Devlet kendini kandırmasın

Mustafa Karasu
- KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Önder Apo ile görüşmelerin gecikmesine ve iktidarın çözümden kaçıp zamana yayan yaklaşımlarına tepki göstererek, "Bu kendini kandırmaktır" dedi.
- Karasu, şunları paylaştı: "Bu görüşmede Önder Apo, çok önemli değerlendirmeler yapmış; tutumunu ortaya koymuş; bir nevi aslında sürecin yönünün nasıl olması gerektiğini belirtmiş.
- Önder Apo, açıkça sürecin oyalanmaya mahal vermeden ciddi biçimde ele alınması gerektiğini; kendi rolünün de öyle sıradan bir rol olmadığını vurgulamış.
- Böyle gecikmeyi doğru bulmuyor, hatta sürece ve kendisine bir yanlış yaklaşım olduğunu düşünüyor. Doğru yaklaşılmazsa en büyük zararı Türk devleti görür."
Meclis'te kurulan komisyonun mevcut işleyişinin, sürece uygun olmadığını belirten KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, "Partiyi feshettik, silahlı mücadeleye durdurduk ve irademizi göstermek için de Besê arkadaşımızın öncülüğünde silahlar yakıldı. Bizim yapacağımız bu kadardır. Bundan öte kimse bizden bir şey beklemesin. İktidarın ve komisyonun ciddi yaklaşması lazım. Devletin yapacağı bir şey yok mu? Türkiye'ye demokrasi mi geldi? Kürt sorunu mu çözüldü? Bu konularda hiçbir adım yok. Devletin de adım atması gerekiyor" dedi.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Medya Haber TV'nin 'Özel Program'ında sürece dair soruları yanıtladı. Karasu, özetle şunları söyledi:
Önder Apo ile 28 Ağustos'ta yapılan görüşme çok gecikmiş bir görüşmedir. Bu kadar gecikmesi, AKP iktidarının yaklaşımını ortaya koyuyor. Önder Apo başmüzakerecidir, Kürt halkının önderidir, Kürt sorununun ve Türkiye'nin demokratikleşmesinin muhatabadır. Bırakalım bir ayı, 15 günü, Önder Apo'nun sürekli çeşitli kesimlerle görüşmesi lazım. Görüşmenin geciktirilmesi, sürece ciddi yaklaşmamanın ifadesidir. Biz, böyle anlıyoruz.
Zamana yaymak risklidir
Devlet, AKP-MHP iktidarı Kürt sorununda çözüm istiyorsa bu görüşmeler uzun süreye yayılmamalı. Böyle dönemlerde temponun, tarzın yüksek olması; zamanında hızlı adımların atılması gerekiyor. Eğer böyle yapılmıyorsa zamana yayılıyor demektir. Zamana yayılan her şeyin de riskli olacağı açıktır. Sorunlar zamanında çözülmezse tıkanabilir, çürüyebilir, farklı mecralara evrilebilir.
Görüşmeleri, özellikle Önder Apo'nun rol oynamasını hızlandırmak çok önemlidir; sürece ne kadar ciddi yaklaşılıp yaklaşılmadığının ölçüsü de Önder Apo'ya yaklaşımdır.
Yaklaşımı, gayri ciddidir
Bu görüşmede Önder Apo, çok önemli değerlendirmeler yapmış; tutumunu ortaya koymuş; bir nevi aslında sürecin yönünün nasıl olması gerektiğini belirtmiş. Önder Apo, açıkça sürecin oyalanmaya mahal vermeden ciddi biçimde ele alınması gerektiğini; kendi rolünün de öyle sıradan bir rol olmadığını vurgulamış.
İktidarın, Önder Apo ile görüşecek, oyalayacak, zamana yayacak, kendine göre bir gündemle planlama yapacak ve bu süreci götürecek, şeklindeki yaklaşımı gayri ciddidir. Bu kendini kandırmaktır.
