Delal: Bir kıyamet hikayesi

Dosya Haberleri —

Delal... foto kaynak: Sedat Ulugana arşivi

Delal... foto kaynak: Sedat Ulugana arşivi

  • Zilan Soykırımı'nda Delal'in annesinin, babasının ve amcalarının da içinde bulunduğu 15 yakını, Kündük denen bölgede katledilir. Delal cenazelerin altında kalarak sağ kurtulur ama aklını terk ederek... Çünkü vahşetin boyutu akıl almazdır.
  • Delal katliamdan aklını bırakarak çıkmıştı ama yaşadıkları burada bitmez. Delal, Erciş'te kendi halinde yaşarken kaçırılır. Delal'in gözleri mantar tabancasıyla kör edilir, sonra da tecavüze uğrar. Delal, önce aklını, sonra gözlerini, ardından da kalbini yitirir...

GÜLCAN DERELİ

Zilan'da 1930 yılında onbinlerce Kürt, devlet tarafından “lebalep” katledildiğinde o cenazelerin altında bir kız çocuğu vardır. Babasının adı Evlo, annesinin adı Xezal'dir. Kendisinin adı da Delal'dir. Zilan'ın Mılk köyündendir ve İskî (İskan) aşiretindendir. Zilan Soykırımı'nda Delal'in annesinin, babasının ve amcalarının da içinde bulunduğu 15 yakını, Kündük denen bölgede katledilir. Delal cenazelerin altında kalarak sağ kurtulur ama aklını terk ederek... Çünkü vahşetin boyutu akıl almazdır. Halbuki Delal o vakitler amcasının oğlu ile nişanlıdır, hayalleri vardı, nişanlısının adı da Reşit'tir. Reşit katliamdan kaçarak kurtulur ve Cülge köyüne yerleşir. Türkçeleşmiş adı Karatavuk'tur. Adilcevaz yolu üzerindedir ve Erciş'in Bitlis il sınırına yakın son köydür. Reşit, orada Rabia adında bir başka kadınla evlenir. Delal bir katliamdan aklını bırakarak çıkmıştı ama yaşadıkları burada bitmez. Beterin beteri vardır... Biz de Delal'i tanıyan Ercişli İzzet Bütün, Fevzi Can, Yılmaz Telek ve Sıddık Kandemir'den hikayesini dinledik.

İzzet Bütün

Akıl sağlığını yitirir

Delal tüm yakınlarını katliamda kaybeder ve katliamı gerçekleştiren devlet güçleri onun da öldüğünü sandığı için oradan ayrılır. Ancak Delal ölmemiştir ama akıl sağlığını yitirmiştir. Cenazelerin içinden çıkarak kendini kurtarmaya çalışan Delal, kendisini bir kalabalığın içinde bulur. Aklını kaybettiği anlaşılan ve kimsesi olmayan Delal'i Ercişli Halim Çelebi tarafından alınır. Delal, artık Erciş'te yaşamaktadır ve tüm çocukların eğlencesidir. Ve dilencilik yaparak yaşamını sürdürür. Halim Çelebi de, Delal'ın dilencilik yapmasına göz yumar ve ondan faydalanır. Ancak Delal akıl sağlığı yerinde olmadığı için Halim Çelebi'nin kendisine sahip çıktığını düşünür. O dönem daha çocuk olan İzzet Bütün, şöyle anlatıyor: "Çocuktum bir keresinde şahit oldum, Delal’e Halim Hoca ölsün dediklerinde Delal de, senin annen ölsün, baban ölsün, bir de Reşit ölsün. Halim hoca ölmesini derdi. Reşit nişanlısıymış. Delal halk tarafından çok sevilen biriydi. Delale diyorlardı. Kendi halinde biriydi" diyor. 

