DAİŞ'i yendik sıra Erdoğan'da

Dosya Haberleri —

Nuri Mahmud

Nuri Mahmud

Türk devletinin 19 Kasım'da Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi'ne yönelik başlattığı hava saldırılarına ilişkin YPG Sözcüsü Nuri Mahmud ile konuştuk:

  • Son dönemlerde Türk devleti hava saldırılarında askeri olarak hedefine ulaşamadı, askeri alanda bir başarısızlık yaşadı. Açıkça belirtiyoruz ki olurda karadan bir saldırı olursa Efrîn, Serêkaniyê ve Cerablus gibi olmayacaktır. Direniş konusunda yeni taktikler ve planlar hazırladık.
  • Nasıl ki Kobanê’de DAİŞ’e karşı mücadele verdik ve başarılı olduysak, aynı şekilde AKP-MHP faşist iktidarına karşı aynı inanç, irade ve direniş ile başarılı olacağız. Ölüme ve yaşama ne kadar inanıyorsak kazanacağımıza da aynı şekilde inanıyoruz.
  • Biz bu halkın çocuklarıyız. Sürekli halkın içerisindeyiz. Halkımız olmadan hiçbir başarıyı elde edemeyiz. Halkımız dünyanın birçok farklı bölgesinde yaşıyor. Bu temelde yurtdışında yaşayan halkımızın gerçekleri uluslararası kamuoyuna anlatma gibi bir sorumluluğu vardır.

ERKAN GÜLBAHÇE

Türk devletinin 19 Kasım'da Kuzey-Doğu Suriye, Özerk Bölgesi, Medya Savunma Alanlarına ve Şengal’e yönelik hava saldırıları sonrası Türk Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan, Kuzey-Doğu Suriye'ye kara operasyonu başlatacaklarını tehdidini sürdürüyor. Son olarak Türk Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar yaptığı bir açıklamada, "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin harekatında herhangi bir tahdit yok. TSK bugüne kadar olduğu gibi ne gerekiyorsa yeri ve zamanı geldiğinde gereğini yaptı, bundan sonra da yapmaya devam edecek" diyerek Erdoğan'ın açıklamalarını savundu. 

Türkiye'nin olası kara harekatı, Türkiye'deki siyasetçilerin, kamuoyunun ve basının gündemini meşgul ettiği kadar uluslararası kamuoyu ve basının da gündeminde önemli bir yer edinmeye devam ediyor. Avrupa basını, Irak ve Kuzey-Doğu Suriye'ye yönelik saldırılar ile Türk devletinin "adım adım topraklarını genişletme" niyetinde olduğuna dikkat çekerken, "yeni Osmanlıcılık" değerlendirmesinde de bulunuyor. 

Türkiye’nin son saldırılarını, bu saldırılara karşı uluslararası kamuoyunun tavrını, Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi'nin hazırlıklarını ve olası Türkiye işgal girişimine karşı Kuzey-Doğu Suriye halkının direnişini Halk Savunma Birliği (YPG) Sözcüsü Nuri Mahmud ile konuştuk.

Hem faşist hem de cihadistler

Türkiye hem denizlerin hem de kıtaların ortasında bulunduğunu dile getiren Mahmud, "Avrupa, Asya ve Orta Doğu özgünlüğünde bakıldığında Türkiye stratejik bir noktada bulunuyor. Özellikle ekonomik anlamda yolların kesiştiği bir konuma sahip. Türkiye içerde yaşayacağı bir istikrarsızlık her tarafı etkiler. Bundan dolayı uluslararası hükümetler Türkiye’nin içinde yaşanan sorunlardan ve ülkede yaşayan halkların durumundan ziyade Türkiye hükümetini muhatap alıyor ve Türk hükümetinin istikrarını esas alıyorlar. Erdoğan yönetimindeki AKP-MHP iktidarı hem faşist hem de cihadisttir. İktidarda kalmak için kendisine her yolu mubah görüyor. Bu anlamda uluslararası kriterleri ve kanunları görmezden geliyor. Kendi amaçları uğruna her türlü ahlaksızlığa başvuruyorlar" dedi.

