduğu için fazla söze de gerek yok.

Davayı bir an önce, MHP ve Bahçeli tarafından sipariş edilen sürede bitirmek için hızlandırılmış duruşmalar yapıyorlar. Bu, sayısız hak gaspına yol açıyor ama umurlarında değil. 14 Haziran’dan itibaren iki haftalık kesintisiz duruşmalar başlıyor. Her ayın en az yarısı duruşma ile geçecek. Resmen hepimize, “Yemeyin, içmeyin, ailenizi görmeyin, elimizin altında durun, çünkü biz takvim talimatını yerine getireceğiz; Saray’a ve MHP’ye karar servis edeceğiz” diyorlar. Davanın yürütülüş sistematiği, yapılan muamele, düşman hukukunun tipik göstergesi.

Usul ve ciddiyet yönünden ortaya çıkan birçok ihlalin üzerini örtmek için gerilim yaratma, üste çıkma tavrı sergileniyor. Şimdiden delik deşik olmuş iddianameyi yamamak için mahkeme, usulsüz delil topluyor, tanık dinliyor, lehimize tek bir delilin yüzüne bakmadan malum siyasi merkezlerden tebliğ edilen belgeleri, yalan ve zorlama beyanları, yine usulsüz ara kararlarla dosyayı dolduruyor. Fikirleri neyse zikirleri de öyle anlayacağız.

Sizce Kobanê davasında sonuç ne olacak?

En kısa sürede ceza kararı verip Erdoğan’ın, Bahçeli’nin, AKP temsilcilerinin HDP’ye ve bizlere yönelik siyasi saldırı söylemlerini onaylayan bir mahkeme kararı çıkarmak istiyorlar. İktidarın demokratik muhalefeti tasfiye etme ve ülkenin başına çöreklenip bir daha kalkmama hareketinin yargı cephesinden yürütülmesi de diyebiliriz. Demokratik siyasete, halkın seçilmiş ve meşru temsilcilerine, HDP’ye oy vermiş, gönül vermiş insanlara ellerinde mahkeme kararını sallayarak saldıracaklar, hakaret edecekler; hedeflenen bu ama hiçbir örgütlü, organize yalan, gerçeğin yerini işgal edemez. Bu dava istedikleri gibi bitmez.

Dışarıya açılan her pencere kilitleniyor

Cezaevinde kaldığınız süreci göz önüne alacak olursak, bu süreçte neler yaşadınız? Cezaevinde yaşadığınız hak ihlalleri nelerdir?

Cezaevlerinde pandemi bahanesiyle tecrit çok yoğunlaştırıldı ve infaz yasasındaki kritik hak gasplarıyla adeta esir kampı sistematiği hakim kılındı. Hasta tutsakların durumu pandemide daha ağırlaşmasına rağmen insanlara tedavi olma, hiç değilse evinde ölme hakkı dahi tanınmıyor. Uzun, zorlu ve can bedeli kazanılmış haklar, siyasi iktidarın tek talimatıyla, uyduruk yasal dayanaklar bile aranmada askıya alınıyor. Görüşçü hakkı bunlardan biridir. 2020-2021 döneminde birçok tutsağın arkadaş görüşçüsü iptal edildi. Güvenlik soruşturması bahanesiyle yeni görüşçü kaydı da yapılmıyor. Fiilen dışarıya açılan her pencere kilitleniyor, olanaklar tırpanlanıyor. Yine infaz yakma, tahliyeyi hapishane kurullarının insafına bırakma yöntemiyle ikinci kez ceza veriliyor, tahliyeler engelleniyor.

Baskı sisteminin, faşizmin ulaştığı seviyeyi en çıplak ve kaba biçimleriyle gördüğümüz yer cezaevleri. Çoğu da siyasi tutsaklarla doldurulmuş durumda. İktidar insani seviyeyi düşürdükçe temel insani haklarla ilgili ihlallerin yaşandığı merkezlere dönüştü cezaevleri.

Özellikle de pandemi sürecinde yaşadığınız ciddi hak ihlalleri oldu mu?

Pandemi sürecinde güya mahpuslara virüs bulaşmasın diye katmerli tecrit uyguladılar ama sağlık sorunları arttı. Özellikle F Tiplerine, daracık hücrelere, odalara mahkum edilen tutsaklar, mekanın ve izolasyonun yarattığı hastalıklar ve sağlık sorunları yaşar oldu. Pandemi tedbirlerinde denge ve adalet kavramlarının ayaklar altına alındığı ve en derin çelişkilerin yaşandığı alan, hapishaneler. Yönetenler, pandemiyi de “Allahın lütfuna” dönüştürenler, lebalep kongreler ve mitingler yapıp virüs yayarken; mahpuslar, ailelerini, çocuklarını göremedi, hastaneye gidemedi. Koronavirüs salgınından çok siyasi iktidarın insanlık dışı muameleleri sağlıksızlık yarattı.

Devrimci tutsaklar sorumluluk üstlenmek zorunda kaldı

Cezaevinde olduğunuz süreçte Öcalan ile görüşmelerin sağlanmasının önünü açan açlık grevlerine ve şu an yine tecridin kaldırılması talebiyle yürütülen açlık grevlerine şahit oldunuz ve bu eylemlerin içinde de oldunuz. Cezaevinde açlık grevleri ne aşamada, grevde olan tutukluların durumu nedir?

Açlık grevi halen süresiz-dönüşümlü devam ediyor. Hapishanelerin malum koşullarında ve bir yıl önceki kitlesel, uzun süreli açlık grevinin, ölüm orucunun etkileri henüz toparlanmadan başlamış olması nedeniyle sağlık üzerinde daha fazla etki bırakacağını dikkate almak gerekir. Ama buna rağmen yeniden bir açlık grevi sürecinin gündeme gelmesi, siyasi tutsaklar açısından tercih değil zorunluluk anlamında okunmalı. Zira PKK Lideri Öcalan’a uygulanan insanlık dışı tecrit ve hapishanelerdeki yaşamsal hak ihlallerinin sürekliliği ile ağırlığında değişen bir durum yok. Sayın Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla görüşme hakkı güvenceye alınmış, sürekliliğe bağlanmış değil ve bu durum doğrudan Kürt sorununun çözümsüzlüğü, faşist baskı rejiminin derinleştirilmesiyle ilgilidir.

Devrimci tutsaklar, bir kez daha toplumsal, siyasal sorumluluk üstlenmek zorunda kaldı ve bu inisiyatifi gösterenler olarak yalnız bırakılmamaları önemlidir. İmralı’dan tecrit hapishanelerine ve tüm sosyal, siyasal yaşamı işgal etmiş zulüm ve karantina sistemine hep birlikte hayır demek, buradan güçlü bir çıkış gerçekleştirmek için açlık grevi direnişi sahiplenilmelidir. Eğer güçlü bir politik kamuoyu oluşturulur ve makul, demokratik taleplerin karşılanması yönünde gelişme sağlanırsa hiç istemeyeceğimiz kayıpları engellemek mümkündür. Bütün demokrasi güçlerinin, hak örgütlerinin, politik muhalefetin ve halklarımızın yüzünü buna dönmesi gerekir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.