Fevzi Can

Zilan'da tek bir mezar yok

"Zilan’ı ve Delal’ı anlatırken insan onurunun, insan şerefinin değerlerinin kirlediği yerdir, katledildiği yerdir" diyen Fevzi Can ise şöyle anlatmaya başlıyor: "Zilan’da resmi rakamlara göre 15 bin, resmi olmayan rakamlara göre 30 bin insan katlediliyor. Katliama uğrayan 28 köy vardır. O dönem Cumhuriyet gazetesi çok ahlaksızca bir manşet atıyor, 'Zilan’da 15 bin şafi bertaraf edildi Zilan Deresi lebalep cenazelerle dolu, temizlik harekatı başladı.' Lebalep derken yani dudak dudağa, üst üste diyor. Bence burada sorgulanmayan şu vardı. Hadi resmi rakamlar üzerinden konuşalım 15 bin kişi katlediliyor, peki Zilan'da kaç mezar vardır, tek bir mezar bile yoktur. Tarih şunu sorgulamıyor. Bu olaya yaklaşırken bir halkın hafızasını, belleğini silmek anlamında yaklaşıyor. Peki 15 bin insan öldü bunların etini yediniz mi? Ne yaptınız bu insanları, niye bir mezarları yok? Mesela Avusturalya’dan Çanakkale'ye bu ülkeyi işgal etmeye gelen Anzakların mezarı vardır. Peki neden Zilan’da katledilenlerin mezarı yoktur. Bugün devlet mezar yıkıyor. Çünkü mezar taşları bir halkın belleğidir, bir halkın hafızasıdır, eğer bir halkın hafızasını, belleğini yok etmek istiyorsanız böyle davranacaksınız. İşte Zilan’da mezarların olmaması o katliamın tarihe taşınmaması içindir."

Delal'in gözleri...

Delal, Erciş'te kendi halinde yaşarken kaçırılır. Kaçıranlar ise Zilan Katliamı'nda rol alan işbirlikçilerin çocuklarıdır. Delal'in gözleri mantar tabancasıyla kör edilir, sonra da tecavüze uğrar. Kaçırılan Delal her yerde aranır ancak uzun bir süre bulunamaz. Aradan ne kadar zaman geçtiği bilinmez, Delal bulunduğunda perişan haldedir. Fevzi Can anlatıyor: "Cenazelere tecavüz ediliyor. Yüzüğü çıkmayan kadınların parmaklarını kesip yüzüklerini çıkarmışlar. Ganimetleri paylaşmak adı altında -dünyanın hiçbir yerinde hamile kadınların karnı hançerlenerek bebeleri çıkarılmamış- yanındaki askere bu bebeği öldürün denilmiştir. Bunu yapmayan askerler bacaklarından vurulmuştur. İşte Zilan'ı anlamanın en somut dilidir Delal. Zilan’ı anlamak istiyorsan Delal’e bakacaksın. Bir genç kadın cenazelerin altından aklını yitirerek çıkıyor. Delal Erciş’te Erciş halkının kirlenmiş namusu ve şerefidir. İslam’ın kirlenmiş somut bir ifadesidir Delal. Delal’ın ölümü daha acıdır. Çünkü orada görülen zulüm az görüldü. Delal’i kaçırdılar, tecavüz ettiler, gözlerine mantar tabancası sıktılar, kör ettiler. Aklını yitirmiş bir kadın kendisine yapılan bu zulme anlam veremiyor. 'Bunlar bana niye yapıldı bilmiyorum' diyor. Bildiği bir tek şey vardı sadece o da hissettiği acıydı. Tanrıya diyor 'biz sana ne yaptık da sen bize bunları yaptın.' Delal şahsında belki tanrıyı sorgulamak gerekir. Biz bunlara ne yaptık bu zulmü bize niye yaptılar. Daha sonra Delal’in hamile olduğu iddia ediliyor ve bir sabah uyanıyorlar Delal ölmüş. Şimdi otopsi var mı diyeceksiniz, dedim ya 10 binlerce Kürt öldürüldü tek bir mezar yoktu, kim Delal’e otopsi yapacaktı."

