CHP ‘Homo sacer’ ve HDP ilkeleri

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • HDP ilkeleri “homo sacer” olmaya karşı bir duruştur! Bu duruş sadece faşist iktidara karşı değil, HDP’yi homo sacer’leştirmek isteyen herkese karşı ilkeli ve saygın bir duruştur. 

İtalyan filozof Giorgio Agamben’in temel çalışması “Homo Sacer” yani “Kutsal İnsan” üzerinedir. 

Bir egemenlik tanımı olan “Homo Sacer” eski Roma hukukunda bir tiplemedir. Kurban edilmesi “yasaktır” ama öldürülmesi suç değildir! 
Hem hukuk içindedir, hem dışındadır! İçindedir, çünkü ona ne yapılabileceği tanımlanmıştır; dışındadır, çünkü hiçbir hakkı ve koruması yoktur. Ona herkesin her şeyi yapması mubahtır! İster yararlanırsın, ister yok sayarsın, istersen katledersin. 

TC için her Kürt “cinayet işlemeksizin herkesin öldürebileceği bir homo sacer’dir.”

Agamben “değerden yoksun hayat” ya da “yaşanmaya değmeyen hayat” tanımlarından bahseder. Türk ırkçılığına göre Kürt’ün yaşanmaya değer bir hayatı yoktur ve bu nedenle de öldürülmelerinden dolayı üzülmeye değmez!

Türk’ten başka herkesi köle gören zihniyetin 1930’lu yıllarda kaldığı iddia edilemez. Günümüzde daha da derinleşen bir ırkçılık vardır ve Kürt halkını her alanda hedef yapmaktadır.

Agamben egemenliği sorgularken, “eğer bugün artık belirgin bir kutsal insan tipi yoksa, bunun nedeni herhalde şudur: Bugün hepimiz homo sacer’iz” diyor.

Herkes rahatlıkla öldürülebilir; egemenlik sahası dışında kimsenin yaşamının bir değeri yoktur, bunları öldürmek suç değildir, hele ki Kürt’se!
Urfa’da adalet nöbetindeki Şenyaşar ailesi bunun en çarpıcı örneklerinden biridir.

Şengal, Mexmûr, Rojava halkına yapılan saldırılar Hitler faşizmine rahmet okutacak kadar vahşileşmiştir.

Türk devletinin son marifeti ise İmralı’da her şeyin “normal” olduğunu iddia etmesidir.

Bu açıklama tam da “homo sacer” bakışının en vahim ve en vahşi kanıtı olmaktadır. 23 yıllık tecrit normaldir, avukat, vasi, aile görüşmesinin olmaması normaldir, telefon ve mektup hakkının bile olmaması normaldir! 

Türk ırkçılığının normali “öldüren, hile yapan, yalan söyleyen” bir anormalliktir! 

Açlık grevleri yapılmış ve İmralı’da görüşmelerin önünde engel olunmayacağına dair bakanları, sözcüleri, hatta Devlet Bahçeli dahil, hep birlikte söz vermişlerdi. Eski Türk geleneklerinde söz vermenin büyük bir onursal anlamı vardı. Geldikleri aşama ortadadır.

Bunlar için yalan, hile, aldatma ve katletmenin her türlüsü mubah hale gelmiştir. Üstelik ülkenin bölüneceği yalanına sarılarak ve dini değerleri kullanarak bunu yapıyorlar.

Çünkü onlar Allah korkusuyla değil, iktidardan düşme korkusuyla yaşayanlardır. En çok da Kürtlerden korkuyorlar. Bu yüzden onlar için “en iyi Kürt ölü Kürt’tür!” 

Kürt halkının hiç mi suçu yok? Evet, en başta bu ırkçılığı yaşamın her alanında görmemek ve onun etkilerinden arınmamak gerçekten en büyük suçumuzdur. 

Asimilasyon okullarına gitmemişiz diye “maalesef okul okuyamadım” deriz. Çok normalmiş gibi “askerliğimi filan yerde yaptım” diyerek soykırımcı sisteme göbekten aidiyet belirtiriz. Düşüncemize, dilimize ve yaşam tarzımıza sinen etkileri dert etmeyiz. Bunlar demokratik-özgür bir ülkede konuşulabilir. Sömürge sistemi altındayken bu dille konuşmak sadece sömürgeciliğin ömrünü uzatmaya yarar.

