CPT İmralı'ya gitti, açıklama yapmadı

  •  En son Mayıs 2019'da İmralı'yı ziyaret eden ve 15 ay sonra açıkladığı raporunun dikkate alınmamasını umursamayan CPT, geçen hafta bir kez daha İmralı'yı ziyaret etti; 19 aydır haber alınmayan İmralı ile ilgili bilgi vermedi.
  •  CPT, hazırlayacağı raporu Türk hükümetine gönderecek, Türk hükümeti de 6 ay içinde cevap verecek ve istemezse rapor açıklanamayacak. Asrın Hukuk Bürosu, durumun vahametine dikkat çekerek, CPT'nin kamuoyuna bilgi vermesini istedi.

ERDOĞAN ALAYUMAT/İSTANBUL

Asrın Hukuk Bürosu, CPT’nin İmralı ziyaretinin, devam eden haber alamama gerçeğini değiştirmediğini vurgulayarak, dün bir kez daha görüşme başvurusunda bulundu. Hukuk Bürosu, ziyaretini olumlu bulduğu CPT’nin bir an önce kamuoyuna bir açıklama yapmasını, işkence koşullarını ortadan kaldıracak zorlayıcı tedbir ve prosedürleri işletmesini talep etti.

Avrupa Konseyi’ne (AK) bağlı Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ve Cezayı Önleme Komitesi (CPT), 20-29 Eylül tarihlerinde Türkiye'de temaslarda bulundu.  CPT'nin ziyaret ettiği kurumlar arasında İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi de yer aldı. CPT, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş’ın tutukluluk koşullarını incelemek üzere İmralı’ya gittiğini, İmralı’da sunulan toplumsal faaliyetlere ve dış dünya ile ilişkilerinin nasıl olduğuna özel önem verildiğini duyurdu. CPT heyeti, Adalet Bakan Yardımcısı Akın Gürlek ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım'ın yanı sıra Adalet ve Dışişleri Bakanlıklarının diğer üst düzey yetkilileriyle de uzun süredir devam eden yaptırımların uygulanması ve CPT'nin İmralı Cezaevi'ne ilişkin tavsiyeleri konusunda istişarelerde bulundu.

Rapor 6 ay sonra

İmralı’yı ziyaret eden heyete CPT 2. Başkan Yardımcısı Therese Rytter başkanlık yaptı. Heyette CPT 1. Başkan Yardımcısı Hans Wolff, Marius Caruana, Nikola Kovačević ve Jari Pirjola, CPT İcra Sekreter Yardımcısı Michael Neurauter, Elvin Aliyev ve Birleşik Krallık'tan Dr. Richard Kirk yer aldı. Therese Rytter, Mezopotamya Ajansı’na (MA) yaptığı açıklamada, raporu onaylayıp Mart 2023'te Türkiye'ye göndereceklerini ifade etti. Rytter, "O zaman Türkiye'nin yanıt vermesi için 6 ay süresi olacak ve ardından CPT raporunu yayınlamak isteyip istemediğine karar verecek. Özgürlüğünden yoksun bırakılan herkese engelsiz erişime sahibiz" dedi.

Ziyaret ettik, bilgi veremem

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın sağlık durumuna ilişkin soruya ise Rytter, “Türkiye'deki tüm mahkumları ziyaret ettiğimizi söyleyebilirim ama bulgularımızı açıklayamam. Bunlar, raporun kamuoyuna açıklanması durumunda açıklanacak" şeklinde yanıt verdi.

Üye devlet karar veriyor

CPT, İmralı’yı en son 2019'da ziyaret etmişti. Bu ziyarete dair raporun 15 ay sonra açıklandığı hatırlatılan Rytter, “Bir CPT raporunun (ve devlet yanıtının) yayınlanıp yayınlanmayacağına CPT değil, üye devlet karar verir. Bunu Türk hükümetine sormak lazım. Şu ana kadar çoğu devlet kendi yanıtıyla birlikte CPT'nin raporunu da yayınlamayı seçmiştir. Bir devlet iş birliği yapmazsa veya durumu CPT'nin tavsiyeleri ışığında iyileştirmeyi reddederse, Komite kamuya açıklama yapmaya karar verebilir” dedi.

