Çağrıyı gösterdi ve 'Tarihi bir gün' dedi

Dosya Haberleri —

Faik Özgür Erol

Faik Özgür Erol

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'la görüşen heyette yer alan Avukat Faik Özgür Erol ile tarihi görüşmeyi konuştuk:

  • Sayın Öcalan'ı oldukça güçlü, oldukça moralli ve kendine güvenli gördük. Sayın Öcalan zaten elinde çağrıyla gelmişti. Herkesle tokalaştı. O çağrıyı gösterdi ve "Bu tarihi bir gündür" dedi. Çağrıya ilişkin önce bir başlık tartışması oldu. Fikir yürütürken "O zaman Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı olsun" dedi ve görüşme başladı.
  • İşte, "Özal bizimle diyaloğa geçmeden önce şartlı indirim yasasını çıkartmış ve cezaevindeki PKK'lileri tahliye etmişti. Keza Erbakan bizimle diyaloğa geçtiğinde bize beş yıl siyaset yasağından bahsediyordu. Biz de 2000 yılında ciddi bir adım attık. Oysa biz o adımları atarken bunun yasası çıksaydı bu iş o zaman sonuçlanabilirdi" dedi.
  • İlk yapılması gereken düzenleme Sayın Öcalan'ın özgür çalışma ve kendini ifade etme koşullarına kavuşması olmalı. Ondan sonrası yapılacak olan siyasi ya da hukuki düzenlemelerin neler olacağı onun süreç yönetimine bağlıdır. Bence bütün hukuki sürecin başına bunu koymak gerekir. Son olarak soran, seven herkese, halkına çok özel selamlarını iletti.

GÜLCAN DERELİ

Denilebilir ki son elli yıllık ve hatta yüz yıllık bir perde kapanıyor, yeni bir perde açılıyor. Eğer ki bu süreç akamete uğramazsa yeni bir ülke ve Ortadoğu'ya uyanacağız. Kuşkusuz her şey bir anda cennete dönüşmeyecek, ancak yılların her kesimde ağır yaralar bırakan çatışmalı süreç kapanacak. Yepyeni koşullarda yeni araçlarla yeni mücadele dönemine adım atılacak. Tarihi açıklama eminim hepimizin ezberini bozan bir açıklama oldu. Bu büyük bir meydan okuma ve ancak tarihi önderlerin yapacağı bir şey. Biz de bu tarihi ana şahitlik eden Asrın Hukuk Bürosu'ndan Avukat Faik Özgür Erol ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın tarihi çağrısını, diyaloglarını, ilk karşılaşma anlarını ve sürecin hukuki noktalarını konuştuk.

Öncelikle Sayın Abdullah Öcalan görüşmeye girdiğinizde nasıl görünüyordu, neler söyledi, ilk sözleri neydi?

Görüşmeye girdiğimizde Sayın Öcalan görüşme yerinde duruyordu. Tek tek her arkadaşla selamlaştı. Ahmet abiye biraz daha özel bir ilgi gösterdi. Duygusal bir ortamdı. Oldukça sıcak bir ortamdı. Ama biz Sayın Öcalan'ı oldukça güçlü, oldukça moralli ve kendine güvenli gördük. Biz oturduktan kısa bir süre sonra İmralı’da kalan diğer arkadaşlar da geldiler salona. Onlar da dahil oldular görüşmeye. Sayın Öcalan zaten elinde çağrıyla gelmişti. O arkadaşlar da dahil olduktan sonra Sayın Öcalan, o çağrıyı gösterdi ve "Bu tarihi bir gündür" dedi. Bu çağrıya ilişkin önce bir başlık tartışması oldu. Bu çağrının ismi ne olsun dedi. Bunun üzerine biraz kendisi fikir yürüttü. Şöyle olabilir, şöyle olabilir ama işte mutlaka barış da olmalı içinde. Mutlaka demokratik toplum da olmalı diye fikir yürütürken "O zaman Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı olsun" dedi ve görüşme o şekilde başladı. Zaten sonraki yaklaşık 3 buçuk saat bunun üzerinden gelişti.

