Bu fabrikalar saatli bomba gibi

Dosya Haberleri —

Dilovası yangın/ foto: Erdoğan ALAYUMAT

Dilovası yangın/ foto: Erdoğan ALAYUMAT

  • Dilovası’ndaki yangında yaşamını yitiren Tuğba ve Nisa’nın Taşdemir’in babası Şahin Taşdemir, "Çocuklarımı kimyasalın içine mahkûm ettiler, sonunda onları öldürdüler. Çocuklarımın kaçacak hiçbir yeri yoktu” diyerek davanın peşini bırakmayacağını belirtti.
  • Yangında yaşamını yitiren 16 yaşındaki Cansu Esatoğlu’nun babası İbrahim Esatoğlu, "Köyde durumumuz iyiydi ama devletin tutumundan dolayı işler bozuldu. Daha iyi bir yaşam umuduyla buralara geldik, fakat bir fabrika çocuklarımızın hayatını aldı” dedi.
  • Üç çocuk annesi Hanım Gülek’in eşi Metin Gülek de, “Bu olayın peşini bırakmayacağız. Sadece patronlar değil, denetlemeyen herkes sorumludur. Maddi ve manevi tüm sorumluların cezalandırılmasını istiyorum. Bu ölümler bir daha yaşanmamalı" diye vurguladı.
  • DEM Parti Dilovası Belediyesi Meclis Üyesi Mehmet Gülek ise şöyle konuştu: “Bu fabrikalar saatli bomba gibi. Mecliste defalarca uyardık ama dikkate alınmadı. Belediye Başkanı bize ‘Siz şehrin kalkınmasını istemiyorsunuz’ diyordu. Bugün 7 kişi kalkınmanın altında can verdi."

ERDOĞAN ALAYUMAT

Kocaeli’nin Dilovası ilçesi yıllardır kaçak üretim ve denetimsiz çalışma koşullarıyla gündeme geliyor. 8 Kasım sabahı ilçe merkezindeki bir parfüm fabrikasında çıkan yangında Esma Dikan, Hanım Gülek (65), Şengül Yılmaz (55), Nisa Taşdemir (17), Tuğba Taşdemir (18) ve Cansu Esatoğlu (16) ile vardiya amiri Tuncay Yıldız hayatını kaybetti. Bu iş cinayetiyle, Dilovası’nın Türkiye’nin en kirli ve en güvencesiz sanayi bölgelerinden biri olmasına rağmen iktidarın denetim sorumluluğunu yerine getirmediği bir kez daha ortaya çıktı. Yangında yaşamını yitiren Tuğba ve Nisa Taşdemir’in babası Şahin Taşdemir, Hanım Gülek’in eşi Metin Gülek, Cansu Esatoğlu’nun babası İbrahim Esatoğlu ve Dilovası Belediyesi DEM Parti Meclis Üyesi Mehmet Gülek, Yeni Özgür Politika Gazetesi’nin sorularını yanıtladı. Aileler, fabrikada hiçbir güvenlik önlemi bulunmadığını, yakınlarının ölümünün göz göre göre geldiğini ve sorumluların siyasi irade tarafından korunmasından endişe ettiklerini dile getirdi. Ailelerin talebi net: Kaçak işletmelere göz yuman tüm kamu görevlileri yargılansın; gerçek sorumluların hesap vermesi sağlansın.