Sıddık Kandemir

Aklını yitirenler...

Ercişli Sıddık Kandemir de cenazelerin altında kalarak hayatta kalan ve aklını yitiren başka insanların da olduğunu söylüyor. Onlardan biri Hisoyê Gûle diğeri aynı aşiretten Tayfun. Hiso Gûle'nin babasının kurşuna dizilen 17 kişinin içinde olduğunu söyleyen Kandemir, "Hisoyê Gûle Bulanık'tan çıkar gelirdi direk mezara giderdi. Mezarda yarım saat, bir saat ağlar gelirdi. Bizde kalırdı, birkaç gün sonra başka yerlere giderdi. Delal de o zaman nişanlıymış. Delal ile Hiso Gûle cenazelerin altında kaldığı için akıl sağlıklarını yitirmişlerdi" diyor. 

Karnına kazık çaktılar!

Delal kaçırılıp tecavüz edildikten kısa bir süre sonra yaşamını yitirir. Ancak farklı kaynaklar da Delal'in tecavüz edildikten sonra karnına kazık çakılarak öldürüldüğü söylüyor. Delal'e ilişkin konuştuğumuz Araştırmazı Yazar Sedat Uluguna, şunları söylüyor: "Örene Çimenliği diye bir yer var orada Delal'e tecavüz edip daha sonra karnına kazık çakarak öldürüyorlar. Bunu yapanlar da Örene, Pülür, Pülümark bu çevreler genelde kendilerine yerli derler buralardakiler Zilan Katliamı'nda rol olan milislerdir. Bunların çocukları ve torunları da Delal'e bunları yapar."

Öldüğünde 55 yaşındaydı

Delal'in yaşamını yitirdiğinde 55 yaşlarında olduğu tahmin ediliyor. Delal'in tam ölüm tarihi bilinmiyor. Çünkü onun da bir mezar taşı yoktur. Görüştüğümüz kaynakların anlatımlarından yola çıkarak onların çocukluk ve okul yıllarını hesapladık. Ve Delal'in 1970 ile 1975 yılları arasında yaşamını yitirdiği sonucuna vardık.

***

Zekeriya'nın kan dolu avucu

1930 yılında yapılan Zilan Katliamı sonrası Zilan vadilerine girişler 1952 yılına kadar yasaklanıyor. Ve orada katledilen insanlar bu süre zarfında çürümeye terk ediliyor. Cenazeler kurda kuşa yem ediliyor. Günümüze geldiğimizde ise Van Gölü çekiliyor ve ortaya Zilan Katliamı'ndan kalma kemikler ortaya çıkıyor. Ben de Van'a gidiyorum. Abluka altındaki bölgede katliamdan kurtulanların ailelerine ulaşıyorum. Onlar anlattıkça Zilan'ı henüz tüm boyutlarıyla kaydedemediğimizi, binlerce hikayenin zamanın külleri arasında kaybolup gittiğini hissediyorum.

Ercişli Yılmaz Telek, katliamının tanıklarından olan annesi ve babasından dinlediklerini bizimle paylaşıyor. Beş amcasının Zilan'da katledildiğini söyleyen Telek, şöyle anlatıyor: "Dedem, çocuklarını kurtarmak istiyor, bacısı Gûle'ye, çocukları dışarı çıkarma demiş. Gûle de kurtarmak için çıkarmış o sırada, beş amcam da katledilmiş. Dedem, 'Gûle dedim bu çocukları çıkarma, çıkardın çocuklar öldürüldü' diyerek bacısına kızıyor ve dedem ölene kadar bacısıyla konuşmuyor. Katliamdan iki amcam kurtuluyor. Dedem, öldürülen iki amcamın ismini yaşayan çocuklarına koyuyor. Birisinin adı Zekeriya, diğerinin de Rıza koymuş. Rıza benim babam. Katliamın tanıklarından." Babası Rıza'nın 10 yıl Adana'ya sürgün gönderildiği ve katliama dair her konuşmasında gözyaşlarını tutamadığını belirten Telek, babasının yaşadıklarını şöyle anlattığını söylüyor: "Babam o zaman yaşadıklarını anlatınca dayanamıyordu. Diyordu, saat üç buçuğa doğru iki asker yanıma geldi, bana bir çoban keçesi gibi bir şey verdiler sonra bir süngü ile belime vurdu, ben öyle aç susuz kaldım. Diğer gün uyandım saat sabah 8’i geçmişti, gidip kardeşlerimi göreyim dedim. Giderken Rıza ile Zekeriya’yı gördüm, diğerlerini göremedim. Rıza ölmüştü, Zekeriya’nın da avucu dolu kandı, gözüme baktı, o da orada can verdi."