Erdoğan çeteleri arkasına aldı

AKP-MHP iktidarının Türkiye’deki bütün imkanlarını ve Türkiye'nin stratejik konumunu Ortadoğu, Asya ve Avrupa’ya karşı kullandığına dikkat çeken Mahmud, "Ancak asıl hedefi Ortadoğu’da DAİŞ'çi bir iktidar oluşturmaktır. Uluslararası alanda siyasi ve ekonomik bir kriz yaşanıyor. Bu krizden dolayı yeni gelişmelere karşı kapalı bir pozisyon almış durumda. Mevcut hükümetler kendi iktidarlarını korumaya çalışıyor. Erdoğan, DAİŞ ve benzeri türevlerle istediği faşist islamist iktidarını kuramayınca, bugün çeteleri arkasına alarak, uluslararası çelişkileri kullanıp Türkiye adına Osmanlı haritasını tekrardan oluşturmaya çalışıyor. Bunu yaparken NATO ve Avrupa Birliği'nin desteğini alıyor. İşgal bölgelerine baktığımızda DAİŞ, EL-Nusra Cephesi, El-kaide ve dünyadaki bütün çeteler konumlanmış durumda. İşgal ettiği bölgelerde bu çeteleri Hamidiye Alayları örneğinde olduğu gibi örgütlemekte" diye kaydetti.

Her şeyi fırsata çeviriyor

Erdoğan'ın iktidar savaşında çetelere yaslandığına vurgu yapan Mahmud, "Yine Türkiye’nin içerisinde bütün bu saydığım çete grupların liderleri, mafya liderleri ve kaçaklar Erdoğan’ın etrafında toplanmış durumdadır. Erdoğan her fırsatı lehine çevirmeye çalışıyor. Ukrayna-Rusya krizinde yaşanan tahıl sorununu bir fırsata çevirmeye çalıştı. Avrupa sesini yükselttiğinde kapıları açmakla ve mültecilerle tehdit ediyor. Erdoğan, Avrupa’yı tehdit etmek için Avrupa’ya mülteci adı altında cihadist ve teröristleri gönderiyor. Avrupa’daki hükümetler uzun vadeden ziyade kısa vadede iktidarlarını korumak için Erdoğan’a taviz vererek susturmaya çalışıyorlar" ifadelerini kullandı.

Efrîn ve Serêkaniyê gibi olmayacak

Türkiye’nin elinde çok gelişmiş teknikler olduğuna vurgu yapan Mahmud, sözlerine şöyle devam etti: "Adil davranmıyor, elindeki bütün tekniği kullanarak ahlaksızca bir savaş yürütüyor. Yaşanan savaşta sivilleri hedef alıyor, çocukları, kadınları katlediyor. Camileri bombalıyor, uluslararası yasalarla bombalanması yasaklanmış alt yapıları hedef alıyor, sivillerin yaşam alanlarını hedef alıyor. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Kuzey-Doğu Suriye’de yaşayan halklar verdikleri devrim mücadelesiyle gelişiyor ve kendini koruyor. Bölgemize yapılan bütün saldırılara karşı halkımız ve halkımızın çocukları oluşturduğumuz savunma mekanizmasıyla koruyoruz. Bu temelde son dönemlerde Türk devleti tarafından yapılan hava saldırıları askeri olarak hedefine ulaşamadı, askeri alanda bir başarısızlık yaşadı. Bu saldırılarda birçok sivil kaybımız yaşandı ve bölgenin yeraltı yapısının zarar görmesine sebep oldu. Açıkça belirtiyoruz ki olurda karadan bir saldırı olursa Efrîn, Serêkaniyê ve Cerablus gibi olmayacaktır. İnanç, tecrübe, örgütlenmede ve direniş konusunda yeni taktikler ve palanlar hazırladık."

Terör grupları Erdoğan'ın himayesinde

AKP MHP hükümetinin gerçek amacının yavaş yavaş ortaya çıktığını söyleyen Mahmud, "Esat rejimine karşı ÖSO adı altında örgütlenen oluşum bir dönem uluslararası alanda devrimciler olarak görüldü ve ciddi destekler aldılar. O gün de DAİŞ, El-kaide ve birçok terör örgütünün ÖSO adı altında örgütlendiklerini belirtmiştik. Gelinen aşamada söylediklerimizin hepsi doğru çıktı ve dünya ÖSO’nun nasıl bir yapılanma olduğunun farkına vardı. Başından beri DAİŞ ve diğer radikal terör hareketlerinin Erdoğan'ın himayesinde olduğunu söylüyorduk. Asıl hedefin Osmanlı İmparatorluğu gibi bir Erdoğani oluşum oluşturmak olduğunu dile getiriyorduk. Son dönemlerde uluslararası hükümetler Erdoğan’ın yürüttüğü politikayı görerek bizim bakış açımıza geldiler. Buna rağmen ne yazık ki var olan hükümetler uzun vadede düşünmekten ziyade kendi çıkarlarını esas aldılar. Yakın zamanda Türkiye AKP MHP zihniyetinin elinde bir esir olduğunu, faşist bir zihniyete ve uluslararası hiçbir kriteri tanımadığını, uluslararası örf ve adetleri hiçe saydığını görecekler" dedi.

