Devrimin her taşında iz bıraktı
Kadın Haberleri —

Evîn Goyî
Botan’ın narin çocuğunun, dağların çelik yürekli komutanı oluşunun hikâyesi…
- Henüz 16 yaşındayken tüm yaşamını bir sırt çantasına yükleyerek gerilla olma yoluna koyuldu. Savaşıyla, duruşuyla, bedel vererek yaşamı inşa etti. Devrimin her taşında Evîn’in yürüttüğü mücadelenin izi var.
- Paris’te gerçekleşen her iki katliam da tesadüfi değildi. Planlı, hedefli ve stratejik bir konsept sonucunda uygulandılar. Evîn yoldaşın etki gücünden, sonsuz inancı ve yaratacağı kadın örgütlülüğünden korktular.
RAHİME GABAR
Evîn Goyî (Emine Kara), Kürt özgürlük mücadelesinin öncü kadınlarından biri olarak, çocukluğundan şehit düştüğü ana kadar kesintisiz bir direniş ve fedakârlık çizgisi izledi. 1974'te Şirnex’in Hilal köyünde yurtsever bir ailede dünyaya gelen Evîn, baskı ve zulmün gölgesinde büyüyerek henüz 16 yaşında gerilla saflarına katıldı. Narin görünüşüne rağmen korkusuz bir savaşçı, sevgi dolu bir yoldaş ve kadın özgürlük bilincinin somutlaşmış hali olan Evîn, Gabar dağlarından Rojava Kadın Devrimi'ne uzanan yolculuğunda sayısız eyleme öncülük etti, örgütlenmeler inşa etti ve bedeller ödeyerek tarih yazdı. 23 Aralık 2022'de Paris'te gerçekleşen ikinci katliamda, yoldaşları Abdurrahman Kızıl ve Mîr Perwer ile birlikte şahadete ulaştı.
Sırt çantasına yüklenen bir yaşam
Heval Evîn, tam günü bilinmese de 1974 yılında Şirnex’in Qilaban ilçesine bağlı Hilal köyünde dünyaya geldi. Yurtsever bir ailede büyüdü. Mensubu olduğu Goyî aşireti, yıllardır devletle mesafeli, dirençli, şehitler vermiş bir aşiretti. Henüz çocuk yaşlardayken düşmanın köy yakma, baskı ve işkencesiyle tanıştı. Çocukluğunda gördükleri tanıklık ettikleri onu arayışa yönlendirdi; içinde bulunduğu toplumu gözlemledi. Yaşadığı çelişkiler çatışmalar içinde gün be gün büyüyen isyana dönüştü. Okulda dilini konuşması, kültürünü yaşaması yasaktı. O yaşlarda yaşadığı çelişkilerden sonra artık sıradan bir insan olmayacağını anladı.
Henüz 16 yaşındayken tüm yaşamını bir sırt çantasına yükleyerek gerilla olma yoluna koyuldu. Ben ise 1990’da gerillaya katıldım ve yaklaşık üç ay Mêrdîn civarında kaldıktan sonra Eylül ayında Güney Kürdistan’a doğru yola koyuldum. İşte o geçiş sırasında yollarımız ilk kez Sine tarafında kesişti.
Cudî’nin eteklerinde, hava henüz kararmamıştı. Geçtiğimiz yer Yamaç ve ormanın olmadığı bir yerdi. Karşıdan bir grup yeni katılan gerillalar geliyordu. İçlerinde sivil kıyafetli, genç bir kadın... Gözleri pırıl pırıl, yanakları al al. Bana baktı, gülümsedi. O Evîn’di. Birlikte Heftanîn’e kadar yürüdük. Daha sonra farklı kamplara düzenlendik.
Moral merkeziydi
1993’de Gabar alanına geçtim. Burada kadın ve erkek arkadaşlardan oluşan hareketli birlik vardı. Evîn arkadaş da bu birlik içerisinde yer alıyordu. Bu birlik Botan’ın tüm alanlarında eylemler düzenliyordu. Savaş keskindi. Öyle bir keskinlikti ki bu savaş, insanın özünü açığa çıkartıyordu. Evîn arkadaş da bu birliğin içerisinde yer alarak sayısız eylemlere katılıp öncülük yaptı. Aslında insan Evîn arkadaşa baktığında der ki, ‘bırak savaşmayı, bu arkadaş dağlık arazide yürüyemez.’ Öylesine narin bir arkadaştı. Çocuk gibi saf, şen, şakacı. Çay demlendiğinde ilk o koşar, bardağı önce yoldaşına uzatırdı. Yanına otursan saatlerce dinlerdi. Kimseyi kırmazdı, incitmezdi. Çevresinde hep bir halka oluşurdu; düşündüklerini anlatılır, gülünür, ağlanır, yine gülünürdü. Onun yanında insan kendini çok güvende hissederdi. Öyle ki o bizim için tam bir moral merkeziydi.