Zilan'daki işbirlikçiler!

İşbirlikçiler Zilan'da da Kürt köylülerinin katledilmesinde başroldedir. Telek, annesi Gülizar'ın anlatımlarını aktarıyor: "Sisteme öncülük yapan değnekçiler vardı. Zilan tarafında Sıddık ağa (Sidîqê Hesekeçelê-Sıddık Avcı) vardı. Pertak kani tarafında Abdulahi Musa vardı, Culke tarafında Şerifê Telal vardı, Erciş’de de Vanlı Şevket vardı. Bunlar sistemin direkleriymiş yani. Sistem yaptığı tüm işleri bunların ajanlığıyla, işbirliği ile yapmış. Sıddık ağanın hedef gösterdiğini, süngüleyerek, işkence ederek götürüyorlarmış. Çok şey yapıyorlarmış. Çocuk demeden tecavüzler yapılmış, hamile kadınların karnına süngü vurup bebelerini çıkarmışlar. O zamanki sistem de bunları nemalandırmış. Bunlar sisteme öncülük yaptığı için devlet katliamı yaptıktan sonra yerleri hep onlara bölüştürmüş. Şurası senin olsun, şu köy senin diye ayrı ayrı paylaştırmış. Sonra her bölgenin bir tane milisi varmış. Bunlar halkın katledilmesine öncülük yapmış. "

17 kişi kurşuna dizildi

Katliamdan kaçan köylüler Erciş'in Pertak köyüne gidiyor. Kaçanlardan 17 kişi Pertak'da tespit ediliyor ve devlet tarafından katlediliyor. 17 kişinin nasıl katledildiğini annesi Gülizar'dan öğreniyor ve öğrendiklerini bizimle paylaşıyor Telek: "Bulanık’tan akrabalarımız geldi, bizi götürdüler. Orada bir hafta kaldık. Eski ismi Pertak’tır Türkçe ismi Dinlece'dir. Oraya yerleşiyorlar. Bizim evin önünde sazlık varmış. O zaman 18 kişi bu sazlıkta saklanıyor. Burada fark ediliyorlar. Bir arkadaşları da kaçalım diyor, onlar kaçmıyor o sazlığın içine giriyor aradan 10 dakika geçmiyor ve silah sesleri geliyor. 17 kişiyi katlediyorlar.  Şimdi 17'si de orada toplu mezarda. Oraya da Newala Kuştiya (Ölüler Deresi) diyorlar. Mezar hala duruyor. Bizim ilçe başkanı rahmetli Selahattin Fidan’ın babası da oradaydı."

Ahlaksızlıkları o kadar çokmuş ki

Babasının köyünün Newala Fedê'de olduğunu söyleyen Telek, "Babamın dayılarının köyünün adı Murşit'miş. Babam gil Murşit'de kalmış, dayımlar da Şorik'da kalmış. Newala Fedi'de hepsini dereye toplamışlar ve orada hepsini katletmişler. Zilan’a giderken orada. Babam 2002 yılında 93 yaşında vefat etti. Annem 94 yaşında öldü, annem anlatıyordu. Ya diyordu Sıddık ağa (Sidîqê Hesekeçelê- Sıddık Avcı) birisinin eşine çocuğuna göz diktiği zaman komutana diyor ki 'bunu götürün' o kadını ya da çocuğu alıp götürüyorlardı. Tecavüz edip katlediyorlardı. Ben bu anlatılanları hiç unutmuyorum. Ahlaksızlıkları o kadar çokmuş ki. Tecavüzden tut her şeye" diyor.