 

 

Diğer tutuklular nasıllardı? Yani onların sağlığı nasıldı, nasıl diyaloglarınız oldu?

Gayet iyiydi. Görüşmenin sonlarına doğru, Sayın Öcalan'ın aktarımı, anlatımı tamamlandıktan sonra birebir sohbet etme imkanı da bulduk. Sağlık ve moral olarak iyi durumdalardı. Bunu söyleyebilirim. Bununla birlikte yaklaşık on yıldır onlar da İmralı tecridine maruz kalıyorlar. Ve bu gerçekten hiç kolay bir süreç değil. Onlar da haliyle birçok şeyden habersizdiler. Özellikle ailelerine dönük. Mesela bazıları ailelerini sordular. En son aileleriyle teması beş yıl önceydi ve bu beş yıl içerisinde çok şey yaşandı. Açıkçası bununla yüzleşmek bizim için de zor ve duygusaldı. Biz tabii dilimiz döndüğünce anlattık. Onların ailelerine mesajlarını anladığımız kadarıyla aldık ve ilettik. Fakat şunu açık söylemek gerekir: Oranın sistemi gerçekten basit bir sistem değil. Arada şöyle bir diyalog olduğunu hatırlıyorum. Sayın Öcalan "Burada bazı şeyleri yazabilirim, burada bazı şeyleri geliştirebilirim" dediğinde bir heyet üyesi "Biz de sizin yanınıza gelsek, bir süre burada kalsak, biz de size yardımcı olmaya çalışsak" dedi. Sayın Öcalan döndü, gülerek "Zordur dayanmanız" dedi, "dayanamazsınız böyle şartlara" dedi. Bu gerçekten çarpıcı bir örnek aslında. Çünkü o şartlara yaklaşık 27 yıldır dayandı. Diğer arkadaşlar da nereden baksanız on yıl oldu.

Sizin ilk karşılaşmanız mıydı? Sizinle özel diyaloğu oldu mu?

Benim ilk karşılaşmam değildi. Avukatı olarak 2011 yılında da gitmiştim ziyaretine. Ama tabii çok uzun zaman oldu. Fakat o dönemden hatırlıyordu. O yüzden çok özel bir soru sormadı. Sadece anımsadı. Yani anımsamak için sordu. Onun haricinde işte Cengiz Çiçek arkadaş da en son 2011'de gitmişti. Onu da anımsadı. Hatta böyle gülerek "Ya biraz yaşlanmış mısın" dedi. Hamili Yıldırım ve Cengiz arkadaş selamlaşırken, Sayın Öcalan Cengiz’e doğru dönerek "Nasıl? Seyit Rıza'yla selamlaşmak gibi değil mi" dedi. Gülümsedi öyle. Hemen herkesle bir diyalogu oldu. Ahmet abiyle tabii direkt meseleyi ta 92’den alarak getirdi. 92’de hatırlıyor musun böyle böyle olmuştu diye. Onunla ta oradan tutarak meseleyi ele aldı.

 

 

Böyle özel olarak takıldığı kimse oldu mu?

Karşısında doğrudan Ahmet abi oturmuştu ve onunla biraz daha sağlık üzerinden epeyce diyalog kurdu. Çağrı metni okunduktan sonra diyaloglar oldu. Yemekte vesaire özellikle sigara üzerinden biraz eleştirileri, hani ne diyelim sigara içenlerimize tatlı sitemleri oldu.

Biraz da hukuki konuları konuşmak istiyorum zira sürecin düğüm noktalarından biri. Sayın Öcalan demokratik hukuktan söz ediyor. Biraz bunu açalım öncelikle.

