Eko-kırım ile Kürtsüzleştirme amaçlanıyor

Dosya Haberleri —

Kürdistan doğa talanı/ foto:Metin YOKSU

Kürdistan doğa talanı/ foto:Metin YOKSU

Şırnak Milletvekili Newroz Uysal Aslan, Şırnak özelinde Kürdistan'daki eko-kırımı ve nedenlerini gazetemize anlattı:

  • "Ağaç kıyımını Şırnak Şenoba beldesindeki Babat’ların bir kısmı ve korucular yapıyor. Bunu yaparlarken de sıradan bir şirket gibi değil, bu koruculuk vasfını kullanarak ağaç kesimi yapılıyor."
  • "Ne hikmetse bu ihalelerin hepsinin sadece iki şirkete verildiğine dair bize bilgiler geldi. Hamid Çekmaz ve Şefik Babat’a ait şirketler protokol usulü ile muhtarlardan onay alıyor."
  • "Barış olacaksa Kürtlerin dağı, taşı, toprağıyla da barışılmalı. Onarıcı adalet dediğimiz sürecin ekolojik tahribat için de, eko-kırım için de gerçekleşmesi gerekir. Ekolojik yüzleşmeye de ihtiyaç var."

AZİZ ORUÇ

Şırnak'ın Besta, Cudi ve Gabar dağlarında son 8 yıldır "güvenlik" gerekçesiyle yürütülen sistematik ağaç kesimleri, bölgenin ekosistemini geri dönüşsüz biçimde yok ediyor. Korucular ve çeşitli şirketlerin asker nezaretinde gerçekleştirdiği talan, günlük onlarca kamyon dolusu meşe, palamut ve endemik ağaçların Urfa, Antep, Adana gibi illere satılarak gerçekleştiriliyor. Son yıllarda Kürdistan ormanlarının büyük bir bölümü çölleştiriliyor, yaşam alanları tahrip ediliyor, su kaynakları kuruyor. Şırnak, Amed, Siirt başta olmak üzere birçok kentte yıllardır ekolojistler başta olmak üzere halk talana karşı çıkarak, doğasına sahip çıkıyor.

Demokratik Kurumlar Platformu öncülüğünde 9-10 Eylül’de Şırnak ve ilçelerinde devam eden "Eko kırıma geçit yok, doğa talanına karşı yürüyoruz" şiarıyla yürüyüş düzenlendi ve Besta'da nöbet tutuldu. Nöbet eylemi sonlansa da talana karşı mücadelenin süreceği mesajı verildi. Şırnak ve bölgede yürütülen eko-kırıma, talana karşı yürütülen mücadeleye ilişkin DEM Parti Şırnak Milletvekili Newroz Uysal Aslan, gazetemize değerlendirmelerde bulundu.

 

 

Özel savaşın ekoloji stratejisi

Ağaç kıyımının Şırnak'taki ekolojik kırımın bir parçası olduğunu belirten Aslan, son yıllarda artarak devam etmesi ve yayılmasından dolayı kırımın, talanın görünür hale geldiğini ifade etti. Aslan, “Sadece ağaç kıyımı üzerinden baktığımızda başlı başına uygulanma biçimi, yürütme biçimi, o kıyımı gerçekleştiren kişiler, şirketler, onların devletle olan bağları, devletin gücünü veya güvenlik gücünü kullanarak ve yine güvenlik bahanesiyle gerçekleşmesinden kaynaklı olarak biz bu meselenin tamamen bir özel savaş ekoloji stratejisi bağlamında gerçekleştirildiğini düşünüyoruz” dedi.