Gecikmiş de olsa olumlu

Öcalan’ın avukatlığını üstlenen Asrın Hukuk Bürosu da dün CPT'nin ziyaretine ilişkin yazılı açıklama yaptı. İmralı’dan 25 Mart 2021'den beri hiçbir haber alınamadığı hatırlatılan açıklamada, “Sağlık ve yaşamlarından endişe duyduğumuzu aradan geçen zaman içerisinde çokça dile getirdik. Bu alanda Avrupa çapında temel muhatap kurumların başında gelen CPT’nin tüm başvurularımızdan, ulusal ve uluslararası alanda geniş bir hukuk çevresinin yaptığı çağrı ve girişimlerden sonra gecikmiş de olsa böylesi bir adım atmasını olumlu karşılıyoruz” denildi.

CPT'yi dinlemediler

Asrın Hukuk Bürosu’nun açıklamasında şunlar kaydedildi: “CPT son raporunda özellikle dış dünya ile bağlantı noktasında ciddi adımların atılması gerekliliğini belirtmişti, ancak ziyaret raporlarında yer alan tavsiyeler doğrultusunda bir iyileştirme yapılmadı; müvekkillerimize yönelik tecrit politikasında ısrar edildi ve tecrit daha da derinleştirildi.

CPT kamuoyuna açıklamalı

CPT’nin ziyaretinin, devam eden haber alamama gerçeğini değiştirmediğini özellikle ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi: "Avukat ve aile görüş yasağının kaldırılması, müvekkillerimizle kısıtlama ve sınırlama olmadan görüşme hakkımıza saygı gösterilmesi halen de temel talebimiz olmaya devam etmektedir. Yaşanan durumun vahameti ortadayken CPT’nin bir an önce kamuoyuna bir açıklama yapmasını, işkence koşullarını ortadan kaldıracak zorlayıcı tedbir ve prosedürleri işletmesini talep ediyoruz."

Rezan Sarıca

Sarıca: Korumasız bırakıyor

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, gazetemize yaptığı açıklamada, “Ziyaret, zaten bizim acil taleplerimizden biriydi. CPT’nin ziyaret sıklığına baktığımızda ise farklı bir gerçeklikle karşılaşıyoruz. 2010'dan beri her üç yılda bir ziyaret gerçekleşiyor. Artan işkence ve haber alınmama koşulları gibi önemli gelişmeler karşısında hareketsiz kaldığı gerçeği. Bu da tabi müvekkilleri işkenceye karşı korumasız bırakıyor. Oysaki dışarı ilişkilerini ortadan kaldıran tecrit ve işkence uygulamalarına yönelik ani, hızlı, etkili, önleyici adımlar atması gerekiyor” dedi. 

Hükümetin onayını beklemeyebilir

CPT’nin önceki tavsiyelerinin hiçbirinin yerine getirilmemesi, koşulların iyileşmesi yerine en dip noktaya varmasının, tüm imkanlarını ortaya koymasını gerektirdiğini belirten Sarıca, şöyle devam etti: “Tespit ve gözlem raporu, devletin onayına bağlı olsa bile cezaevi koşullarının hiçbir şekilde hukuksal düzleme getirilmemesi sebebiyle kamuoyu açıklama prosedürünü işletmesi, tamamen CPT’nin kendi yetki ve sorumluluğunda olduğundan beklentimiz bu yöndedir. Aksi bir tutum işkence koşullarının devamına yol açacaktır. Zaten CPT ziyaretinin 18 aydır sürdürülen haber alamama hali, mutlak iletişimsizlik gerçeğini ve bu süre zarfında işlenen suçlar ile ağır hak ihlalleri gerçeğini ortadan kaldırmadığını özellikle belirtmemiz gerekiyor.” 

İmralı'nın kapıları açılmalı

İmralı kapılarının bir an önce açılması gerektiğini dile getiren Sarıca, şunları dile getirdi: ”Bugün de asıl olması gereken avukat başta olmak üzere aile ziyaretlerinin gerçekleşmesi ve müvekkillerimizin durumlarını doğrudan gözleme imkanının yaratılması. Savcılığın, cezaevi idaresinin hukuka uygun davranması; mahkemelerin suç ve ihlallere karşı görevini anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) karalarınına uygun şekilde yerine getirmesi. Müvekkillerin hücre içinde hücre koşullarına son verilerek dış dünya ile tüm bağlarının sağlanması meşru ve yasal haklarıdır.”

Önceden temas kurmadı

CPT’nin Türkiye ziyareti öncesi ve sonrasında kendileri ile bir temas kurmadıklarını söyleyen Sarıca, “Kurum olarak bizlerde yapılan ziyareti herkes gibi CPT açıklamasından öğrendik” dedi.  