Her yer kan revan içinde

Nenesi Perişan'ın anlattıklarını bizimle paylaşan Ercişli Sıddık Kandemir, şöyle ifade ediyor: "Nenem anlatırdı: Öğlendi, Çakırbey köyünde, bu köy Heno Hatun hanımın köyü. Çok iyi bir kadındı, köyün kızlarına anlatmış. Bir gün köy basılacak haberi gelir. Erkekler hemen silahlanır, atlara binip giderler. Bunlar da çocukların elini tutup dereye doğru kaçarlar. O sırada askerler köyü basar her yer çığlık sesi. Gece boyunca silah ve bağırma sesleri devam etti. Bir zaman sonra çok kalmayacağımızı anlayınca, Karakilise doğru yola çıktık. Yol boyunca, yolun her iki tarafı cenazelerle doluydu. Ben her iki çocuğumun ellerini tutup cenazeler arasında çıktım. Amcanı, halanı ve babanı yanıma aldım. O zaman daha çocuklar. Korkmamaları için elbisemin (mêzer) bir kısmını parçaladım her üçünün de korkmamaları için gözlerini bağladım. Yürüyüp cenazeler içinde çıktık. Hava çok sıcaktı, her yer kan revan içinde. Ordan Karakilise Sıdıkê Heso'nun evine gittik. Bir sene onun yanında kaldık diyordu. Nenem Perişan 110 yaşındaydı. Bunları hepsini bize anlatırdı. Yine babam Hacı Şebap Kandemir de bize birçok şeyi anlatırdı. Ama biz o zaman çok kulak asmazdık. Şimdi de ah ediyoruz niye canı gönülden dinlemedik diye üzülüyoruz."

***

Bir alimin Zilan yorumu

"Ben 5 vakit namaz kılan sosyalist bir Müslümanım" diyen Fevzi Can'ın Zilan Katliamı yorumu kalbime oturuyor: "Bir din boyutu, iki insan ahlakı. Zilan şahsında din katledilmiştir, değerler katledilmiştir, kutsallar yok edilmiştir. Burası Erciş, Zilan Vadisi'ne 20 kilometre var. Şimdi sen burada namaz kılıyorsun, ezan okuyorsun, hutbe okuyorsun ama -1931’i, 1932’yi 1935'ten bahsediyorum- orada 15 bin cenaze açıkta defnedilmeyi bekliyor. Senin 4 kitabının hiçbirisinde buna fetva yoktur. Peygamberleri bile Yahudi'nin cenazesinde ayağa kalkmıştır. Ki bu cenazedir artık buna hüküm kalkmıştır. Artık bu Allah'ıyla baş başadır demiştir. Buradan gidip Erek Dağı'nda medrese açıyor -Kürtler bazen övünür ya Saidi Kurdi derler- Mısır’da ilim öğreniyor, ama bu kişi Müslümansa ya demiyor arkadaş ben alimim şurada 15 bin insan sokak ortasındadır ya bi gömelim onları demiyor. Böyle alim olur mu? Sen hangi Allah’ın kulusun, bahsettiğin Muhammed'in Allah’ıysa böyle bir şey demiyor. Senin bahsettiğin Kuran'sa böyle bir şey demiyor. Sümer ile birlikte ne diyoruz tanrı gökten yere indi. Nasıl indi artık devlet oldu. Devletin şahsında ben tanrıyı temsil ediyorum diyor. Ne oldu Zilan Katliamı'nda devlet tanrıydı. Her ölçüyü o verirdi. Diyanet onun fetva grubuydu, Kuran ise paralel bir Kuran. Yani Emeviler döneminde ortadan kalkan, Abbasiler döneminde indirilen paralel Kuran. Bu hükmü uygulayanlar paralel Kuran'a uyanlar. Dini kendine göre uydurup, tanrı yerine kendilerini koydu. Ben şöyle diyorum: Onlar 1930 Zilan Katliamı'nda Allah'ı göğe hapsettiler. Peygamberi Medine'ye hapsettiler, Kuran'ı camilere hapsettiler, dışarıda da bütün vahşetleri uyguladılar. İşte Kürt’ün suçu Kürt olmaktı. Zilan’ın nedeni budur, Kürt olmalarıdır. Hüsnü Selim’in Salınmış Barış adlı diye bir kitabı vardır. Onu okuduktan sonra dedim ki eğer kıyamet varsa işte budur o zaman kıyamet günü Allah'ın Ermenilere ve Kürtlere bir özür borcu vardır. Çünkü bunlar bu kadar zulmü hak etmemişlerdir. Ve Kürtler dünyanın en mazlum insanlarıdır. İşte bir neden, bu bizim bildiğimiz Zilan’ın nedeni."