Şahin Taşdemir

Bu ölümler kader değil

Dilovası’ndaki yangında yaşamını yitiren Tuğba ve Nisa Taşdemir’in babası Şahin Taşdemir de facianın göz göre göre geldiğine dikkat çekti. İnşaat işçisi olan baba Taşdemir, çocukları Tuğba ve Nisa’nın aynı fabrikada çalıştığını belirterek, “İki çocuğumu da güvencesizliğe mecbur bıraktılar. Tuğba günde 12-13 saat sigortasız çalışıyordu. Çocuklarımı kimyasalın içine mahkûm ettiler, sonunda onları öldürdüler” dedi. 1986’da ekonomik nedenlerle Ağrı’dan Dilovası’na göç ettiğini anlatan Taşdemir, o günden beri ayakta kalma mücadelesi verdiklerini belirtti. Taşdemir, Tuğba’nın paketleme işi yaptığını sandığını ancak kimyasal üretim hattında çalıştırıldığını sonradan öğrendiğini söyledi. Fabrikada yangın merdiveni, yangın tüpü, havalandırma ve koruyucu ekipman gibi en temel güvenlik önlemlerinin dahi bulunmadığını vurgulayan Taşdemir, “Orada sadece bir arka kapı vardı, ondan da bir kişi çıkıp kurtulmuş. İşveren içeride değildi. Çocuklarımın kaçacak hiçbir yeri yoktu” ifadelerini kullandı.

Tuğba ve Nisa Taşdemir

Kaza değil sorumsuzluk

Ekonomik zorluklar nedeniyle kızlarının çalışmak zorunda kaldığını belirten Taşdemir, Tuğba’nın yalnızca ortaokulu tamamlayabildiğini ve eve destek olmak için işe başladığını söyledi. Kanser hastası abisinin çalışamadığını, abisinin kızının da aynı fabrikada çalıştığını ekleyerek, “Çocuklarımız eve birkaç kuruş getirsin diye çalışıyordu. Sigorta sözü verdiler ama tutmadılar. Tuğba çoğu gün baş ağrısından hiçbir şey yemeden uyurdu” dedi. Fabrikada işçilere ne maske ne eldiven ne de iş kıyafeti verildiğini söyleyen Taşdemir, iki çocuğunun da sistematik ihmaller içinde çalışmaya zorlandığını ifade etti. Yaşananların bir kaza değil, açık bir sorumsuzluk zinciri olduğunu vurgulayan baba, “Bu insanlar böyle ölmeyi hak etmedi. Ben iki kızımı bir fabrikanın denetimsizliğine, açgözlülüğüne kurban verdim. Bu davayı asla bırakmayacağım. Kızlarım geri gelmeyecek ama buna sebep olanlar da rahat etmesin” diye konuştu.

Cansu Esatoğlu

Hayalleri yangında kül oldu

Yangında yaşamını yitiren Cansu Esatoğlu’nun babası İbrahim Esatoğlu, kızının hayallerinin mahalle arasındaki denetimsiz bir fabrikada son bulduğunu belirterek, “Bu fabrikanın böyle çalışmasına göz yuman herkes bu ölümün sorumlusudur” dedi. Ailesinin yıllar önce Van’ın Erciş ilçesinden İstanbul’a göç etmek zorunda kaldığını anlatan Esatoğlu, geçim sıkıntısı ve devlet baskısının onları yerinden ettiğini söyleyerek, “Köyde durumumuz iyiydi ama devletin tutumundan dolayı işler bozuldu. Daha iyi bir yaşam umuduyla buralara geldik, fakat bir fabrika çocuklarımızın hayatını aldı” ifadelerini kullandı. Kızının yaşına rağmen çalışmak zorunda kaldığını belirten baba, Cansu’nun evin neşesi olduğunu vurgulayarak, “Kızımın hayalleri vardı… Çok neşeliydi, hayat doluydu. Altı çocuğum var ama Cansu bambaşkaydı. 16 yaşındaydı. Böyle olmamalıydı” dedi. Cansu’nun akrabalarıyla birlikte her gün aynı yoldan fabrikaya gittiğini söyleyen Esatoğlu, Tuğba, Nisa ve Cansu’nun birbirinden hiç ayrılmayan üç genç olduğunu dile getirdi. Cansu’nun 5 aydır fabrikada çalıştığını, paketleme işi yaptığını sandığını belirterek, “Kimyasal işinde çalıştığını bilsem asla izin vermezdim” dedi.