Devlet Bahçeli'nin taahhüdü
Devlet Bahçeli, 'Gelsin Meclis'e konuşsun, örgütünü feshetsin ve umut hakkı uygulansın' dedi. Bu, aslında bir taahhüttür. Bu hükümetin taahhüdüdür. O zaman Önder Apo'nun Meclis'e gidip konuşması, umut hakkının uygulanması, serbest ve özgür çalışır koşullara kavuşması lazım. Önder Apo, böyle gecikmeyi doğru bulmuyor, anlamsız buluyor, hatta sürece ve kendisine bir yanlış yaklaşım olduğunu düşünüyor. Doğru yaklaşılmazsa en büyük zararı Türk devleti görür.
Üç kilit kavram
Önder Apo, üç kilit kavramdan (barış, demokratik toplum, demokratik entegrasyon) söz ediyor. Demokratik entegrasyon, cumhuriyet ile demokratik temelde birleşme ve bütünleşmedir. Kürt halkının varlığınının ve kimliğinin kabul edilerek bütünleşmesidir. Yoksa Kürtler üzerinde asimilasyon, soykırım politikalarının devamı değil. O zaman ne entegrasyon ve bütünleşme olur ne de bu süreç ilerler.
Barış ve demokratik toplum olacak. Yani Kürtler özgür örgütlenecek, kendini ifade edecek, irade sahibi olacak. Kendi hakları; kimliği, kültürü ve öz yönetim iradesi kabul edilecek. Şimdi belediyelere bile tahammül edilmiyor. İşte demokratik toplum bunların gerçekleşmesi temelinde olacak. Ondan sonra demokratik entegrasyon.
Önder Apo, pozitif rol oynuyor. Çözümleyici ve makul bir yaklaşım gösteriyor. Önderlik, devlete karşı olduğunu söyledi fakat bir devletle de müzakere temelinde bütünleşme gerektiği uyarısı yapıyor. Hem Kürtlerin devleti omayacak hem de varlığı, hakları hiçbir şey kabul edilmeyecek. Böyle olmaz. Böyle olursa tıkanır.
Önder Apo, kendisinin rolünün doğru anlaşılmasını, kendisine doğru yaklaşılmasını istiyor. Muaviye yöntemleriyle aldatmak, oyalamak, oyun yapmanın yanlışlığına işaret ediyor. Muaviye yöntemi karşısında ne Önderlik saf olur ne de biz.
Medyasının dilini değiştirmeli
Türkiye medyasının yüzde 95'i AKP-MHP İttifakı'nın elinde. AKP-MHP yönetimi bu sorunu gerçekten samimi çözmek istiyorsa medyasının dilini değiştirmesi gerekiyor. Basının, süreci destekleyip olumlu yaklaşması gerekiyor. Hem Önder Apo'ya doğru yaklaşılmayacak, hala bilmem 'terörist başı' denilecek ve ondan sonra da biz sorunu çözmek istiyoruz, diyebilecek. Buna kim inanır? Bu, aldatma olur. Samimi ise bu medya dilinin değişmesi gerekir.
Barış ortamı, birbirini anlama, uzlaşmaya, bir anlaşmaya varma sürecidir. Evet, Önder Apo, başlattığı inisiyafin arkasında ve süreci götürmek istiyor. Biz de Önder Apo'nun başlattığı sürece tam destek veriyoruz. Halkımız destek veriyor. Sürecin, başkalarının insafına bırakılmayacak kadar değerli olduğunu biliyoruz. Devlet, AKP-MHP oyun peşinde olabilir, tabii buna da hazırlıklı oluruz. Herhangi bir saldırı olduğunda da gereken yaklaşımı gösteririz ama bugün bu süreci başarıya götürme görevimiz var.
