Entelektüel görev mi entelektüel ahlaki sorumluluk mu?

İlham BAKIR yazdı —

  • İster iktidar, ister muhalefet ve onun cenahındaki entelektüeller tarafından üretilen bilgiye, yapılan analizlere, dile getirilen görüşlere bakalım nerdeyse tek birinin içerisinde iktidarı yeniden üretmeyen, toplum karşıtı olmayan; bilgiyi doğruluk, erdem, vicdan ve ahlaki sorumluluktan koparmayanı yok.

İçinden geçtiğimiz seçim sürecinin ve ona bağlı gelişmelerin doğru analiz edilebilmesi, doğru ittifakların geliştirilebilmesi, güçlü ve doğru yol ve yöntemlerin uygulanabilmesi için bilgiyi bütünlüklü kullanma; anı tarihsel bağlamıyla derinlikli ilişkilendirmeye ihtiyaç vardır. Bunu yapabilecek olanlar da elbette ki siyasetçilerden ziyade entelijansiyadır. Entelektüel, entelijansiya sözcükleri yeni döneme ait kavramlar olsalar da ilksel topluluklarda da onları takip eden tüm toplumsal yapılarda da tarih boyunca toplumda bilgi üreten, ürettiği bilgiyle toplumun gelişimine ve sorunların çözümüne katkı sunan yani atentelijansiya görevini üstlenen şamanlar, bilge kişiler, filozoflar vardı.

Entelektüel kelimesinin kökeni Latince “intellectus” (anlamak) sözcüğüne dayanır. Yani anlıyoruz ki bilgi üretmenin kaynağı, anlamaktan geçiyor. Anlama, kavrama olmadan bilgi üretmek mümkün değildir. Bugün entelektüel sözcüğü hemen hemen neredeyse akademi ile özdeş kullanılıyor. Adının önünde profesör yazan bu nedenle bilgi ve görüşüne başvurulacak kişi, bilgi otoritesi sayılan yığınla zevatın yazdıkları kitapların, her gün televizyon ekranlarından üzerimize boca ettikleri fikirlerin çok büyük bir bölümünün köyünden çıkmamış, formel bir eğitimden geçmemiş ama üretim içerisinde doğayı, çevresini, toplumu kavramış ve anlamış bir köylünün çok daha aşağısında, sözcük kalabalığından öteye gitmeyen ve anlamayla neredeyse hiç ilişkisi olmayan bilgiler üretip durduğunu görüyoruz. Diğer yandan gerçekten bilgi üretiminin gerçekleştiği yerlerde de üretilen bilginin toplumun sorunlarını çözmekten ziyade iktidarların yönetim gücünü arttırmada, yönetmede karşılaştıkları sorunları çözmede rol oynadığını görüyoruz.

“Entelektüellerin Sorumluluğu” adıyla kitaplaştırılan ve  Michael Albert’ın, çağımızın en önemli muhalif entelektüellerinden Noam Chomsky ile 1993 yılında yaptığı uzun bir söyleşide Chomsky, entelektüelleri, düşünmeye, kavramaya ve bunları diğer insanlara aktarmaya ayırabilecek vakitleri olan insanlar olarak tanımlıyor. Ancak entelektüel olarak adlandırılabilecek insanların çoğunun tekdüze işlerle uğraştıklarını ve bunu yaparken de sadece görevlerini yerine getirdiklerini söylüyor. Yani sadece bilgi ürettiklerini, oysa entelektüellerin ürettikleri bilgiyle ilgili olarak ahlaki sorumluluğu olduğunu dile getiriyor.

İktidarların, entelektüellere olanak sağlamasının nedeni, iktidara ve otoriteye destek sağlayacak bilgileri üretmeleri, insanların dünyayı mevcut otorite ve ayrıcalıkları destekleyecek şekilde kavramalarını sağlamalarıdır. Böylesi bir bilgi üretiminin bırakalım toplum için yarar üretmeyi entelektüelin toplum karşıtlığını ifade eder. Entelektüelin ürettiği bilgi ile ilgili bir ahlaki sorumluğu vardır. Chomsky, “entelektüellerin ahlaki sorumluluğunun; hakikati anlamaya çalışmak, dünyaya ilişkin bir kavrayışa ulaşmak için başkalarıyla birlikte çalışmak, bunu diğer insanlara aktarmaya çalışmak, onların da kavramasına yardım etmek ve yapıcı eylem için zemin oluşturmaktır” der.

İçinden geçtiğimiz sürecin, dünyada ve Türkiye’de entelijansiya bağlamında yaşadığı sorun ve bunalım tam da budur. Toplumsal sorunlara çözüm üretmeyen, ama devleti ve iktidarı mütemadiyen yeniden üreten muazzam bir bilgi üretimi. Entelektüellerin sahip olması gereken özelliklerden biri de cesur olması, otoriteye, egemen olan yaşayış yahut düşünceye itiraz geliştirebilmesidir.

Sadece şu seçim sürecinde ister iktidar ve onun cenahındaki entelektüeller, ister muhalefet ve onun cenahındaki entelektüeller tarafından üretilen bilgiye, yapılan analizlere, dile getirilen görüşlere bakalım nerdeyse tek birinin içerisinde iktidarı yeniden üretmeyen, toplum karşıtı olmayan; bilgiyi doğruluk, erdem, vicdan ve ahlaki sorumluluktan koparmayanı yok. Neredeyse her bağlamda tartışmaktan kaçınamadıkları “Kürt sorunu” gibi çağları aşan bir zamandır süren, bütün Ortadoğu coğrafyası hatta bu coğrafyayı aşan boyutta bir alanda etkisini gösteren, milyonlarca insanın büyük bir zulüm ve haksızlığa maruziyetini içeren sorun ile ilgili ürettikleri bilgi birkaç ezber kırıntısından, hamasi birkaç sözden öteye geçmiyor.

İktidarların hışmına uğramamak yahut çıkarlarından vazgeçmemek için Kürt sorunu ile ilgili entelektüel bilgi üretmemekten kaçınmakla ilgili yaşadıkları körlük, onları toplumsal sorunların hiç biri hakkında bilgi ve çözüm üretmez hale getirmiş, büyük bir ikiyüzlülük iklimini egemen kılmıştır. Çeşitli zamanlardaki çeşitli günahlarını elbette tartışabiliriz, ama en az son on yıldır Kürt sorunu ile ilgili ezberlerin dışına çıkan bilgi üreten ve bunu savunan Cengiz Çandar Ve Hasan Cemal’in milletvekili gösterilmesi ile ilgili Türkiye entelijiyansası ve Türkiye solu içerisinde koparılan kıyameti, yürütülen tartışmaların büyük bir bölümü bu cenahlarda çok uzun süreden beri zuhur etmiş olan bir ikiyüzlülüğün bariz ifadesidir. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.