Ağaç kıyımı rant ve sermaye odaklı

Bölgede ağaç kıyımının 2015'in sonlarında kalekol yapımı bahanesiyle yeni bir boyuta ulaştığını ifade eden Aslan, “O dönemde de çözüm süreci vardı. Kalekolar neden yapılıyor diye tepki gösterilmişti. O süreçte önce kalekollar, kuleler, gözetleme kuleleri bahanesiyle ağaçlar sınırlı sayıda kesilirken, o bölgelerin aynı zamanda jandarma bölgesi olması, ‘özel güvenlik bölgesi’ ilan edilmesinin verdiği kolaylıkla bu ağaç kıyımı yaygınlaştırılıp, bir rant ve sermaye odağı haline de getirildi. O nedenle bunun en bariz fotoğrafının, ağaç kesiminin 2017 itibariyle artması ve artık araçların şehir merkezinden yüklenip götürülmesi sürecinden sonra halk tepki gösterdi. O dönemde de milletvekillerimiz, ekoloji hareketi, aktivistler, Şırnak halkı tepki gösterdi, nöbetler yaptı, önergeler verildi, oturma eylemleri gerçekleşti” belirlemesinde bulundu. 

 

 

Kıyımın failleri Babatlar ve korucular

Aslan, Şırnak'ta özellikle 80'lerin sonunda kömür ocaklarıyla, 90'larda köy boşaltmalarıyla, 2000'ler itibariyle kurulan barajlar, HES'ler, maden arama faaliyetleri ile beraber daha geniş bir ekolojik kırımın gerçekleştiğinin altını çizdi. Aslan devamında şunları belirtti: “Ağaç kıyımının belki diğer bölgelerde yaratacağı tahribatın çok daha fazlası Şırnak bölgesinde gerçekleştiriyor. Bu tahribatı gün geçtikçe de görebiliyoruz. Bu ağaç kıyımını Şırnak bölgesinde Şenoba beldesindeki Babatların bir kısmı ve korucu aileleri yapıyor. Kimler tarafından yapıldığı artık biliniyor. Bunu yaparlarken de sıradan bir şirket gibi değil, bu koruculuk vasfının getirmiş olduğu bir militer gücün baskısıyla ağaç kesimi yapılıyor.”

Hamid Çekmaz ve Şefik Babat’a ait şirketler

Ağaç kıyımı ve talan için ihalelerin yapıldığını ve bu ihaleleri alan kişileri bildiklerini anlatan Aslan, “Bu ihalelerin İçişleri Bakanlığı, Orman Tarım Müdürlüğü, Orman Tarım Bakanlığı arasındaki yazışmalar sonucu gerçekleştiğini ve ne hikmetse bu ihalelerin hepsinin sadece iki şirkete verildiğine dair bize bilgiler geldi. Hamid Çekmaz ve Şefik Babat’a ait farklı isimlerde şirketler protokol usulü ile muhtarlardan onay alıyor. Orman müdürlüğü, valilik, çoğu zaman ağaç kesimi yapılan bölgelerdeki köylülerin haberi bile olmadan yapıyordu. Sadece muhtara belli bir bölgede şu kadar ağaç kesileceğine dair bilgi veriliyordu. Ancak bu ağaç kesiminin kat be kat daha fazla ağaç kesiliyordu. İtirazların artmasıyla orman müdürlüğü, bu konuda tutanak tuttuğunu, tutanakları savcılığa ve ilgili hukuk mahkemelerine gönderdiklerini ve ceza kestiklerini belirtiyor. Ancak bu konuda net bir veri, net bir bilgi de maalesef yok. Çünkü bu bilgiler devlet tarafından açıklanmıyor. Şu an bu ağaç kesim ihalelerini alan şirketler, ağaç kesimine toplum ve köylüler izin vermediği için tırnak içerisinde kendilerini mağdur göstermeye çalışıyorlar. O nedenle tablo vahim, şu an hala mesela rant ve sermaye bu işin bence daha gölgede kalan yanıdır. Tabi ki devletin doğaya yaklaşımı, doğayla kurduğu ilişki biçimi, doğaya hükmetme biçimi, sermaye yanlısı politikaların etkisi var. Ama Şırnak için, Kürdistan için bu politikanın başlangıç biçimi, yayılma biçimi, bunu yapanlar, yönetenler, hepsi devlet odaklı olduğu için bu mesele tamamen bir özel savaş ekolojisi olarak ele alınmalıdır” diye belirtti. 