Biz gerekenleri yaptık
Meclis'te kurulan komisyonun mevcut işleyişi, gerçekten sürece uygun değil. Partiyi feshettik, silahlı mücadeleye durdurduk ve irademizi göstermek için de Besê arkadaşımızın öncülüğünde silahlar yakıldı. Bizim yapacağımız bu kadardır. Bundan öte kimse bizden bir şey beklemesin. Komisyonun ve iktidarın bunları dikkate alması lazım. Önderliği dinlemeleri gerekir. Bırakalım komisyonun İmralı'ya gitmesi, Önder Apo'nun gidip o Meclis'e konuşması gerekiyor. Baş müzakereci Önder Apo'dur. O süreci yürütüyor. Önder Apo'nun müdahaleleri, rol alıp aktör olmasıyla bu süreç gelişecek, sonuçlanacak.
Önderliği bu süreçte nasıl kullanırız gibi yaklaşımlar hiçbir sonuç vermez. Kendini kandırmadır. Bu yönüyle iktidarın ve komisyonun ciddi yaklaşması lazım.
Devletin yapması gerekenler
Artık devletin yapması gerekenler var. Sanki bu sorun hiç devletle ilgili değilmiş gibi bir tutum yanlıştır. Sanki bu sorunu biz tek taraflı çıkarmışız da tek taraflı adımlarla bu sorun bitecek, yaklaşımı doğru değil. PKK yaptı ve yapıyor, peki devlet ne yapacak? Devletin yapacağı bir şey yok mu? Türkiye'ye demokrasi mi geldi? Kürt sorunu mu çözüldü? Yok. Bu konularda hiçbir adım yok. Devletin de adım atması gerekiyor.
Kürtçeye bile tahammül yok
Kürt sorunun en temel sorunu ana dildir, ana dilde eğitimdir. Amed Barosu Başkanı'nın dediği gibi; Kürt sorunu budur işte. Meclis'te anaların Kürtçe konuşmasına müsaade edilmiyor. İnsanın kendi dilinin konuşmasından daha meşru, daha doğal bir şey var mı? Anaları susturuyorlar. Kürt sorunu budur işte. Demokratikleşme sorunu budur. Bu sorun çözülmeden hiçbir sorun çözülmez. Komisyonun niteliğini, kalitesini, ayarını, zihniyetini gösteriyor. Gerçekten olacak şey değil. Buna bakarak her şeyi anlamak lazım.
DEM Partisi’nin tepkisi de yetersiz, diğer muhalif güçlerin de tepkisi yetersiz. Bu, işte o Meclis'in durumunu, Türkiye'deki siyasetin durumunu gösteriyor. Çok ciddi bir tepki ortaya koymaları gerekiyordu. Buna bakarak her şeyi anlamak lazım.
Önder Apo nasıl yapacak?
AKP'nin savaşı gündeme getirmesi, Devlet Bahçeli'nin en son Rojava'yı tehdit etmesi, üstelik 'İsrail'i mi, Apo'yu mu, İmralıyı mı dinleyecekler?' diye sormasının yanıtı kolay. Tabii ki Rojava'da, Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürtler Önder Apo’yu dinler. Bu açık. O zaman orada aktör olması lazım. Önder Apo'ya, sen oraya karışamazsın, diyorlar. Nasıl rolünü oynayacak yani? Bu yönüyle tabii hükümetin ciddi yaklaşması gerekir.
Orada Kürtler özerk olursa bize de örnek olur, kaygısından ve kompleksinden başka bir şey değil. O zaman sen kendi sorunu çözeceksin zaten, niye orada halkın adem-i merkeziyetçi bir çözümüne karşı çıkıyorsun? Kürt kardeşlerim, diyorsun ve sahiplenmiyorsun ama DAİŞ’in bir türevi olana sahip çıkıyorsun.
Bu ne anlayıştır yani? Sen Kürt halkına sahip çık orada.
Evet, bir çözüm olsun. Herkes istiyor, Önderlik de istiyor ama nasıl çözüm olacak ya? Demokrat değil.
