Cahşa, ‘cahş’ denilmeli!

Elif KAYA yazdı —

  • KDP, Güney Kürdistan halkını temsil edemez. Kendi evine işgalciyi davet eden hiçbir güç meşru değildir, halkı temsil yetkisine sahip değildir.

Kürdistan kahramanlıklar ve destanlar diyarıdır. Her karış toprağı direnişin izlerini taşır. Yaşananlar dağlarında, vadilerinde, nehirlerinde bedenleşmiştir; güzel ile çirkinin, yiğit ile düşkünün,  iyi ile kötünün amansız savaşı burada dile gelir. Özgür yaşam uğruna gulîmorların* ve Egîdlerin verdiği onur savaşının destanları anlatılır. Bu destanlar sadece anlatımdan ibaret değil, her gün yeniden yaşanır. Burası Kürdistan’dır,  destanları kahramanlık dönemiyle sınırlı kalmamıştır. Tarihi baştanbaşa kahramanlıklar çağıdır. Ne ihanet nede kahramanlık dönemi burada hiç kapanmıştır.  

Kuruluşundan bu yana Kürdistan coğrafyasına işgal seferleri düzenleyen Türk Devleti, Kürt halkının direnişi karşısında hiçbir zaman amacına ulaşamadı. Bu nedenle Kürdistan’ın güneyinden, kuzeyine, Rojavası’na işgal seferlerini değişik periyotlarda hep yeniden yeniden düzenledi. Kuzey Kürdistan’da bombalamadığı dağ, yakmadığı orman, canına kıymadığı canlı bırakmadı. Nerona rahmet okuturcasına, binlerce köyü yaktı. Milyonlarca insanı göçe zorladı. Yüz binlerce insanı işkencelerden geçirdi, cezaevlerine doldurdu ama yine de Kürdistan’da tahakkümünü kuramadı. Çünkü karşısında çocuğundan, yaşlısına, gencinden kadınına baş eğmeyen güçlü bir irade vardı. Ölümü, işkenceyi, sürgünü göze alıp, yiğitçe savaşan bu insanlar, varlığını yok sayan her tür saldırı karşısında direnme hakkını sonuna kadar kullandılar. Bu nedenle direnişler ve destanlar kesintisiz yaşanmaya devam etti.

 Direnişin yanı başında ihanet de derinden kanayan bir yara gibi hep yer aldı. Hani ‘ağacın kurdunun ağaçtan olması’ misali… İhanet olmadan işgalin kolay kolay başarılmayacağını savaşan her güç bilir. İktidar uğruna kardeşini katletme geleneğini resmileştiren Osmanlı’nın mirasına dayanan Türk devleti buna en çok başvuranlardan biridir. Direnişleri kırmak için ‘önce umut vaat et, sonra direnenle birlikte ihanet edeni de katlet’, siyasetini esas alırlar. Bedirxanilerden, Şex Said’e ve Sait Rıza serhildanlarına kadar bu hep böyle olmuştur. Direnişi, içerden kırmaya çalışmıştır.

 Özgürlük Hareketi karşısında da benzer senaryoları defalarca devreye koyan Türk devleti sonuç alamayınca, mücadelenin ilk yıllarından itibaren KDP ve YNK’yi dönem dönem savaş sahasına sürerek sonuç almayı denemiştir. Kürt ve Kürdistan kelimesinin yasak olduğu 1983 yılından bu yana Güney Kürdistan’a düzenlediği sayısız seferlerde bu partileri küçük vaatlerle yanına alıp, PKK ye karşı savaşmaları için teşvik etti. 2001 yılında yaşanan savaştan bu yana YNK bu tür işbirlikçi tutumlara daha mesafeli bir yaklaşım geliştirirken, KDP, çıkarları için bu işbirliğine kendini sonuna kadar yatırmış durumda.

Türk devleti, Lozan Antlaşmasıyla çizilen devlet sınırlarından memnun değil. Bunu her fırsatta dile getiriyor. Misak-i milli sınırlarına ulaşma hayalini kuruyor. Bu amaçla son yıllarda bölgede yaşanan savaştan da yararlanıp, Kürdistan’ın her karış toprağını yeniden işgal etmeye çalışıyor. Rojava ve Güney Kürdistan’da KDP’nin işbirliği ile bu savaşı sürdürmeye çalışıyor.

Bu işgal savaşının en son halkası 17 Nisan tarihinde Türk devletinin Medya Savunma Alanları’na yönelik başlattığı savaştır. Sadece PKK ve Kürdistan’a karşı değil, tüm bölge halklarına karşı başlatılan bir savaştır. Uzun süredir devlet yetkililerinin yarım ağızla yaptığı itiraflar, izlenen savaş konsepti, mevzilenme durumu bu savaşın amacının daha büyük ve kapsamlı olduğunu ortaya koyuyor. Amacın Misak-i Milli sınırlarını da aşan Osmanlı mirasını yeniden canlandırmak olduğu dile getiriliyor. Bu kapsamda yürütülen bir savaşta Türk devleti, KDP’ye Kürdistan adına ne vaat edebilir? Açık ki Kürdistan’ın kazanımları yok bu vaatlerde. Olsa olsa Kürdistan’ı işgal karşılığında Barzani ailesine sunulan bazı ekonomik imtiyazlar olabilir. Menfaati için ihanet çizgisini derinleştiren KDP, Güney Kürdistan halkını temsil edemez. Kendi evine işgalciyi davet eden hiçbir güç meşru değildir, halkı temsil etme hakkına sahip değildir. Bu ölüm kalım savaşında her Kürt’ün,  varlığını savunan yiğit kızlarını, oğullarını sahiplenip, ihanete geçit vermemesi insani duruşun gereğidir. Savunması yapılmayan bir beden bizim, bir ülke yurdumuz olamaz.

Ülkemizi ve halkımızı savunan direnişçiler onurumuzken; cahşa, ‘cahş’ demeliyiz. Hiçbir şey yapılamıyorsa bile Londra’da Mesrur Barzani’nin yüzüne tüküren yurtsever halkımız gibi ihanetin suratına tükürmeliyiz.

*Botan ve Kobanê alanında yiğit kadınlara gulîmor denilirken, erkekler Egîd denilir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.