Erdoğan'a dur denilecek!

Erdoğan'ın yalanlarına artık kimsenin inanmadığını söyleyen Mahmud, "Erdoğan şimdiye dek gerek uluslararası görüşmelerde, gerekse de uluslararası basına yaptığı açıklamaların tamamı uluslararası kamuoyunu kandırmak ve kendi hayalindeki yönetimi oluşturup faşist iktidarını korumak içindir. Ancak bu duruşu iflas etmiş. Uluslararası alanda Erdoğan’a dur demek için daha büyük adımların atılacağına inanıyorum. Türkiye’de, dışarıdan getirdikleri çeteleri, mafya babalarının ve etrafındaki bir avuç insanın dışında kimse Erdoğan’a inanmıyor" diye vurguladı.

Kamuoyunun baskısı geri adım attırdı

Kuzey-Doğu Suriye’de DAİŞ'e karşı verdikleri mücadeleye dikkat çeken Mahmud, şöyle devam etti: "Hem halkımızı koruduk hem de uluslararası alanda olası terör saldırılarına karşı tüm dünyayı koruduk. Bu mücadelede de uluslararası toplumdan birçok kesim yanımızda yer aldı. Verdiğimiz mücadele de bize destek sundular. Uluslararası güçler verdiğimiz mücadeleyi gördü ve nasıl bir mücadele verdiğimizi birebir bizimle yaşadılar. Halkımızı ve uluslararası kamuoyunu bu terör saldırısına karşı korumak için verdiğimiz mücadeleyi gören uluslararası güçlerin, uluslararası hukuk ve kanun çerçevesinde bizi yalnız bırakmayacaklarını, faşist Türk devletinin saldırılarına karşı bizim yanımızda yer alacağını düşünüyorduk. Ne yazık ki Efrîn, Serêkaniyê ve Cerablus’ta ortaya çıktı ki devletlerin çıkarı her şeyin üstündedir. Rojava Devrimi'nde olduğu gibi Efrîn, Serêkaniyê ve Cerablus işgallerine karşı Avrupa, Asya ve Amerika’da kamuoyunda çok büyük destek ve dayanışma örnekleri gördük. Amerika, Afganistan ve Irak’tan çekildiğinde kamuoyunda hiçbir ses çıkmadı. Ancak Amerika askerleri Rojava’dan çıktığında özellikle Amerika kamuoyunda çok büyük bir refleks gelişti. Askerlerin ayrılmasına karşı önemli etkinlikler gerçekleştirildi, çünkü dünyada ve Amerika’da bir kamuoyu tarafından ahlaki bir tutum sergiledi. Kamuoyunun bu baskısı uluslararası koalisyonun Rojava’da büyük fedakarlık yapan Kürt halkının yanında kalmalarını sağladı."

Türk devleti ilerleyemedi

Türk devletinin teknik donanımla saldırmasına rağmen ilerleyemediğini söyleyen Mahmud, "Uluslararası güçlerin tutumu bizim için bir tecrübe oldu. Mevcut sistemde bireysel çıkarlar her şeyin üzerinde tutuluyor. Efrîn, Serêkaniyê ve Cerablus saldırılarından sonra hiçbir güce güven olmayacağını, esas savunma gücünün bizim omuzlarınızı üzerinde olduğunu farkına vardık. Bu temelde gücümüzü esas alarak bir örgütlenme gerçekleştirdik. Toplumsal ve askeri savunmanın yöntemleri üzerinde tartışma ve çalışma yürüttük. Rojava Devrimi'nin başlangıcındaki inanç ve Kuzey-Doğu Suriye’de DAİŞ barbarlarına karşı verilen mücadele ekseninde oluşan tecrübeyi göz önünde bulundurularak yeni bir örgütlenme ve savunma projesi geliştirdik. Bu çerçevede sistem oluşturuldu, plan ve taktikler geliştirildi. Alınan tedbirler sayesinde faşist Türk devleti onlarca F16 savaş uçağı ve bir o kadar insansız hava araçlarıyla Kuzey-Doğu Suriye‘ye saldırmasına rağmen askeri alanda başarı elde edemedi" diye konuştu. 