Avukatlar yine başvurdu

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, Newroz Uysal, Mazlum Dinç ve Cengiz Yürekli, Öcalan ile görüşmek için dün bir kez daha Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne başvurdu. 

 

Adım adım komplo

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan

İngiltere ve ABD'nin öncülük ettiği Abdullah Öcalan'a dönük komplo sürecinin düğmesine, 1994'te basıldı. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton ile Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad arasında yapılan dört saatlik görüşmenin konusunun, sonraki süreçte Abdullah Öcalan olduğu öğrenilecekti. Söz konusu görüşmenin ardından fiziki olarak imha edilmek istenen Abdullah Öcalan'a dönük 6 Mayıs 1996'da bombalı suikast girişimi oldu. Bu suikast girişiminin ardından 9 Nisan 1996’da Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis, ABD Başkanı Bill Clinton ile görüşmesinde Öcalan'ın tasfiyesi için iş birliğini kabul etti. Hemen ardından KDP lideri Mesûd Barzani Ankara'ya çağırıldı. Bu görüşmenin akabinde Barzani ile YNK lideri Celal Talabani Washington'a çağırıldı. ABD ile KDP ve YNK arasında 17 Eylül 1998'de, Kürt Otonomi Anlaşması imzalandı ve tasfiye planının “Kürt ayağı” da tamamlanmış oldu. 

Kuşatma sonuç verdi

NATO'nun Suriye’de giriştiği askeri, siyasi ve diplomatik kuşatma, 9 Ekim 1998’de sonuç verdi. Hafız Esat hükümeti, baskılara boyun eğerek, Öcalan'dan en kısa sürede Suriye’yi terk etmesini istedi. Öcalan’ın önünde iki seçenek vardı; biri dağ, diğeri ise Avrupa'ydı. Öcalan, Kürt sorununu uluslararası platformlara taşıyarak çözüme zorlamak için "Rolümü siyasi kanallarla oynamak istiyorum" diyerek ikinci seçenekte karar kıldı. Öcalan'ın bu kararı almasında Yunanistan eski Ulaştırma Bakanı ve PASOK Milletvekili Kostas Baduvas'ın vaatleri de etkili oldu. Öcalan’ın daha Şam'dan çıkmadan defalarca kez aradığı Baduvas, "İşleri hallettim, hazırlıklar tamam" diyordu. Baduvas'ın bu kadar net olması, Öcalan'a 9 Ekim 1998'de Suriye’ye ait bir yolcu uçağıyla Atina'ya gitme kararını aldırdı. Uçak, saatler sonra Atina Hellinikon Havaalanı'na indiğinde karşılama sözü veren Baduvas ortalıkta yoktu. Baduvas yerine, Öcalan'ı Yunanistan gizli servisi EYP'den Savvas Kalenderidis ve istihbarat üst düzey yetkilisi Yannis Stavrakakis karşıladı.

Baduvas, İngiltere'ye çalışıyordu

Öcalan, yıllar sonra Budavas’a dair şu değerlendirmelerde bulunacaktı: "Yunanistan tuzağına çekilmemizde onun payı var. Daha sonra ortaya çıktı ki, Suriye'den çıkarılarak Yunanistan tuzağına çekilmemde Baduvas şahsında İngiltere'nin rolü olmuştur. Bir İngiliz yetiştirmesi olan Baduvas'ın daveti, ABD-İngiltere-Simitis komplosunun ilk adımı olarak devreye konulmuştur."

İltica talebi işleme konulmadı

Atina’ya varan Öcalan'ın Yunanistan’a yaptığı siyasi iltica talebi işleme konulmadı, yasal prosedür uygulanmadı. Yunan Kamu Düzeni Bakanı Filipos Peçalnikos, imza atılan bu hukuksuzluğu Atina Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ifadesinde, "Aslında Öcalan'ı tutuklamamız gerekirdi" sözleriyle dile getirecekti.

Rusya'da 33 gün

Öcalan, iltica talebinin kabul edilmemesi ve verilen sözlerin yerine getirilmemesinden sonra Moskova’ya hareket etti. 33 gün Rusya'da kalan Öcalan, bu süreç içerisinde Rusya'dan siyasi sığınma talebinde bulundu. Duma, 4 Kasım'da 298 milletvekilinin Öcalan'a siyasi sığınma hakkı tanınması için hazırlanan karar tasarısını onayladı. Ancak dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright adına sözcüsü James Rubin, hiçbir ülkenin sığınma hakkı tanımasını kabul etmeyeceklerini açıkladı.Bu dönemde Rusya'ya IMF aracılığıyla 8 milyar dolar kredi verilirken, Türkiye ise “Mavi Akım” projesini Ruslara verdi.