Adil seçim yok. Kadınlara nasıl yaklaştığı belli değil. Kürt kadınlar nasıl orada yaşayacaklar? Kürt kadınların hepsini katlederler. Dinsiz imansız derler, linç ederler. Kendi kendine seçim yapıyor, kendi kendine anayasa yapıyor, nasıl çözecek? Öyle sorun mu çözülür? Türkiye'nin yaklaşımı doğru değildir. Türkiye oraya saldırınca ne kazanacak? Kürtlere bu kadar düşmanlık yapıyorsun, ondan sonra Kürtler şurayı tercih eder, diyorsun. Niye saldırarak, tehdit ederek Kürtleri başka politikaya yöneltiyorsun? Suçlu sen olursun, sorumlu sen olursun. Kürtlere olumlu yaklaş, ilişki kur, politika üret. Suriye Kürtlerine düşmanlık yapıp Türkiye'deki Kürtlere de kardeşlik hamasetine kim inanır? AKP'li Kürtler bile inanmaz. O yaklaşımın bırakılması lazım.
Önder Apo'nun orada aktör olmasını, rol almasını açıkça sağlasınlar. Bu bakımdan Rojava'da, Kuzey ve Doğu Suriye'de Önder Apo'nun rolüyle, aktörlüğüyle sorun çözülebilir. Biraz daha makul, biraz daha doğru ve çözümleyici yaklaşması lazım. Doğru olan; gelir, sizi ezeriz, vazgeçeceksiniz adem-i merkeziyetçi bir sistemden diyerek saldırmak değil. HABER MERKEZİ
* * *
CHP operasyonları, sürece provokasyondur
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, 15 Eylül'de CHP kongresinin iptalına ilişkin bir dava öncesi CHP İstanbul İl Kongresi'nin iptal edilip kayyum atanmasıyla ilgili soru üzerine şunları söyledi:
Belediyelere, il yönetimlerine, kongreyi iptal edip kayyum atama, zaten antidemokratik yaklaşımlardır. Somut ve güncel olarak da sürece karşı provokasyondur. Dünyanın her tarafında bu tür süreçlerde iktidarlar, muhalefetin ve toplumun desteğini almak için çaba gösterirler ki doğru ve başarılı yürüsün. Şimdi tersi bir durum. Böyle şey olabilir mi? Yüz yıllık ve Türkiye'nin en temel sorunu çözmek istiyorsan toplum desteği alacaksın. Toplumsal destek alınmadan bu tür sorunlar çözülebilir mi? Şimdi toplumsal desteğin güçlü biçimde alınması gereken bir sorunda muhalefete bu kadar yönelmek, muhalefete bu kadar saldırmak gerçekten provokasyondur. Açıkça muhalefete sen bu işe karışma, uzak dur, demektir. Muhalefeti bu süreçten uzak tutmaktır.
Özgür Özel'in yaklaşımı doğru
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, doğru ve haklı bir yaklaşımla 'onlar bizi bu süreçten koparmak istiyor. Komisyondan çıkarmak istiyor. Bu iktidarın politikası biz buna alet olmayacağız. Buna gelmeyeceğiz' dedi. Gerçekten doğru tutum gösterdi. Gösterdi, çünkü Kürt sorunu Türkiye'nin demokratikleşme sorunudur.
İktidarın tutumu kabul edilir değil. Kayyum, demokrasi karşıtlığıdır. Belediyelere, partiye, şirketlere kayyum ata. Hiç kimsede irade bırakmama, hiçbir kurumun ve çevrenin güvencesinin olmadığı anlamındadır. Belki ailelere bile kayyum atarlar yani.
Buna karşı demokrasi güçlerinin tutum göstermesi; muhalefetin de bu provokasyona gelmemesi, bu barış ve demokratik toplum sürecine aktif katılması gerekiyor.