 

 

Ağaç kesimi durmadı, sürüyor

Toprağın, ağacın, nehrin, derenin Şırnak’ta yediden yetmişe herkes için bir vicdan, toprakla kurduğu bağın bir sembolü haline geldiğini anlatan Aslan, şunları söyledi: “Gidemediği köyünde bile ayda yılda bir izin alarak gidip menengiç, ceviz toplayan, oradaki meyveleri getiren ya da oraya gidip nefes alan insanların artık gidecek bir ağacı, bir toprağının olmayacağını bilmesi çok acı ve sarsıcı. Ekolojistler, halkımız, siyasetçiler de bu bilinçle bu kıyıma karşı durdu. Bir örgütlenme zemini oluşturuldu. Bu zemin bu katliamda, kırımda yer alanları da artık zorlayan bir hale geldi. Hem de buna sessiz kalanları da ses çıkarmak zorunda bıraktı. Buradaki devlet yanlısı birçok kesim ve kişiler ağaç kesimine karşı olduklarını toplum içerisinde söylemek zorunda kaldı. Ama resmi olarak ağaç kesimini durdurulacağına dair ne Tarım Orman Müdürlüğü, ne Çevre Şehircilik Bakanlığı, ne İçişleri, ne de bunların sembolik olarak yereldeki yöneticisi olan valilik tarafından resmi bir açıklama yapılmadı. Ama sözlü olarak görüştüğü kişilere, toplum kuruluşlarına, bu sürecin durdurulduğunu açıkladılar. Ama ağaç kesimi devam ediyor. Israrlı takip, bu konudaki net talepler, valiliği böyle bir açıklamaya zorladı. Siirt ve Şırnak arasındaki bölgede ağaç kesimi sürüyor. Bazı yerlerde de gündüz değil, gece kesiliyor. Utanmadan, sıkılmadan gerekçesini ağaç kesenlerin mağduriyetleri, ekonomik mağduriyetleri üzerinden gerekçelendirmeye çalışan bir akıl var. Nasıl bir utanç varın siz düşünün.”

Halksızlaştırma ve Kürtsüzleştirme politikası

9-10 Eylül’de yapılan eylemde annelerin, halkın, ekolojistlerin doğasına, toprağına sahip çıkmasının çok önemli olduğunun altını çizen Aslan, şöyle devam etti: “Ağaç, toprak, insanların doğayla kurduğu en temel bağlardan biridir. Su, ağaç, dere, nehir, baraj, dağ… İnsanların stranına, diline, şarkısına, yaşama biçimine değindi, hayatının bir parçası oldu. Bu nedenle var olan bu ağaç kıyımının yaratmış olduğu duygusal bir öfke ve buna karşı bir şey yapma isteği de vardı. Bizim gittiğimiz bölge ağaçların istiflendiği yerdi, normalde çok daha fazla ağaç istiflenen bir bölgeydi. Bir kısmını kaldırmışlardı, bir kısmı kalmıştı. Orada annelerin o kesilen ağaçları görmesi, dokunması, ağıt yakması çok etkileyiciydi. Sadece topraktan koparma, ormansızlaştırma değil, aynı zamanda halksızlaştırma, Kürtsüzleştirme, yok etme politikasının bir parçası olarak tanımladıklarını, bizzat gördük, şarkılarından, ağıtlarında hissettik. Orada sadece Şırnak'ta ağaç kıyımı üzerinden sembolleşti ama bu ağaç kıyımı Siirt'te, Amed'de, Mardin’de de sürdürülüyor. Yine maden meselesi, hakeza baraj meseleleri, taş ocakları meseleleri hepsi Kürdistan'da yürütülen ekolojik kıyımın, rantın, sermayenin bir parçası. O nedenle Şırnak belki tüm bu toplamın bir özeti gibi, her türlüsünün yaşandığı yer olması itibariyle sembolik bir anlamı vardı. Aynı akıl, aynı politika merkezi bir şekilde işlediği için Kürdistan'ın diğer şehirlerinde de aynı şekilde yürütülüyor.”