İtalya dönemi başladı

Öcalan, tarihler 12 Kasım 1998'i gösterdiğinde bu kez İtalya'ya geçti. İktidarda bulunan Massimo D'Alema, her ne kadar bu konuda güvence verse de Öcalan'ın İtalya’ya gelmesinin ardından hakkında tutuklama kararı alındı. D'Alema, Öcalan'ı ölüm cezası olan Türkiye gibi bir ülkeye iade etmeyeceklerini ve kendi kanunlarına göre bir yargılama yapacaklarını açıkladı. Türkiye, bunun üzerine İtalya’ya dönük ambargo ve ürünlerine boykota başvurdu. Bu günlerde Öcalan’ın hakkında Almanya'da da tutuklama kararı olmasına rağmen acil toplanan Alman yargı kurumları ise "zaman aşımına uğradı" bahanesiyle davanın düştüğünü ve bu yüzden Öcalan'ı istemediklerini belirtti. İtalya hükümeti, içeride sağ muhalefetin, dışarıda ise ABD'nin yoğun baskılarına daha fazla direnç gösteremedi. Öcalan, 6 Ocak 1999 günü Roma'dan ayrılmak zorunda kaldı.

Tacikistan'da 6 gün tutuldu

Roma’dan ayrıldıktan sonra Öcalan’ın uçağı Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’ye indirildi. Öcalan, burada 6 günlük esaret yaşadı. Bunun üzerine Öcalan, tekrar Yunanistan’a geçti. Öcalan, burada kalmasına izin verilmemesi üzerine uluslararası mahkemeye çıkmak amacıyla Hollanda'ya gitme önerisini sundu. Bir uçak kendisini Atina'dan Beyaz Rusya'nın Minsk kentine götürecek, buradan da ikinci bir uçakla Lahey'e götürülecekti. 

Lahey'e gidecek uçak yok

Havalimanına inildiğinde Lahey'e gidecek olan uçak ortada yoktu. Çünkü Hollanda ve Beyaz Rusya tarafından bu uçağa iniş izni verilmemişti. Bunun üzerine Yunanistan'a dönmek zorunda kalan Öcalan'ın yeniden ülkeyi terk etmesi için baskılar yapılınca bu kez aynı uçakla Korfu Adası'na gidildi. Korfu'da tutuklu muamelesi gören Öcalan'a kendi iradesiyle adayı terk etme imkanı da tanınmadı. Korfu Adası'ndaki Öcalan'ın yanına gelen Yunan istihbaratçı Savas Kalenderidis, Öcalan'a "Pangalos'la konuştum, sizden özür diliyor. Çözüm bulduk" diyerek, Afrika ülkelerine rotayı çevirdiklerini söyledi. 

Güney Afrika yerine Kenya

Önce bu plana karşı çıkan Öcalan, daha sonra bu planı kabul etmek zorunda kaldı. Öcalan, plana göre önce Afrika ülkelerine geçecek, buradan da Güney Afrika Cumhuriyeti'ne götürülecekti. Ancak uçağın rotası, 2 Şubat günü Kenya'ya çevrildi. Öcalan, Kenya'da kaldığı Yunan Büyükelçiliği konutundan sürekli ayrılmaya zorlandı. En son Kenya'da sıkıştırılan Öcalan, 15 Şubat 1999'da Türkiye'ye teslim edildi. 

Son perdesi bilinerek hazırlanmıştı

Öcalan, NATO güçleri ve Rusya'nın ortaklaştığı komployu "Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesine" benzeterek, "Büyük ihtimalle oyunun son perdesi bilinerek hazırlanmış ve oynanıyordu. Süreç, çarmıh veya tabutun hazırlanmasıydı. Moskova'dakiler ilk çivileri sıkı vuruyorlardı. İlk defa, suratlarında dostluğa hiç yer vermeyen görüntülerle tanışıyordum. Belli ki karar, üst düzeyden ve kesindi" değerlendirmesinde bulundu. Öcalan, ayrıca komplo sürecinde esas aktörlerin ABD, İngiltere ve İsrail olduğunu sık sık vurgulayarak, Türkiye’nin bu süreçteki rolünü “gardiyanlık" olarak nitelendirdi. Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiği süreçte dönemin başbakanı olan Bülent Ecevit'in, “Apo’yu bize niye verdiler, anlamadım” sözleri de bu rolü doğruluyordu. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.