Erdoğan ve Hitler’in benzerlikleri

Forum Haberleri —

.

.

  • Bugünkü AKP/MHP ortaklığı ülkemizi Hitler benzeri diktatörlüğe/faşizme sürükleyen büyük bir felaketin sinyalidir. Sisteme/düzene yeminli/sadakatlı mevcut siyasi partilerinin günlük şovlarının bu felaketi önlemeyeceği ortadadır. 

ALİ DAĞDEVİREN

Dünyayı kana bulayan katliamcı Hitler’in Başbakan olmasının hemen ardından 27 Şubat 1933’te, Reichstag binasında büyük bir yangın çıkarılır. Ve sorumluluğu komünistlerin, sosyalistlerin üzerine atılır. Bu bahaneyle şu anki Sultan’ı ve Saray’ı koruma fermanı örneği Reichstag Yangın Yasası çıkarılır. Yasayla birlikte hemen dört bin kadar komünist/sosyalist ve birçok da sosyal demokrat ve liberal tutuklanır. Bunlar arasında kanuna göre dokunulmaz-lıkları olan birçok Reichstag üyesi de vardır. Kamyon dolusu Nazi taburu Almanya’nın tüm sokaklarında Hitler’e bağlılık naralarıyla evlere baskın yapar. İnsanlar coplanarak Nazi toplama kamplarına tıkılır, korkunç işkenceler görürler. Komünist, sosyalist, demokrat bir bütün olarak muhalif kesimlerin basınları ile siyasi toplantıları yasaklanır. 

Böylece Naziler seçim öncesi tüm muhalifleri tutuklayıp susturarak diğer kesimlere gözdağı verir. 5 Mart 1933’teki ucube seçimle iktidarı ele geçirirler. 23 Mart 1933’te iç güvenlik(!) yasası gibi “Yetki Kanunu” ile Hitler’e, Saray’a tam/açık diktatörlüğün yolunu açtılar. Anayasa’da değişiklikler yapma yetkisini parlamentonun elinden alarak, bunu Hitler’in siyasi infaz mangası Alman kabinesine devrettiler. Kabinenin çıkaracağı kanunların Hitler’in ataması Başbakan tarafından hazırlanması öngörülüyor ve bu kanunların “Anayasaya aykırı olabilmesi”ni de mümkün kılıyordu. Böylece Hitler iktidarının ikinci ayında “Anayasa’ya aykırı yasa çıkarma” yetkisini kazanıyordu.

Naziler bir yandan muhalifleri sindirirken diğer yandan devlet kurumları içindeki Nazi karşıtlarını da temizleyerek yerlerine taraftarlarını yerleştiriyorlardı. Yargı bunların başında geliyordu. Halkın ve direnenlerin sindirilmesinin sadece askeri ve polisiye baskılarla mümkün olmayacağını düşünerek sözde yargıyı harekete geçiriyordu. 21 Mart 1933’te Özel Mahkemeler (Sondergericht) kuruldu. Görevi siyasi davalara bakmaktı. Temel amacı “Hükümete karşı girişilen/girişilecek gizli saldırıları(!)” yargılamaktı. Mahkeme yargıçları Nazilerin rütbelileriydi. Bunu da tatminkar bulmayan Hitler 24 Nisan 1934’te korkunç Halk Mahkemeleri’ni (Volksgerichtshof) kurdu. Buna göre kararlar ya da hükümler temyiz edilemezdi. Duruşmalar genellikle gizli yapılırdı. Avukat tutma hakkı yok gibiydi. Zaten avukatlar da başına gelecekleri/katledileceklerini bildikleri için davalardan uzak duruyorlardı. Bu mahkemelerin tek görevi Nazi karşıtlarını cezalandırıp muhalefeti sindirmekti.

Hitler ve yardımcısı Goehring’in ceza davalarını yönlendirme hakları vardı. Nazi Almanyasının sözde kanun adamları ise ‘Hitler kanundur’ diyerek bağlılıklarını gösteriyorlardı. Onlara göre Nasyonal Sosyalizm (Sultan) karşısında hukuk bağımsızlığı olamazdı. Tüm kararlar Führer’in (Sultan) istemine göre verilirdi. 

Hitler’in yardımcısı Rudolf Hess ise “Merhametsizlik yetkisi”ne sahipti. Bu yetkiye dayanarak Hess hafif veya az gördüğü cezaları arttırabilirdi. Hess’in bu yetkisine/kıyımına uğrayanlar ya toplama kampına götürülür ya da idam edilirlerdi. Birçok insanın infazı Gestapo’ya havale edilirdi. Niemöller davası gibi. Niemöller de Nazilerce katledilen Klausener gibi bir rahipti ve “Naziler komünistleri getirdiğinde sustum. Çünkü ben komünist değildim. Sendikacıları götürdüklerinde sustum. Ben sendikacı değildim.

Sosyalistleri içeri aldıklarında sesimi çıkarmadım. Ben sosyalist değildim. Yahudileri tutukladıklarında sustum çünkü ben Yahudi değildim. Beni götürdüklerinde, geride artık karşı çıkabilecek kimse kalmamıştı” diyerek feryat edendir! Ve onun bu son pişmanlığı/feryadı özelde ülkenin, genelde dünyanın sürüklendiği felaketi önleyemedi. Zira iş işten geçmiş, faşizme geçit vermeyecek demokrasi güçleri/yanlıları ağır darbelenmişti.

Bugünkü AKP/MHP ortaklığı ülkemizi Hitler benzeri diktatörlüğe/faşizme sürükleyen büyük bir felaketin sinyalidir. Sisteme/düzene yeminli/sadakatlı mevcut siyasi partilerinin günlük şovlarının bu felaketi önlemeyeceği ortadadır. Bu yönüyle rahip Niemöller’in söylemiyle; bu gidişatı tehlikeyle karşı karşıya olan halklara, haklara, inançlara, kimliklere, özgürlüklere, farklılıklara tarihsel bir uyarıdır.

Saray, sandık hileleriyle birlikte hazır olda bekleyen emirerleri kiralıklarla ve cebindeki örtülü paralarla saltanatına hizmet edecek ağır felaketler estirebilir. Ülkenin dört bir yanına beklenmedik tabutlar göndererek halklar arası düşmanlığı körükleyebilir.
Gün diriliş/direniş günüdür! Diktatörlüğe isyanı olanlar alanlara/salonlara koşarak demokratik tepkilerini/öfkelerini ortaya koyarak tarihe şanlı bir destan yazmalıdır! 

Zalimin zulmüne soracak hesabı olanlar el ele, omuz omuza, yürek yüreğe vermeli Sultan’ın hileli seçim oyunlarını  yerle bir ederek tahtını sarsmalıdır! Zira yeryüzünde hiçbir faşist diktatör Saray saltanatını gönüllü terketmemiştir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.