***

Katliamdan sonra delirenler *

Katliamdan sonra insanlar deliriyordu. Varto’da dilencilik yapan yaşlıca bir deli, gökyüzünde her uçak gördüğünde kendini yere atıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Üzerinden çok zaman geçmedi Zîlanlı olduğu anlaşıldı. Köyleri bombalamaya gelen uçakların dehşetine kapılıp delirmişti, ya da ağır bombardımanın etkisindeydi hala.

Delaloya Dînik… İsmi Delal’di Dînik, deli kelimesinin Kürtçe karşılığıdır. Yani Deli Delal… 25 köy Mılk civarında toplatıldığında onun da bütün ailesi ve kendisi bu mahşeri kalabalığın içindeydi. Mitralyözler seriye bağlandığında, ailesi gözleri önünde parçalanıp göğe savruldular. Yaralıydı, ölmemişti. Akşam ceset deryasının içinden nişanlısının yüzünü seçebildi. Delirdi. Erciş’e doğru koştu, Koştu. Koştukça da delirdi.

Helim Xoce/Foto kaynak: Sedat Ulugana

Erciş’te ömrünün sonuna kadar dilencilik yaptı. Milis olup binlerce Zilanlıyı katledenlerden biri olan Halim Xoce’nın camisinde kalıyordu. Güya Helim Xoce fakir fukara babasıydı...  Lakin Delal yıllarca dilencilik yaptı ve dilencilikten kazandığı parayı da Halim Xoce’ya verdi. Halim Xoce Zîlan’da kanına girdiği binlerce mazlum insanın vebalini bu şekilde mi telafi ediyordu bilinmez ama bilinirdi Delal’ın Gelîyê Zîlan’ın belki de en trajik hikâyesine sahip mağduru olduğu... Helim Xoce’ye “baba” diye hitap ediyordu. Delal’ın babası, katliam esnasında iki akraba çocuğu abasının altına saklayıp da kurtardı ama Delal’ı kurtaramadı. Delal’ın ölümü de, yaşamı gibi trajik oldu. Katliamcı dedelerin torunları, 1970li yıllarda Delal’a Örene Çimenleri’nde defalarca tecavüz ettikten sonra karnına bir kazık çakarak öldürdüler. Araştırmacı Yazar Ahmed Aras, Zîlan’ın bir diğer delisine olan tanıklığını bana şöyle anlatmıştı:

“1950’lerde Ağrı’da lise eğitimimi sürdürürken, Ağrı’ın en meşhur delisiyle neredeyse her gün karşılaşırdım. İsmine Tenzere derlerdi. Sanırım gerçek ismini kimse bilmiyordu. Kollarını kaldırarak uçak gibi sesler çıkararak koşardı. Çarşıyı o şekilde bir baştan bir başa koşardı. Etraftakilere sormuştum, neyin nesidir diye. Birisi bana demişti ki; ‘ismi Tenzere’dir. Zîlan’ın Hesenevdal Köyü’ndendir. Katliamda bütün ailesini kaybetmiş. Bir o kurtulmuş. Buraya akrabasına sığınmış, delirmiş. Zapt edemiyorlar evde. Sokağa salmışlar.”