‘Savaşın mizahını ben yaparım’
Yaşamda öyle rahat öyle kaygısızdı ki, biz ona, “Evîn bak böyle yaklaşırsan kimse seni ciddiye almaz. Bizler savaş içerisindeyiz” derdik. Onun cevabı ise: “Tamam savaşın ciddiyetini siz oluşturun, mizahını da ben yaparım” olurdu. Sonradan anladık ki, Evîn’in bu rahatlığı korkusuzluğundan kaynaklanıyordu.
Bir de Evîn’in şöyle bir özelliği var; kadının özü var ya, kendi cinsini sevme, cins bilinci onda çok güçlüydü. Evîn’i Evîn’in yapan o cins sevgisi ve cins bilinciydi. Bu konudaki çizgisi netti. Kadın konusundaki çizgisi netti, bakışı netti. Bu çok önemli. Evîn komutan olmadan önce yoldaş olmayı başaran birisiydi. Yoldaşlık üzerinden ilişkilerini inşa ediyordu; geliştiriyordu. Belki de bu yüzden Evîn adını almıştı. Çünkü Evîn aşk demekti... Sevgi demekti. Aşkla, sevgiyle örülen yaşam demekti.
Bedel vererek yaşamı inşa etti
Çatışma başladığında, savaşın keskinliğinde ise Evîn’i tanıyamazdık; birden değişirdi. Gözleri çakmak çakmak, sesi bıçak gibi keskin. Mevziyi kurar, “Şuradan ateş açın, burayı tutun, yavaş yavaş geri çekiliyoruz” der, herkes ona bakardı. En ön hatta o dururdu. Düşman helikopterle, toplarla gelirken o, en önde cihazı (telsiz) elinde, soğukkanlılıkla komuta ederdi.
Çok kısa bir zaman içerisinde hareketli birliğin içinde yer almayı başardı. Hareketli birlikte herkes yer alamazdı. Botan’ın en zorlu birliğiydi. Fiziki ve ruhsal olarak en dayanıklı kadın-erkek gerillalar seçilirdi. Heval Evîn de kadın takım komutanı olarak seçildi. Evîn, sayısız eylemin planlayıcısı ve uygulayıcısı oldu. Gece baskınları, yol kesmeler, pusu… Her yerde en öndeydi.
Evîn arkadaş, savaşıyla, duruşuyla, bedel vererek yaşamı inşa etti. Bölüklerde takımlar düzenlenirken Gabar’da olmamasına rağmen arkadaşlar onu takım komutanı olarak seçti. 1993’de Gabar’ın kadın birliğinde birinci takım komutanı Çiçek arkadaş, ikinci takım komutanı ise Evîn arkadaş seçildi.
Savaşın kazanılmasının adı Evîn’di
Düşman 1994’de Botan’da büyük bir operasyon başlattı. Türk ordusu bütün gücüyle Botan’a yüklendi. Kadın bölüğünün alanı olan Tepe Fındıkê’de operasyon başladı. Helikopterler, kobralar, sis bombaları, ilaç verilmiş askerler… Düşman karınca gibi üstümüze geliyordu. Ben uzaktan dürbünle bakıyordum. Evîn en ön hatta, arkadaşlarıyla birlikte kendini taşla toprakla birleştirmiş, cihaz elinde. Arkasında ikinci mevzi, onun arkasında üçüncü mevzi… Yoldaşlarını kademe kademe mevzilendirmişti. Evîn’i savaşın en ön cephesinde gördüğüm zaman, “Bu savaşı kazanacağız” dedim. Bütün gün çatıştık. Öyle bir savaş ki, her yerde saldırı vardı. Tepe tepe çatışma oldu. Ön cepheden, arka cepheden, sağdan soldan biz çatışmaya girdik. Zaten arazi tepeciklerden oluşuyordu. Siyah taşların ve ormanlık bölgenin bulunduğu bir alandı. Evîn, yanımıza geldi. Geldiğinde nefes nefese kalmıştı. Öyle atik, öyle cesur. Karşımızdaki tam bir savaş komutanıydı. 94’de yaşanmış bir savaş cephesini anlatıyorum. Evîn arkadaş, PKK ve Kürdistan tarihe geçen bir operasyonu karşılayan ilk komutanlardandı. Akşama kadar kademe kademe geri çekildik. Bölükten sadece bir yaralı verdik. O gün “Savaş, savaşılmadan önce kazanılır” sözünü iliklerime kadar hissettim. O savaşın kazanılmasının adı Evîn’di.
