Bu devlet suçlu

Mehmet Coşkun

Mehmet Coşkun

  • Gözaltında kaybedildikten 23 yıl sonra bir kuyuda bulunan Abdurrahman Coşkun’un ağabeyi Mehmet Coşkun, “Bir kişinin işi değil, devlet politikasıydı. Bu devlet suçlu” dedi.

Mardin'in Dargeçit ilçesinde 29 Ekim 1995 ile 8 Mart 1996 tarihleri arasında kaybedilen ve yıllar sonra kemiklerine ulaşılan üçü çocuk 7 kişiden biri 21 yaşındaki Abdurrahman Coşkun’du. 1991'de ağabeyi Derviş, mayın patlaması sonucu hayatını kaybeden Coşkun’un babası Ali de 18 Ekim 1993’te Dîlan köyünde bahçesine gittiği sırada askerler tarafından vurularak katledildi. Babasından iki yıl sonra lise öğrencisiyken gözaltına alınan Coşkun’un cenazesini arayan annesi, Galatasaray Meydanı’na çıkan ilk annelerden oldu. Coşkun’un cenazesi 21 yıl sonra gözaltına alındığı Dargeçit’e 150 kilometre mesafedeki Kızıltepe ilçesine bağlı Tilzêrîn köyünde kaybedilen 16 yaşındaki Nedim Akyön’ün kemikleriyle birlikte bulundu.

Köylerinin 1992'de boşaltılmasının ardından Dargeçit’e göç ettiklerini belirten Coşkun, babasının bir süre sonra köye geri döndüğünü, Musa Çitil’in Jandarma Komutanı olduğu sırada babasının 62 yaşındayken katledildiğini söyledi. O günden sonra köye gitmediklerini belirten Coşkun, 1995'te kardeşi gözaltına alındığında ise Hurşit İmren’in Mardin Tabur Komutanı, Mehmet Tire’nin de Jandarma Komutanı olduğunu söyledi. Dargeçit'in 29 Ekim 1995'te askerler tarafından basılmasıyla birlikte yaklaşık 10 akrabasının, gece saatlerinde ise Abdurrahman’ın gözaltına alındığını söyledi.
 
Bir ayağında çorap vardı
 
“Bırakmadılar hiçbirimiz dışarıya çıkalım. Annesi çoraplarını giydirmek istedi, ona da izin vermediler. Bir ayağında çorap vardı, birinde yoktu” diyen Coşkun, şöyle devam etti: “Anneme izin vermediler, silahın dipçiğiyle de annemi darp ettiler. Duvara çarptı. Abdurrahman’ın eli, elinden kaydı. Korucular da çıkmayalım diye tehdit ediyordu. Sabaha kadar uyuyamadık. Sabah erkenden karakolun önüne gittik, bizden önce köylüler de gelmişti. O gece 50’ye yakın kişi gözaltına alınmıştı. Başta bize gözaltına alınmadıklarını söylediler. Savcılığa gittik, bu defa ifadelerini alıp bırakacaklarını söylediler. Biz orada anladık, ölenler vardı. Korkmuşlardı. Savcıya gittik, Mardin’e götürdüklerini, bırakacaklarını söyledi. O savcıyı bugün devlet bulamıyor.” 

Kalorifer kazanında yaktılar

O dönem defalarca dilekçe verdiklerini, şikayetçi olduklarını ancak dosyanın kapatılmak istendiğini belirten Coşkun, Süleyman Seyhan’ın (57) cenazesinin ailesi tarafından bulunmasının ardından Uzman Çavuş Bilal Batırır’ın cenazenin yerini söylediği gerekçesiyle kalorifer kazanında yakılarak, kaybedildiğini söyledi.
 
Devletleri korudu
 
Mahkeme sürecini anlatan Coşkun, Dargeçit JİTEM Davası olarak Midyat’ta başlatan yargılamanın sonrasında “güvenlik” gerekçesiyle Adıyaman’a taşındığını hatırlattı. Devletin başından beri kendi elemanlarının yanında yer aldığını kaydeden Coşkun, “Bu çocukların katilleri bugüne kadar duruşmaya gelmedi. Devlet de onlardan razı. Devlet bugüne kadar onları korudu. Devlet onlar hakkında bir şey söylememizi bile istemiyor. Üstünü kapatmak istiyorlar. 12-13 yaşındaki çocuk, devleti yıkacağını bile söylese, cezası infaz mıydı? Devlet ne yazık ki böyle” dedi. 
 
Devletin politikasıydı
 
Türk hukukuna ve adalet sistemine inançlarının olmadığını dile getiren Coşkun, “Bizim çocuklarımızın kaybedilmesi birkaç kişinin işi değildi. Devletin politikasıydı. Dargeçit’ten Ankara’ya kadar bir sistem vardı. Politikaları buydu. Bir korucunun, karakol komutanının işi değildi. Devletin sistemiydi. Meclis'in de bu sistemden haberi vardı” şeklinde konuştu. 
 
O savcı bulanamıyor 
 
Özel yetkili savcının kendilerini çağırarak, ellerindeki delilleri getirmelerini istediklerini, delilleri getirdikten sonra 6 defa Amed'e giderek kazı izni aldıklarını anımsatan Coşkun, ilk etapta gösterilen yerlerde bir şey bulunmadığını söyledi. Daha sonra tekrar başka bir yerin kazılması için izin aldıklarını ve kemikleri bulduklarını kaydeden Coşkun, dönemin Dargeçit savcısının “Kim sana yeri gösterdi?” diye sorduğunu aktardı. Savcının her şeyden haberi olduğunu ifade eden Coşkun, bugün devletin o savcıyı bulamadığına dikkat çekti.
 
Ceza vermek istemiyorlar
 
Aylarca kemik aradıklarını, başka kayıplara dair kemikler ile toplu mezarlara ulaştıklarını dile getiren Coşkun, en son kardeşinin kemiklerini Kızıltepe’de bulduklarını ifade etti. Açılan davanın sonuçsuz kalacağını, ailelerin kandırıldığını kaydeden Coşkun, “Hiçbir heyet üçüncü duruşmaya girmedi” dedi. Dönemin okul müdürü, kaymakamı, panzer şoförünün beyanlarına rağmen mahkemenin delil istediğini söyleyen Coşkun, “Devlet ceza vermek istemiyor.  Ne olursa olsun biz çocuklarımızın peşinde olacağız. Bu devlet suçlu” diye konuştu. 
 
Annem kemiklerine sevindi
 
Annesi Hediye Coşkun’un yıllarca Abdurrahman’ı aradığını ve bulduktan sonra hayatını kaybettiğini belirten Coşkun, şunları ifade etti: “Annem, Berfo Ana (Kırbayır), Sakine Ocak, Fatma Ana'yla beraber Galatasaray Meydanı’na ilk çıkanlardandı. Cumartesi Anneleri eylemini başlattılar. Annem çok mücadele etti, çok acı da çekti ama Abdurrahman’ın kemiklerini buldu. Taziyesini de kurdu.Bulduğumuz kemiklerle sanki sağ şekilde onun gözlerinin önüne getirmiştik. Bulunca şükür etmişti. Maalesef öyle bir devletin avucunda yaşıyoruz ki ne hakkımız var ne de bizi insan yerine koyuyor.” MA/MARDİN

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.