Demokratik hukuk ile gerçekten anayasal, kendi hukuk kurallarını ve sınırlarını çizmiş, buna saygı duyan ve bunu süreklileştiren bir sistemden bahsediliyor. Ve bugün özellikle Türk ve Kürt ilişkilerinin cumhuriyet sonrası daha doğrusu 1924 sonrası bozulmasının temel sebeplerinden birisi böylesi bir sistemin Türkiye'de kurulamamış olması. Teşkilatı Esasiye'yi ayırıyor. Yani 1921 Anayasası'nı ayırarak ondan sonra ortaya çıkan bütün anayasal ve yasal metinlerin sorunlu, birbirini boşa çıkaran ve özellikle demokrasiyi göze alamayan sistemler ürettiğini düşünüyor. Dolayısıyla baştan bu sistem hatalı kurulduğu için sonrasında gadre uğrayan bütün topluluklar açısından da bir soruna ve sistemin kendini devam ettirebilmesi açısından da büyük bir soruna dönüşüyor. Hatta en son yaşanan Bolu’daki otel yangını olayını dahi temel ve doğru işleyen bir hukuk sisteminin olmamasına bağlamıştı. Dolayısıyla bu işin bir yönü. 

 

 

Kürt sorunu gibi devasa bir sorun var…

Evet, işin diğer yönü, Kürt sorunu gibi ciddi çatışmalara yol açmış toplumsal sorunların çözümü elbette bir siyaset alanının, demokratik siyaset alanının varlığını gerektirir. Yani siyaseten kendini ifade edebilecek, kendisini ortaya koyabilecek ki başka herhangi bir yola meyletmesine gerek kalmasın. Demokratik hukukun gereğinin yerine getirilmesi konusunda, şu anlatısını örnek gösterebiliriz: “Özal döneminde, işte Özal bizimle diyaloğa geçmeden önce şartlı indirim yasasını çıkartmış ve cezaevindeki PKK'lileri tahliye etmişti. Keza Erbakan daha sonrasında bizimle diyaloğa geçtiğinde bize beş yıl siyaset yasağından bahsediyordu. Şimdi biz de 2000 yılında ciddi bir adım attık. O zaman geri çekilme kararını aldık. Fakat bunu birileri fırsattan yararlanmaya, işte bulmuşken vuralıma dönüştürmeye çalıştı. Oysa ki 2000 yılında biz o adımları atarken bunun bir yasası çıksaydı, basit bir yasa maddesi çıkarsaydınız bu iş o zaman sonuçlanabilirdi. Bunu niye yapmadınız?” dedi.

Hukukun gücü esasen burada gizlidir. Yani eğer bir sorunu çözeceksek bunun yasası, bunun düzenlemesi, bunun bir hukukunun olması gerekmiyor mu? Daha sonrasında bir arada yaşama boyutunda bunun yasası, bunun hukuku gerekmiyor mu? Aynı şekilde tabii ki toplumsal talepler her zaman varlığını sürdürür. Siyasi alanda kendisini ortaya koyar. Ama bir şekilde bunun hukukunun da ortaya konması önemlidir. Esasen söylenenin özü bundan ibaret.

Peki şimdi tarihi çağrının en kritik bölümü şöyleydi: "Şüphesiz silahların bırakılması ve PKK'nin kendini demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınması gerektirir". Bunu biraz açar mısınız?

Demokratik siyasetin gerekliliği sorunların şiddetten arındırılmış, konuşarak diyalog yoluyla çözülebileceği ciddi bir siyasi alanının, siyaset mekanizmasının oluşturulması bağlamındadır. Aynı şekilde demokratik hukukun gerekliliği de aynı sorunların tekrar yaşanmasının önüne geçecek bir arada yaşamanın kurallarını, kaidelerini oluşturmuş bir kurallar bütünü ya da düzenlemelerin varlığını gerektirir. Dolayısıyla bu ikisi süreç açısından bu yüzden gereklidir.

 

 

* * *

İlk adım Öcalan'ın koşulları

 

MHP Lideri Devlet Bahçeli çağrı olması halinde "umut hakkı" için kapıların sonuna kadar açılacağını, yasal düzenleme yapılacağını söyledi. Çağrı yapıldı. Şimdi umut hakkına dair nasıl bir düzenleme yapılmalı?