Biz mi denetleyeceğiz?

Fabrikanın yıllardır herkesin gözü önünde çalışmasına rağmen hiçbir denetim yapılmadığını anlatan Esatoğlu, İŞKUR’un fabrikanın hemen yanında bulunmasına rağmen denetimden kaçıldığını, belediye zabıtalarının fabrikaya girip koliler dolusu parfüm alarak çıktığını, rüşvet iddiasının mahallede herkes tarafından bilindiğini söyledi ve “Fabrika sahibi rüşvet veriyordu. O yüzden kimse denetlemiyordu. Devlet nerede? Belediye nerede? Biz mi gidip denetleyeceğiz?” diye sordu. Böyle bir fabrikanın normal şartlarda yerleşim alanında bulunmasının yasak olduğunu hatırlatan Esatoğlu, Dilovası’nda benzer durumda yüzlerce işletme olduğunu ifade ederek, “Bu bölgede 60 binden fazla insan böyle çalışıyor. Ne güvenlik önlemi var ne denetim. Çocuklarımızı göz göre göre ateşin içine soktular” dedi.

Metin Gülek

Sigortasız çalıştı

Dilovası’ndaki parfüm fabrikasında çıkan yangında hayatını kaybeden üç çocuk annesi Hanım Gülek’in eşi Metin Gülek, facianın sorumlularının yalnızca patronlarla sınırlı olmadığını, denetim yapmayan tüm kurumların da ihmali bulunduğunu söyledi. Aslen Bingöllü olduklarını belirten Gülek, ekonomik nedenlerle 40 yıl önce köylerini terk ederek Dilovası’na yerleştiklerini anlattı. Kendisi aşçılık yaparken, Hanım Gülek ev emekçisi olarak çalışıyor ancak evin geçimine destek olmak için zaman zaman fabrikalarda gündelik işlerde çalışmak zorunda kalıyordu. Eşinin yangının çıktığı fabrikada 5 aydır aralıklı olarak çalıştığını belirten Gülek, “Eve yakın olduğu için gidiyordu. Her gün gitmiyordu ama çağırdıklarında gidiyordu” dedi. Fabrikada hiçbir güvencenin bulunmadığını, sigorta sözü verilmesine rağmen eşinin kayıtlarda bir gün bile görünmediğini aktararak şunları söyledi: “Her ay aynı yalanı söylediler. ‘Bu ay görünmez, öbür ay görünür’ diye oyaladılar. Defalarca ‘Sigortan yok, iş güvenliğin yok, gitme’ dedim ama ‘Başka yere gidersem her gün gitmek zorunda kalırım’ diyordu.”

Hanım Gülek(solda)

Peşini bırakmayacağız

Fabrikadaki koşulların insan sağlığıyla bağdaşmadığını vurgulayan Gülek, işçilerin yemeklerini tezgah üstünde ya da yerde yemek zorunda kaldığını, yemek molası olmadığını ve yalnızca 80 TL yemek parası aldıklarını söyledi. Denetime gelen zabıtaların patronla görüştükten sonra ellerinde kolilerle fabrikadan çıktığını, tesisin açıkça korunup gözetildiğini ifade etti. Son olarak Metin Gülek, yaşananların bir kaza değil, sistematik bir ihmalin sonucu olduğunu vurgulayarak şunları belirtti: “Bu olayın peşini bırakmayacağız. Sadece patronlar değil, denetlemeyen herkes sorumludur. Maddi ve manevi tüm sorumluların cezalandırılmasını istiyorum. Bu ölümler bir daha yaşanmamalı.”