Yarım asırlık direnişe rağmen sömürgeci-işgalci gücün temsilcilerini, kurumlarını normal gören, içselleştiren bir akıl “homo sacer” durumuna düşmüş demektir.

Zihinsel ve düşünsel kopuş önemlidir

Kopuş önemlidir. Henüz 1978’de Önder APO “ulusal kurtuluşa kalkmış güçler için, düşünce alanındaki bağımlılığın zerresi, ulusal ihanetle özdeştir” demişti. Bu tek bir cümle, ulusal ve demokratik manifesto değerindedir.

Zihniyet, yaşam ve siyasette bağımsız olmayı başarmak en büyük zaferdir. Hem CHP’li muhalefetin kuşatma girişimlerine, hem de AKP’li iktidarın şiddetine karşı HDP’nin tutum belgesi bağımsız duruşun ve zafer iradesinin bir kez daha gür bir sesle ilanıdır.

Muhalefet tutarlı olmalıdır

Öte yandan muhalefetin göz yumduğu büyük bir vahşet yaşanıyor dağlarda. Ve buna karşı gelişen efsanevi direnişteki iradenin büyüklüğü de hayranlık uyandırıyor.

Ancak şu ana dek sayısı 150’den fazla olan kimyasal saldırı yapıldığı halde muhalefetin gündemine bir kez olsun girmemiştir. 

“Kürt sorununu demokratik yollarla çözebiliriz” diyenler sorunun sonucu olan dağlarda yaşananlarla ilgilenmeden, nasıl tutarlı olabilir ki?

Kimyasal gazlarla Kürt sorununu yok edebileceğini düşünenler “sorun yoktur” diyebiliyor. Kimyasal katliamlar acaba muhalefet tarafından normal mi görülüyor ki hiç sesini çıkarmıyor ve görmezden geliyorlar? 

Yine örneğin Rojava, Şengal ve Mexmûr halkı katledilirken muhalefet neden oralara gidip yerinde incelemiyor? Bu nasıl bir muhalefettir ki konuşmaktan başka bir şey yapmıyor? 

AKP-MHP’nin kirli savaşı Türkiye siyasetini ipotek altına almış, rehine durumuna getirmiştir. Sadece, “demokrasiden yanayız” demekle kimyasal katliamlar önleniyor mu? Önlemek bir yana hiç ilgilenmiyorlar bile. Varsa yoksa tek gündemleri seçimdir, kimin cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacağıdır.

Bu durumda savaşın tırmanmasından başka bir sonuç ortaya çıkmaz.

İşin doğasında var: Siyasetin önü açık olmadığı müddetçe savaş büyüyecektir. Bunun tek sorumlusu AKP-MHP faşizmi değildir. CHP başta olmak üzere, muhalefetin sorumluluğu da büyüktür.

Ciddiyet ve sorumluluğa davet

Kürt halkının ve Türkiye başta olmak üzere tüm bölgenin kaderidir söz konusu olan, meseleye bu ciddiyet ve sorumlulukla yaklaşılacak mıdır?
HDP ilkelerini net olarak açıkladı.

Bu aynı zamanda herkesi ciddi ve sorumlu yaklaşmaya davettir. Bu ilkeler temelinde kiminle, nerede, nasıl sonuç alınacaksa öyle hareket edileceği de ortaya konulmuştur.

HDP’nin ilkeleriyle değil, sırf oylarıyla ilgilenmek, onu halen “hiçbir şey” yerine koymak anlamına gelir. Bu anlamda: HDP ilkeleri “homo sacer” olmaya karşı bir duruştur! 

Bu duruş sadece faşist iktidara karşı değil, HDP’yi homo sacer’leştirmek isteyen herkese karşı ilkeli ve saygın bir duruştur. 

11 ilkede ortaya konulan tutum bir seçim kazanmaktan daha fazla etkide bulunmuş, sadece HDP’nin meşruiyetine katkı sağlamamış her şeyden daha önemlisi HDP’nin bağımsız kimliği hatırlatılarak bundan sonra herkesin buna göre yaklaşması gerektiği ilan edilmiştir.

Bu sayede demokrasi ve özgürlük mücadelesine ivme kazandıracak bir sürece girilmiştir, yeter ki pratik sürekliliği sağlansın.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.