Umut hakkı meselesi zaten 2014'ten bu yana verilmiş olan bir karar. Dolayısıyla Sayın Öcalan'ın koşullarına ilişkin yapılacak her türlü düzenlemenin hukuksal dayanağını oluşturuyor. Bu açıdan önemli ve güçlü bir karardır.

Geldiğimiz nokta itibariyle ben şunu bir kere baştan ifade etmeliyim. Bu süreçte hukuksal anlamda yapılması gereken ilk düzenleme ya da ilk girişim Sayın Öcalan'ın koşulları boyutunda olmak zorunda. Yani artık tecrit sistemi, İmralı sistemi bunların tartışma konusu olmaması gerekir. Bunların lağvedilmesi gerekir. Belki aşamalı bir geçiş olabilir. Bunun bazı kuralları, bazı kaideleri olabilir. Bunlar diyalogla belirlenebilir. Fakat zamana yaymaksızın Sayın Öcalan'ın hem halkla hem kendi kitlesiyle, kendi yapısıyla iletişim kurabilmesinin önünün açılması gerekir. Çünkü ciddi bir süreç geliştiriyor ve ciddi kararlar alıyor. Tarihsel kararlar alıyor ve bunun muhatabı olan çok büyük bir yapı var. Geniş bir yapı var. Dünyanın her yerine yayılmış. Peki bunların ayrı ayrı iknasını, bunların izahını, başka üçüncü kişilerin yapması ne kadar gerçekçidir? Bu çağrıyı yapan O ise, elli iki yıllık bu mücadeleyi başlatan O ise, bu mücadelede yaptığı değişikliği, dönüşümü ya da kararları bu yapıya kabul ettirecek buna ikna etme gücü olan da O’dur. Dolayısıyla birincisi kendi halkı ve yapısına hitap edebilme, doğrudan kendini ifade edebilme, onlara erişme olanağının sağlanması.

İkincisi…

İkincisi, benzer bir biçimde bu sürecin yorumlanmasında olsun oldukça meselenin özünü çarpıtan, manipüle etmeye çalışan yaklaşımlar olduğunu görüyoruz. Benim süreci anlamaya çalışan fakat soru işaretleri olan, eleştirileri olan, önerileri ve endişeleri olan insanlara ve kesimlere dair hiçbir söyleyeceğim yoktur. Hepsini dinlemek gerekir. Hepsine kıymet vermek gerekir. Fakat daha bu çağrı metni ortaya çıkar çıkmaz metni okumadan, metni yorumlamadan metinde anlatılmaya çalışılana kafa yorma gereği dahi duymadan yoğun bir dezenformasyon ve propaganda geliştiren kesimler olduğunu gördük. 

Açıkçası bu kesimlere karşı elbette bu metni hepimiz savunabiliriz. Hepimiz savunuruz da. Fakat toplam olarak bu sürece karşı geliştirilecek provokasyonlara karşı en güçlü söylem ve mücadeleyi geliştirebilecek, provoke edilmemesini sağlayacak birinci kişi Sayın Öcalan’dır. Dolayısıyla bu da onun kendini ifade etme olanaklarına erişmesini gerektirir. Bütün bu gerekçelerle ilkin orada yapılması gereken düzenleme Sayın Öcalan'ın özgür çalışma ve kendini ifade etme koşullarına kavuşması olmalı. Ondan sonrası yapılacak olan siyasi ya da hukuki düzenlemelerin neler olacağı, hangi aşamada olacağı, hangi vadelerle gerçekleşeceği, neyin ne kadar olacağının tümü O’nun süreç yönetimine bağlıdır. Ondan sonrası doğrudan bu sürecin birinci dereceden muhatabı olarak O’nun ifadelerine bağlı olur. Dolayısıyla en baştan sürecin sakatlanmaması için bence ilkin alınması gereken tedbir ve geliştirilmesi gereken budur. Ve bence bütün hukuki sürecinde başına bunu koymak gerekir.

Son olarak soran, seven herkese çok özel ve ayrı ayrı selamlarını iletti. Bunu birkaç kez söyledi. Selamları da soran herkese, halkına iletmiş olayım.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.