‘Önderliği gördüğüm için şanslıyım’
Ben daha sonra Botan alanından çıktım. Evîn arkadaş, 1998’de Önderlik sahasına geçerek orada eğitim gördü. Önderlik, onların devresinde Şam’dan çıktı. Evîn arkadaş her zaman, “Evet, Önder Apo’nun bizim devredeyken Şam’dan ayrılması bir şansızlıktı ama ben Önderliği gördüğüm, ondan eğitim aldığım, elini tutabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum” diyordu.
Uzun yıllar Evîn arkadaşı göremedim. 2000’li yıllarda birçok defa Güney sahasında karşılaştık. Her karşılaşmamızda ilk sohbet konumuz tanışma anımız oluyordu. Gabar’da birlikte kaldığımız süreci, operasyon dönemini tartışıyorduk. Her zaman geçmişe gidiyor, geçmişi yad ediyorduk.
Botan ve Ferhat tasfiyeciliği yaşandığında Evîn ve Çiçek arkadaşların tavrı - çizgisi çok netti. Tasfiyeciliğin yönelimleri karşısında kadın özgürlük çizgisinden, Önderlik çizgisinden, savaştan ve partiden hiçbir şekilde taviz vermediler. O konuda netlerdi. Evîn de Çiçek de öyleydi. Duruşlarından, tavırlarından ve tarzlarından hiç bir şekilde taviz vermediler. Tutumları netti. İdeolojik derinlik kazanmışlardı.
Tecrübesini devrime aktardı
Rojava Kadın Devrimi’nin ilk kıvılcımları çaktığında Evîn çoktan oradaydı. 2012’de Rojava’ya geçti. Orada Önderlik paradigmasının yaşam bulması için çalışmalarda yerini aldı. Köy köy, ev ev, mahalle mahalle örgütlenme çalışmalarını yürüttü. Özsavunma güçlerinin örgütlenmesini, eğitimini ve düzenlemesini gerçekleştirdi. Rojava devriminde, kadın devriminde öncü rol oynadı. Bütün birikimini, tecrübesini devrime aktardı. Kadın kurumları, akademileri ve kadın örgütlenmesinin çoğalıp büyümesi için yoğun çaba sarfetti. Vahşet ve soykırım şebekesi DAİŞ zihniyetine karşı toplumda özsavunma bilincini oluşturdu, örgütlenme çalışması yürüttü. Evîn ve bedel ödeyen binlerce kadın yoldaşların büyük emeği sonucu Rojava’da Demokratik Ulus inşası süreci başlamış oldu. Biliyoruz ki, Rojava Kadın Devrimi’nin her taşında Evîn’in yürüttüğü mücadelenin izi var.
Hep güler yüzlü hep en önde
Heval Evîn’in 93’den itibaren hep bel rahatsızlığı vardı. O zaman gerillaların palaskalarını açması ve palaskasız uyuması yasaktı. Bu durum Evîn arkadaş için serbesti. Çünkü ciddi bel sorunları vardı. Evîn arkadaş belinden dolayı çok zorlanmasına rağmen her zaman savaş ortamında yer aldı. Hiç bir zaman, “Ben hastayım, ben rahatsızım” demedi. Yıllarca o ağrıyla dağda yaşadı. Yürümekte çok zorlandığı günler oldu ama hiçbir zaman kendisini geri çekmedi. Hep güler yüzlü, hep en önde oldu. Rojava’da bulunduğu süreçte sağlık sorunları oldukça ağırlaşmıştı. Bel fıtığı artık dayanılmaz hale gelmişti. Doktorlar “Gel, bir bakalım” dedi. O da “Birkaç ay kalır, tedavi olur dönerim” dedi. Bu yüzden tedavi için Avrupa’ya geçti. Onunla Avrupa’da karşılaştığımızda yılların hasretiyle birbirimize sarıldık. Bizler ölümle saniye saniye savaşan insanlardık, yıllar sonra böyle bir yerde karşılaşabileceğimizi hiç hayal etmemiştik. Hemen yeniden o ilk tanışma yıllarımıza döndük. Daha sonra da birçok kez birbirimizi gördük.