Diğer bir deli, Tayfunê Zîlanî olarak bilinen Tayfun Susak’tı: “Zîlan Deresi’nde yaşanan olaylardan şans eseri kurtulan Susak, şimdi Bulanık’ta dilencilik yapıyor. Olaylar sonrası akli dengesini yitiren ve şimdi 95 yaşında olan Susak, olaylardan sağ kurtulmayı başaranlardan haber alamadığını, o yüzden yıllardır tek başına yaşadığını söyledi. Bulanık’ta kötü bir hayat sürdürdüğünü belirten Susak, yaşadıklarını unutamadığını vurguladı.

Bulanık’ta halk tarafından Tayfunê Zîlanî olarak anılan Susak, o günü şöyle anlattı: ‘Derviş Bey’e bağlı askerler, isyana kalkışacağız diye bir anda Zîlan Deresi’ndeki 7 köye baskın yaparak, taramaya başladılar. Herkesi öldürmeye başladılar. Kısa bir süre içinde ortalık cesetlerle doldu. Ben de kaçarken yere düştüm. Cesetlerin altında kaldım. Benim öldüğümü zannettiler. Bütün cesetleri üst üste yığdılar, ben de cesetlerin altında kaldım. Askerler gittikten sonra ortaya çıktım. Ancak ailemden sadece ben sağ kalmıştım. Babam, annem ve bütün akrabalarım öldürülmüştü. Çok az kişi sağ kurtuldu. Kurtulanlar da benim gibi akli dengelerini yetirdiler.’ Olaylardan sonra tekrar askerlerce gözaltına alındığını belirten Susak, şöyle devam etti: ‘Bir süre sonra askerler tekrar bölgeye geldiler ve sağ kurtulanları Muş, Ağrı ve Doğubayazıt’a götürdüler. Aralarında ben de vardım. Buralarda günlerce aç kaldık ve işkencelere tabi tutulduk. Daha sonra esir olarak birkaç yıl askerler için çobanlık yaptım. Çobanlıktan sonra beni Elazığ Deliler Hastanesi’ne gönderdiler. Uzun bir zaman burada kaldım. Burada hayvan muamelesi yapıyorlardı. Hastanede çok acı çektim. Burada ortalığın düzelmesi ile birlikte serbest bıraktılar. Ben de tekrar köyüme gelmek istedim. Ancak oraya gittiğim zaman evler dahi yoktu. Ben de Muş’a geldim. Ve Bulanık İlçesi’ne yerleştim. O günden bu yana buralarda dilencilik yaparak geçiniyorum.’ Dönemin Bulanık Belediye Başkanı’nın barınmak için kendisine tahsis ettiği evde tek başına kaldığını belirten Susak, ‘Devlet köylerimize Afganlıları yerleştirdi, biz de sağ kalanlar ortada kaldık. Sonra burada kalmaya başladım. Dilencilik yapıyorum ama polisler sokaklarda dolaşmamı istemiyor.’ dedi. Susak, o günden beri yakınlarından haber alamadığını belirtirken, Erciş ilçe merkezinde oturan yakınları ise, Susak’ın anlattıklarını doğrulayarak, yıllardır görüşmediklerini belirttiler.”

 

* Sedat Ulugana, Ağrı Kürt Direnişi ve Zilan Katliamı, Peri Yayınları, İstanbul, 2009, s.92-93

Not: Dosyaya katkılarından dolayı Araştırmacı Yazar Sedat Ulugana'ya teşekkür ederiz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.