El yordamıyla bir savaş ve bir barış hikayesi

Forum Haberleri —

Barış

Barış

  • Kürtler öyle erken havlu atmaz uma uzatılan el temiz değilse, uzatılan ele önce havlu uzatır, temizlensin diye! Bir de şu arkada duran elin de indirilerek diğer elin yanında olmasını ister.

DARA SÜVEYDA

Kürt Halk Önderi, bugün İmralı Adası’ndaki zindanında 27. yılına girerken, teori ve pratik olarak gücünün yerinde olduğunu ifade ettiğinde, aslında 47 yıllık bir halk hareketi ve 26 yıllık esaret hayatının, siyasi ve toplumsal bir gerçeklik olarak kendisinde somutlaştığını dile getiriyor. Son süreçte yaşanan tüm gelişmeler ya bu somut hakikate dayanarak başarıya ulaşmış ya da bu hakikati yok sayarak yenilgiye uğramıştır.

Derdin çözüm olduğu yerde, olayları görmek “avuç içi” kadar dar bir bakışla mümkün değildir. Bu mesele, kişiler üzerinden de tarif edilemez ve edilmemelidir. “Öcalan’la barışırız, PKK ile savaşırız” mantığı, bu denli girift meseleleri “düz ve doğrusal çizgilerle formüle etmenin” ötesine geçemeyen çok yüzeysel bir yaklaşımdır.

Bir deli kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramamış misali toplumu, medyayı ve siyaseti belirli bir noktaya yönlendirmenin bir amacı olmalı. Ancak bu amaç gerçekten kesin ve demokratik, barışçıl bir çözüm olsaydı, “bul karayı, al parayı” misali el yordamıyla sihirbazlık oyunları oynanmazdı.

“Orayla savaşır, burayla barışırız” anlayışıyla aba altından sopa göstererek yapılan söylemler ve pratikler ya da bugün Suriye sahasında verilen subliminal mesajlar da olmazdı.

Toplumsal huzur, toplumun kendini güvende hissettiği sağlam zeminlerde oluşur ve yaşanır. Bunun için de bireylerin güven duyması gerekir. Ancak, toplumun güvenliği ve toplumsal-kültürel kimlik dokusunun korunması, yalnızca onurlu bir barış sözleşmesi ve hukuki teminatlarla sağlanabilir. Bu temeller olmadığı sürece, ayağı havada kalan sözlerle kimse ne hayal kurabilir ne de gerçek bir güven hissedebilir.

Bugün Türkiye’de iktidarın ve ittifaklarının içinde bulunduğu siyasi açmaz, şüphesiz Türkiye toplumunu şaşırtmıştır. Kimi kesimler kafa karışıklığı içinde, kimileri ise dışlanma korkusuyla sözde muhalefet adına oradan buradan saldırmakta. Bu durum Türkiye ve onu yönetenler açısından heyecan (veya kaygı) verici olabilir. Ancak Kürtler için durum böyle değil. Savaşın tüm yönlerini tanıyan Kürt halkı, Türkiye içinden sınırlarının dışına kadar uzanan plan ve politikaları yakından tanır ve bilir.

“… Savaş politikalarıyla sonuç alınamaz. Onurlu barışa gidecek yöntemler geliştirilmelidir. İmha ve savaş politikaları başarısızlığa mahkûmdur, bu nedenle yeni bir yönteme ihtiyaç vardır. Ölümler üzerinden bir sonuç alınamaz; sorunun çözümüne dönük, olumlu barış yöntemleri geliştirilmelidir.”

2019’da yapılan bir görüşmede bu sözleri dile getiren Kürt Halk Önderi, aynı ifadeleri kitap haline getirilmiş  savunmalarında da tekrar etmiştir. Aslında 20 yıldır Kürt Halk Önderi barış, demokrasi ve halkların tarihsel kardeşliği ifadelerini birçok kez dile getirmiş ve niyetini de emelini de hep tekrar etmektedir.

Birilerinin aksine kendisi için bir “yer ve mülk yaratma” kurgusundan çok, Türkiye ve Suriye’nin iç ve dış politikalarının birbirine bağımlı ve iç içe geçtiğini, bu iki meselenin ayrı düşünülemeyeceğini ifade etmekte, ağır tecrit koşullarına rağmen, Kürt coğrafyasında toplumsal ve siyasi operasyonlarla gerçekleştirilen tutuklamalara, askeri müdahalelere rağmen, onurlu bir barış ve çözüm çağrısını sürdürmektedir.

Tarihsel olarak, Türkiye’de Kürt sorunu ne ahlaki ne de politik bir çerçevede çözülmek istendi; hatta çözülmesine dahi izin verilmedi. Mevcut siyasi yapı, tarihsel bir duruş sergileyerek bu sorunun adil ve kalıcı bir şekilde ele alınmasına katkı sağlamaktan uzak durdu.