Kazanmaktan başka seçeneğimiz yok

Erdoğan'ın uluslararası sessizlikten güç aldığına dikkat çeken Mahmud, "Türkiye ve Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi arasında teknik anlamda çok büyük bir fark olmasına rağmen uluslararası devletler, Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi'ne hiçbir yardımda bulunmadı. Faşist Erdoğan hükümeti uluslararası sessizlikten güç alıyor. Nasıl ki bütün teknik üstünlüğü ve hava saldırılarına rağmen gerilla başarılı olduysa Kuzey-Doğu Suriye halkı da aynı şekilde Türkiye saldırılarına karşı başarılı olacaktır. Geliştireceğimiz devrimci halk savunmasıyla Türkiye’nin yapacağı saldırıya karşı duracağız. DAİŞ’e karşı kazandığımız gibi kazanmaktan başka hiçbir çaremiz yok. Şüphesiz işgal altında olan bölgelerimiz için zamanı geldiğinde ve kendimizi hazır hissettiğimiz anda harekete geçeceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın" dedi.

Başarılı olacağız

Kendi güçlerine güvendiklerinin altını çizen Mahmud, sözlerini şöyle sürdürdü: "Gerek halkımız ve gerekse de askeri gücümüz devrime olan inançları ve ortaya koydukları iradeleriyle demokratik bir yaşam için mücadele verdiklerini dünyaya gösterdiler. Nasıl ki Kobanê’de DAİŞ’e karşı mücadele verdik ve başarılı olduysak, aynı şekilde AKP-MHP faşist iktidarına karşı aynı inanç, irade ve direniş ile başarılı olacağız. Ölüme ve yaşama ne kadar inanıyorsak, adımızın ne olduğundan ne kadar eminsek, kazanacağımıza da aynı şekilde inanıyoruz. Son dönemde gösterdiğimiz pratikle sonuç aldığımızı görüyoruz. Bu pratiğimizi devam ettirerek başarı kaçınılmazdır. Biz ne kadar direnir ayaklarımızın üzerinde durursak dünyada o kadar bizi tanıyacaktır. Ortaya koyduğumuz direnişi ve iradeyi gören uluslararası devletlerde bizimle çıkarları için alışverişe girecektir. ABD’de ve Rusya gibi güçler AKP-MHP rejimine bundan önce gösterdikleri yaklaşım çerçevesinde yaklaşmıyor. Gösterdiğimiz direniş ile uluslararası güçlerin üzerinde bir etkimizin olduğunu görüyoruz. Halkımızın öncülüğünde gelişen direnişimiz Türk devletinin başvurduğu bütün yollara karşı büyük bir başarı elde etmiştir."

Erdoğan'ın  yalanı patladı

Erdoğan'ın G20 zirvesine gitmeden önce planladığı İstanbul patlamasını hayata geçirdiğini kaydeden Mahmud, "G20 zirvesinde bu patlamayı neden gösterip Kuzey-Doğu Suriye'ye bir saldırı gerçekleştirmenin planlarını anlatmaya çalıştı. İlk etapta uluslararası alanda birçok insan Erdoğan’a inandı. Erdoğan’ın Kuzey-Doğu Suriye’ye başlattığı hava saldırısına karşı ilk günlerde ciddi bir karşı duruş sergilenmedi. Uluslararası kamuoyunun İstanbul patlamasıyla ilgili gerçekleri öğrendikten sonra ciddi bir reaksiyon gösterdiğini ve bu reaksiyon sonrası Amerika, Avrupa, Asya ve Birleşmiş Milletler de dahil saldırılara karşı bazı tavırlar gelişti. Bu tavırlar geliştikten sonra Erdoğan üzerinde çok ciddi bir baskı oluştu. Bundan dolayı Erdoğan bir krizi yaşıyor" dedi.