 

 

Doğayla da barışılmalı

“Ekoloji meselesi sadece bizim literatürümüzde olan bir mesele değil. Dünyadaki çatışma çözümü süreçlerinin temel bir meselesi de aslında bu savaşların, çatışmaların etkilemiş olduğu bölgelerle ilgili bir barışma süreci olacaksa, toplumun bir parçası olan doğaya ilişkinin özel bir politikalar varsa bunların da sonlandırılması, telafi edilmesi gerekir” diyen Aslan, bu konuda şunları söyledi: “Bu aynı zamanda barış süreçlerinin ekolojik bakış açısını da gerektirir. O nedenle barışın ekolojisi, ekolojik barış, doğayla barışma meseleleri son dönemde bizlerin de temel gündemlerinden bir tanesi. Belki Şırnak için meselenin teknik, hukuksal kanunlar eliyle yürütülen bu sermaye politikalarıyla ilgili çok şey söylenebilir. Ancak eko-barış için Şırnak'ta ve Kürdistan'da yapılacak en temel şeylerden bir tanesi, yasaklı bölgelerin sonlandırılması, köylere dönüşlerin gerçekleştirilmesi, güvenlik gerekçesi adı altında yürütülen bu talan politikalarının sonlandırılmalı. Bununla beraber yine çıkarılan yerüstü ve yeraltı kaynaklarının kullanımıyla ilgili gerçekten toplumla, ekolojiyle, doğayla barış içerisinde sermaye ve kar odaklı değil gerçek anlamda adil bir denge üzerinden bunların yürütülmesi gerekir.”

Ekolojik yüzleşmeye de ihtiyaç var

Aslan, “Evet bir çözüm süreci var. Hasta mahpuslar, Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü, tecrit koşulları, cezaevindeki tahliyelerin gerçekleşmesi, kayyum politikalarının sonlanması, Kürt dilinin özgürce kullanılması, anadilde eğitimin kabul edilmesine kadar birçok talebimiz var. Ancak Kürtlerle savaş, Kürtlerin yok sayılması, sadece varlıksal olarak yok sayılması, toprağının da ekolojisinin de, suyunun, havasının, doğasının da yok sayılmasına ya da bu yok sayılmanın bir parçası olarak güvenlikçi yönetimine sebep olmuştu. Evet barış olacaksa Kürtlerin doğasıyla da, dağıyla, taşıyla, toprağıyla da barışılmalı. Buna dönük politikaların, planlamaların çıkarılması ve onarıcı adalet dediğimiz, yüzleşme dediğimiz sürecin ekolojik tahribat için de, eko-kırım için de gerçekleşmesi gerekir. Ekolojik yüzleşmeye de ihtiyaç var” dedi.

 

 

Nöbet bitti mücadele sürecek

Aslan son olarak şu çağrıda bulundu: “Nöbetlerimiz ve eylemselliklerimiz sürecek. Nöbet sona erdi ama önümüzdeki günlerde Kürdistan'daki eko-kırıma karşı, özel savaş ekolojisine karşı mücadelemiz sürecek. Gerçekten ekolojik bir toplum, gerçekten toplumla doğanın bir bütün olduğu bir toplum yaratma inancıyla mücadelemiz sürecek. Herkesi olduğu bölgedeki havasına, suyuna, ağacına, toprağına ve aynı zamanda tüm insanlık için, Kürtler için sahip çıkmaya, mücadeleye çağırıyoruz.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.