 

* * *

 

Belediye ruhsat verdi

Faciada yaşamını yitiren üç çocuk annesi Hanım Gülek’in yakını olan DEM Parti Dilovası Belediyesi Meclis Üyesi Mehmet Gülek, facianın göz göre göre geldiğini ve belediyenin sorumluluğunun açık olduğuna dikkat çekti. Fabrikanın yıllardır kaçak durumda olduğunu, iki kez yıkım kararı alınmasına rağmen bu kararların uygulanmadığını belirten Gülek, “Belediye burayı yıkmak yerine ruhsat vererek bu insanların ölümüne neden oldu” dedi. Gülek, yalnızca ruhsat meselesinin değil, fabrikanın uzun süredir yerel yönetim tarafından korunduğunu gösteren ilişkiler ağının da dikkat çekici olduğunu ifade etti. Belediye meclisi kararlarıyla fabrikaya iki araç hibe edildiğini, patronun işçileri sigortasız çalıştırmasının herkesçe bilinen bir durum olduğunu aktaran Mehmet Gülek, “Patron sigortasız işçilere ‘Gidin şikayet edin, bana bir şey yapamazsınız’ diyordu. Çünkü belediye tamamen göz yummuştu” şeklinde konuştu.

Göz yumuldu

Gülek, yalnızca bu fabrikanın değil, Dilovası genelinde benzer kaçak ve denetimsiz işletmelerin bulunduğunu da dile getirdi. Depolama ruhsatı verilerek üretim yapılmasına göz yumulduğunu, yerleşim alanlarının içine tehlikeli tesisler açıldığını belirten Gülek, “Bu fabrikalar saatli bomba gibi. Mecliste defalarca uyardık ama dikkate alınmadı. Belediye Başkanı bize ‘Siz şehrin kalkınmasını istemiyorsunuz’ diyordu. Bugün yedi kişi kalkınmanın altında can verdi” ifadelerini kullandı. Yangın haberini alır almaz olay yerine gittiğini anlatan Gülek, ilk anda kamu görevlilerinin içeride kimsenin olmadığı yönünde yanlış bilgi verdiğini söyledi. Belediye Başkanı’yla henüz görüşmediklerini, taziyeler tamamlandıktan sonra temas kuracaklarını belirten Gülek, “Bu davanın takipçisi olacağız. Hukuki mücadeleyi sürdüreceğiz; sorumluların, tüm faillerin yargılanması ve ceza alması için elimizden geleni yapacağız” dedi.

 

* * *

Güvenlik kağıt üzerinde

Parfüm fabrikasının kaçak olduğu, iş güvenliği mevzuatına aykırı biçimde faaliyet gösterdiği ve buna rağmen kapatılmadığı bölge halkının ortak ifadesi. Yıllardır süren şikayetlere rağmen yerel yönetimin bu yapıya nasıl göz yumduğu, zabıtaların fabrikaya girip çıkarak neyi denetlediği ya da neyin üzerini örttüğü soruları kamuoyunda büyüyor. Uzmanlar, Dilovası’nda belediyeler ile sanayi sahipleri arasında oluşan 'fiili dokunulmazlık hattı’nın işçi sağlığı ihlallerini olağanlaştırdığını belirtiyor. İş cinayetlerinin “kader”, denetimsizliğin ise “ekonomik zorunluluk” söylemleriyle geçiştirildiği bir ortamda, sosyal güvenlik ve iş güvenliği mekanizmalarının kağıt üzerinde kaldığı görülüyor.

Örgütsüzlük can alıyor

Sendikalar ise bölgede neredeyse yok hükmünde. Dilovası’nda binlerce işçinin örgütsüz, güvencesiz ve tamamen patron iradesine terk edilmiş biçimde çalışması, bu tür felaketlerin boyutunu büyüten en temel etkenlerden biri. Yangının ardından sendika yöneticilerinin sahada görünmemesi, yıllardır bilinçli olarak engellenen örgütlenmenin yarattığı boşluğun bedelini emekçilerin ödediğini ortaya koydu. Uzmanlar, örgütsüzlük, denetimsizlik ve cezasızlık döngüsü kırılmadıkça Türkiye’de ölümcül iş cinayetlerinin süreceğini belirtiyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.