Kadın örgütlülüğünden korktular
23 Aralık 2022 sabahı Paris’te bulunan Ahmet Kaya Kültür Merkezi’nin önünde Evîn arkadaşı, Abdurahman Kızıl ve Mîr Perwer arkadaşlarla birlikte katlettiler. Katil önce Evîn arkadaşı hedef almış, yaralı olduğunu gördüğünde, tekrar dönmüş ve ikinci kez Heval Evîn’e ateş etmiş. İkinci kez Heval Evîn’e ateş etmesi tesadüf değildi.
Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbîn) ve Leyla Şaylemez’in (Ronahî) 9 Ocak 2013’de Paris’te katledildi. Paris’te gerçekleşen her iki katliam da tesadüfi değildi elbet. Planlı, hedefli ve stratejik bir konsept sonucunda uygulandılar. 23 Aralık 2023’te gerçekleştirilen İkinci Paris Katliamı’na dair hukuki anlamda hiçbir ilerleme kaydedilemedi. Bırakalım ilerlemeyi, ne dava, ne katliamın tetikçisi, ne de hukuki prosedüre ilişkin bilgi verilmemekte. Birinci Paris Katliamı’nda da benzer politikayı uyguladılar. Katil tutuklandı ama dava zamanında görülmedi, katilin öldüğü iddia edildi ve dosya kapatıldı. Dava siyasi bir davaydı ve uluslararası bağlantıları bulunuyordu. Bu bağlantıların deşifre olmaması için tetikçiyi zindanda infaz ettiler. Yani iddia edilen buydu, gerçekten ölüp ölmediğini de bilmiyoruz. Henüz Birinci Paris Katliamı aydınlatılmamışken ikinci bir katliamı biz Kürtler’e yaşattılar.
Öncü kadınların, devrimcilerin hedeflenmesi gayet de üzerinde konuşulmuş, her türlü hesabı yapılmış planlı bir saldırıdır. Bundan ötesi gerekçelere kimse bizi inandıramaz. Her bir arkadaşın hedef alınması bulundukları konumları, yürüttükleri çalışmalar ile birebir bağlantılıdır. Bu katliamı planlayıp gerçekleştirenler Evîn yoldaşın etki gücünden, sonsuz inancı ve yaratacağı kadın örgütlülüğünden korktular.
* * *
Yurtsever olmadan devrimci olamazsın
Devlet, Kürt halkının Avrupa’ya geldikten sonra kimliklerinden ve mücadelesinden vazgeçeceğini düşünüyordu. Ama gelip de kendi özüyle yurtseverliğiyle, tarihle buluşan bir halk gerçekliği var. Abdurrahman Kızıl böyle bir arkadaştır. Tüm özel savaş saldırılarına, asimilasyon politikalarına rağmen bugün Avrupa’da halkımız kendi özünü, bağlılığını, toplumsallığını ve mücadelesini devam ettiren bir halk gerçekliği var. Abdurrahman arkadaşı böyle tanımlayıp şahadetine bu şekilde anlam vermeliyiz. Yurtseverlik de bir ölçüdür. Sen yurtsever olmadan devrimci olamazsın. Kapitalizmin içerisinde yok olur boğulursun. Kendi özünden vazgeçmen için kapitalizm her şeyi önüne sunuyor. Abdurrahman arkadaş tüm bunları reddeden bir yurtseverdi bu yüzden de hedef alındı.
Mîr Perwer, devletin soykırımının, kültür kırımının sonuç almadığını kendi şahsında ispat eden bir arkadaştı. Kürt kültürünü, sanatını ilerleten; toplumunun acılarını sese dönüştüren bir arkadaştı. Kürdistan’da yaşanan soykırıma karşı sanatıyla mücadele ediyordu. Korkuya boyun eğmeyen ve taviz vermeyen bir arkadaştı. Bu saldırıyla kültürüne, diline, tarihine sahip çıkan bir sanatçı hedef alındı. Mîr Perwer’in üç çocuğu vardı ve gencecik bir delikanlıydı. Bilinçli hedef alındı.