Özerk Bölgesi resmi olarak tanınmalı

Özerk Bölgesi'nin Suriye coğrafyasının yüzde 32'sini, nüfusun ise yüzde 40’ını kapsadığını belirten Mahmud, "Bundan dolayı uluslararası güçlerin Suriye’nin bir parçası olarak bizi muhatap almaları gerektiğini dile getirdik. Dünyada uygulanan uluslararası kriter ve kanunların Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi'ne karşı uygulaması gerekiyor. Maalesef şu ana kadar böyle bir yaklaşım gösterilmedi. Son süreçte Türkiye’nin saldırılarına karşı açıklama yapan güçler Türkiye’nin saldırılarına karşı Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesini resmiyette tanımaları gerekiyor" diye vurguladı.

Demografik yapı değiştirilmek isteniyor

Erdoğan'ın iktidarını sağlamlaştırmak için her türlü kirli hesaplara baş vurduğunu söyleyen Mahmud, şöyle dedi: "AKP-MHP faşist ve cihadist hükümeti askeri alanlarımıza yaptıkları saldırılarda alınan önlemlerden dolayı başarılı olamayınca Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi'nin altyapısında ve sivil yaşam alanlarına yöneldi. Bu saldırıların amacı bölgemizdeki demografik yapıyı değiştirmek. Yaptığı resmi açıklamada, “O bölge çöl, Kürtler orada yaşayamaz, orada ancak Araplar yaşayabilir” diyerek bu amacını gizlemeden dile getirdi. Erdoğan’ın hedefi Araplara oraya yerleştirmek değil, DAİŞ, El-kaide ve benzeri çetelerin geriye kalanlarını bölgeye yerleştirmek ve hayal ettiği Osmanlı haritasını yeniden oluşturmak. Erdoğan, Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi’nde geliştirilen özerk yapının başarılı olduğunu görüyor. Oluşturulan Özerk Yönetimi'nin Erdoğan yönetimi ve yeni Osmanlı projesi önünde bir engel olarak görüyor. Bundan dolayı bu yapıyı ortada kaldırmak için bir çaba içerisinde."

Halkımız da direniyor

Türk devletinin tüm saldırılarına rağmen halkın topraklarını terk etmediğinin altını çizen Mahmud, "Bunu açıkça belirtmek isterim ki bütün bu saldırılara rağmen tek bir insanımız evini, toprağını bırakarak ayrılmadı. Büyük bir direniş gösterdi. Halkımızın topraklarını bırakmamasının en önemli nedeni olarak gelişen devrimi sahiplenmek, özümsemek, devrimin kriterleri ve karakterini esas alarak örgütlenmesini gösterebiliriz. Halkımız düşmanın amacını iyi biliyor ve buna karşı kendisini nasıl savunacağını iyi biliyor. Halkımız elbette ki bu direnişini sürdürecek. Göstereceği bu direniş kazanmanın anahtarı olacaktır. Halkımızın gösterdiği direnişten dolayı uluslararası kamuoyu kendisini halkımıza karşı sorumlu hissetmeli" dedi.

Biz bu halkın çocuklarıyız

Çalışmalarını halk ile ortaklaşarak yaptıklarını dile getiren Mahmud, söylerine şöyle devam etti: "Biz bu halkın çocuklarıyız. Sürekli halkın içerisindeyiz. Halkımız olmadan, halkımızın duruşu olmadan hiçbir başarıyı elde edemeyiz. Bundan dolayı geliştirdiğimiz her hamleyi halk ile tartışıyoruz, halk ile birlikte geliştiriyor, uyguluyoruz. Uluslararası basın ve kurumlar AKP MHP iktidarının gerçeklerini araştırıp ortaya çıkarmanın ötesinde resmi kurum ve devletlerin açıklamalarını esas alıyorlar. Ortaya çıkardığımız devrimin söylediklerini pek dinlemiyorlar. Erdoğan da bu gerçeği görerek uluslararası alanda kullanıyor. Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi’nde yaşayan halkımız gelişmelerin tamamında haberdardır. Savunma güçlerimiz bu halktan bağımsız değil, bilakis bu halkın çocukları ve bu halkın içinde yaşıyorlar. Halkımız dünyanın birçok farklı bölgesinde yaşıyor. Bu temelde yurtdışında yaşayan halkımızın bu görevi üstlenme gibi bir zorunluluğu ve gerçekleri uluslararası kamuoyuna anlatma gibi bir sorumluluğu vardır. Yurtdışındaki halkımız çocuklarının yaşamı için çalışmaya ne kadar ihtiyacı varsa, Kuzey-Doğu Suriye Özerk Bölgesi’nde yaşananları uluslararası kamuoyuna anlatma ve basında dile getirme gibi bir zorunluluğu vardır."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.