Çelişkilerin gölgesinde hayatı solumak
Forum Haberleri —

- Sonsuz bir bilgi okyanusunda cehaletin adalarında karaya vuruyoruz. İlerlemenin sözde evreninde gerçek diyaloğun sesi giderek kısılıyor, yerini dijital bir çığlık bataklığı alıyor.
- Gezegenin ateşler içinde yandığını bilerek sonsuz büyüme ve korkunç tüketim çarkında koşmaya devam ediyoruz. Bilincimiz krizin farkında fakat eylemlerimiz onu derinleştiriyor.
MESUT BOR
İnsan denen varlık, kendi içinde savaş halindeki evrenleri taşır. En parlak umutlarımız, en koyu korkularımızla aynı kalbin atışında çarpışır. Teknoloji dediğimiz ateşi tutuşturduk ama alevler hem ısıtıyor hem de yakıyor. Bir yanda hastalıkları kökünden söken, genlere hükmeden, ölümü geciktiren o muazzam akıl diğer yanda aynı aklın ürünü olan uzaktan kumandalı ölüm makineleri ve böbürlenerek duyurulan kitle imha silahları. Aynı laboratuvarın soğuk ışığı altında, kurtuluşun formülleriyle mahşerin anahtarları yan yana durur. İnsan dehasının trajik ikili yüzü. Yaratan ve yok eden el, aynı bedende.
İlerleme vaadiyle yola çıktığımız iletişim çağı, büyük bir yalnızlık tiyatrosuna dönüştü. Hiç bu kadar birbirimize dokunabileceğimiz kadar yakın olmamışken, hiç bu kadar görünmez duvarlar ardında izole olmamıştık. Ekranların parlak yüzeyleri bazen nefretin karanlık sularını yansıtan aynalar oldu. Karanlık perdeler ardında zehirli sözcükler fırlatan hayaletler türedi. Algoritmaların ördüğü yankı odaları öfkeyi besleyen girdaplara dönüştü. Sonsuz bir bilgi okyanusunda cehaletin adalarında karaya vuruyoruz. İlerlemenin sözde evreninde gerçek diyaloğun sesi giderek kısılıyor, yerini dijital bir çığlık bataklığı alıyor. İletişimin kalbindeki bu çürüme bağlanma arzumuzun ironik bir mezar taşı.
Ve tüm bunların üzerinde insanlığın en eski, en kanlı çelişkisi duruyor: Savaş ve Barış. Barış, tüm dillerde en güzel şarkı, tüm ruhlarda en derin özlem. Onu şiirlerle, anıtlarla, gözyaşlarıyla arzuluyoruz. Buna rağmen aynı ellerimizle barışı paramparça eden silahları üretiyor, savaşın matematiğini mükemmelleştiriyoruz. Barış masalarında oturanların ceketlerinin altında savaşın soğuk metalik imzası saklanıyor. Barış nutukları bir gecede savaş çığlıklarına dönüşebiliyor. Bu insan ruhunun derinlerde saklanan, öldürme içgüdüsünün bilinçaltıdan fırlatılmış bir yarık. Barışı özlerken, savaşın sunduğu güç, kontrol ve hatta ekonomik çıkarları besleyen bir dünya düzeni kuruyoruz. Barışın gölgesinde savaşın tohumları sessizce filizleniyor.!
Bu çatışmalı ortama modern dünyanın yeni çelişkileri ekleniyor. Orwell'ın distopyası hız kesmeden gerçekleşmeye devam ediyor. Gözetimin her adımımızı kaydettiği "güvenlik" kameraları inşa ederken bir yandan da özgürlük ve mahremiyet için çığlık atıyoruz. Karanlık Lord Sauron'un gözünün üzerimizde olduğu bir dünyada özgür olmayı hayal etmek çağımızın büyük paradoksu. Gezegenin ateşler içinde yandığını bilerek sonsuz büyüme ve korkunç tüketim çarkında koşmaya devam ediyoruz. Bilincimiz krizin farkında fakat eylemlerimiz onu derinleştiriyor. Teknoloji bizi ışık hızına alıştırdı, anlık tatmin bekliyoruz ama bu sürekli hız ruhumuzu tüketiyor. Yavaşlamanın ve derin nefes almanın kutsallığını arıyoruz. Hızlanırken yavaşlığın bilgeliğini özlüyoru(m)z.(20 yıl önce "zaman" benim için daha yavaş ve daha huzurluydu) Küresel iklim kriziyle boğuşan gezegenimiz için "Yeşil" çözümler ararken temiz enerji panellerinin üretimi için de başka topraklarda yeni yaralar açıyoruz. Kirliliği temizlerken yeni bir kirlilik yaratma tuzağına düşüyoruz.
Tüm bu çelişkiler, dünyaya dışarıdan gelmiş yabancılar değil. İnsan olmanın özünden fışkıran ikilikler bunlar. Akıl ile içgüdü, yaratıcılık ile yıkıcılık, bencillik ile fedakarlık, korku ile cesaret, hepsi içimizde sürekli bir gerilim halinde dans eder. Modern çağ, bu içsel savaşı teknolojinin devasa imkanlarıyla bizleri sınıyor. Gördüğümüz dışarıdaki kırılmalar içimizdeki bölünmelerin yansımasından başka bir şey değil. Bu çelişkilere kırık aynalardan bakmak rahatsız edici olabilir. Önemli olan bu zıtlıkları tanımak, onların gücünü anlamak, belki de hangi tarafı besleyeceğimize dair bilinçli, cesur ve bilge seçimler yapabilmektir. İnsanın trajedisi ve büyüklüğü, işte bu kırılgan dengededir. Ateşi tutuşturan elin, onun hem ısısını hem de yakıcılığını bilerek hayatı beslemek için kullanma sorumluluğudur.
Çelişkilerimizin gölgesinde kendi insanlığımızın ışığını yakmak için direnmekten başka yol yok.