Zira böyle olmasaydı, İmralı’dan dışarıya ve dışarıdan İmralı’ya tek bir kelimenin, selamın bile ulaşmasının bu kadar büyük bir korku sebebi olması mümkün olmazdı. Mutlak ağırlaştırılmış tecrit hem Kürt Halk Önderi’ni toplumdan, hem de toplumu Kürt Halk Önderi’nden koparmayı amaçlayan bir özel savaş yöntemi olarak titizlikle uygulandı ve uygulanmaya devam etmektedir.

Türkiye’deki muktedirlerin, siyasi ve politik söylemlerinde kökleşmiş olan ve toplumun zihnine kazınan “terör” algısı ve söylemi artık değişmelidir. Bu değişim gerçekleşmeden, mevcut kaotik toplumsal ve siyasi süreçlerin önü açılmaz. Bu mesele artık hayati ve aciliyet taşıyan bir konudur.

Hâlihazırda yaşanılanlar ise eski ve yeni merkezi hegemonik güç dengelerinin bunalım sürecidir. Bunalımdan güçlü çıkış yapan bölgenin yeni süper gücü olacak? Türkiye’nin İsrail karşısında şansı ne? Bu bunalımın neresinde? Bataklığa saplanmadan çıkma olasılığı var mı, yoksa daha çok boğulma ihtimali mi var?

Türkiye için tehlike ve tuzağı gören Kürt Halk Önderi, daha 2010’da bunu hemen hemen şu sözlerle ifade ediyor ve uyarıyor:

“… Türkiye-İran-Suriye arasındaki dayanışma anti Kürt odaklı gelişse de sonuçları çok önemli olacaktır. Direk benim İmralı’ya alınmamla bağlantılı gelişti. Türkiye’nin eksen kaydırdığı iddiası boşuna değildir. Eğer Batılı hegemonik sistemde kalacaksa, mevcut durum uzun süre devem edemez. Türkiye’nin beklentisi üçlü dayanışmanın belli tavizler karşılığında sistemle entegre edilmesidir ki bu durumda İsrail’in akıbeti tehlikeye açık hale gelecektir. Siyonist hareketin bu durumu kabul etmesi olasılık dahilinde değildir. Tersine sistemin bölgedeki en önemli müttefiki ve hegemonik çekirdeği olarak etkisini sürekli arttırmak durumdadır. İran-Türkiye ve Suriye’nin artan etkinliğini mutlaka durdurmak ve geriletmek zorunda kalacaktır. Türkiye-İran-Suriye ile İsrail arasında bir nevi adı konmamış bölgesel hegemonik çekişme söz konusundur. İran ve Suriye’nin anti-israilci konumları çok bellidir. Fakat Türkiye’nin bu konuma farklı amaçlarla da olsa dahil olması bölgede ne kadar istemese de hegemonik çatışmayı kızıştıracaktır. Yani beklentisinin tersine bir sonuç vermesi kuvvetle muhtemeldir. Bu durumun iç politika üzerinde giderek büyüyen etkisi olacaktır.

Türkiye ya kendi iç Kürt sorununu barışçı ve tutarlı, içeriği en azından Demokratik Özerkliğe açık demokratik çözüme razı olacaktır ki bu durum ulusal Kurtuluş ittifakına farklı koşullarda, dürüst ve programlı olarak yeniden dönüşü anlamına gelecektir. Komplocu temelde saptırılan Cumhuriyet yeniden demokrasiye demokratik uluslaşmaya açık bir rejime dönüşecektir.

Ya da giderek daha çok İran ve Suriye’ye bağımlı hale gelip Kürtlerle savaşa daha çok ağırlık verecektir. Suriye ve İran Kürtlerle savaşı kendi açılarından tırmandırmayacaktır. Geleneksel politikalarını daha çok uzlaşma yanlısı kılacaklardır. Savaşın ağırlığını Türkiye’nin omuzuna yıkacaklar. Şimdiye kadar olduğu gibi Kürdistan’daki savaşlara daha da artan bir ağırlıkta katılım, Türkiye’yi Afganistan ve Irak’tan farksız, belki de daha beter hale getirecektir…”

Sonuç olarak, uzatılmış bir el var, tokalaşan, alkışlayan…Ama öbür el de arkada silah tutuyor ve savaş istiyor. Kürt sorunu bir bütündür. “Türksüz Kürt, Kürtsüz Türk olmaz” diyen sözün “esas” sahibinin teorik ve pratik gücünü sunması, rolünü oynaması için önü açılmalı.

Kürtler öyle erken havlu atmaz uma uzatılan el temiz değilse, uzatılan ele önce havlu uzatır, temizlensin diye! Bir de şu arkada duran elin de indirilerek diğer elin yanında olmasını ister.

Hasılı el yordamıyla ya geri dönüşü imkânsız bir Ortadoğu savaşı ya da onurdu bir barış bizi beklemekte…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.