Estetize edilmiş siyaset

Selim FERAT yazdı —

  • Mücadele dünyasında “Her şey olabilir“ hikayesini hepimiz biliyoruz. Günün birinde yolunu ayırarak, başka dünyalara yol alanları tanıyanlar, bu akan mücadele ırmağındaki hareketliliğin hikayesini de iyi tanıyorlar.

Toplumsal devinimlerden kaçanların sığındıkları limanlardan biri de “örtülü diplomasi“dir.
Basına sızan, doğruluğuna şüphe ile bakılması gereken gelişmelerden biri de, HEDEP ile, basın dünyasına kapalı yapılan görüşmeler.
HEDEP’ten destek isteniyormuş.
Ve yeniden aktifleştirilen HEDEP:
Siyasi tutukluların serbest bırakılmasını;
Kayyum uygulamalarının son bulmasını;
Öcalan’a tecridin kaldırılmasını şart koşuyormuş.
Önceden tahmini zor olmayan bir hipotez:
29 Ekim, bu dönemde Türk egemenlerinin “imtihan“dan geçecekleri önemli bir tarih olacak.
Elde tam olarak ne olacağıyla ilgili bilgiler olmamasına rağmen, mutlaka bir şeyler olacak.
Bilinen:
Kendi gölgesinden korkan bir adam, kartını kamuoyuna açık oynamayacaktı.
Ancak Kurdistan endeksli dünyadaki gelişmeler umuda dair estetize edilmiş siyasi gelişmeler müjdeliyor.
HEDEP isminde saklı duran halklar deyiminin, günün birinde Kuzey Kurdistan’da oluşacak “Bakur Halkları Parlamentosu“na ters olmadığını not ederek, müjdesel gelişmelere değinmek istiyorum:
Kurdistan cephesinde siyasette uçurum oluşturmak isteyen erk, Selahattin Demirtaş’ın: “Mücadeleyi cezaevinden her yoldaşım gibi dirençle sürdürürken, aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum” sözlerini, bölme politikasının eseri olarak yorumlamakta yanılmıştı.
Ben ise bu cümleleri, emek cephesinde, basına yansımayan, adına “emek denkleştirmesi“ diyebileceğim bir seleksiyon sonucu söylenmiş sözler olarak algılamıştım.
Basında, emek cevherinden uzak spekülasyonlar da şaşırtıcı değildi.
Selahattin Demirtaş‘ın, onyılların mücadelesinin aktığı ırmakta tesadüfen yüzmediğini idrak etmeyenlerin çok laf edecekleri, tanıdığımız o hikayenin bir devamıydı.
Mücadele dünyasında “Her şey olabilir“ hikayesini hepimiz biliyoruz.
Günün birinde yolunu ayırarak, başka dünyalara yol alanları tanıyanlar, bu akan mücadele ırmağındaki hareketliliğin hikayesini de iyi tanıyorlar.
Burada örnek bir yol ayrımına işaret etmek istiyor ve:
Ayhan Bilgen ve Altan Tan’ı mücadelesinin gölgesinde boynu bükük, beli kırılmışlar olarak geride bırakıyorum. 
Ve aylar geçtikten sonra, son kongrede HEDEP Eş Genel Başkanı seçilen Tülay Hatimoğulları somut bir mücadele adımını not etti:
“TSK bütün güçlerini derhal Rojava ve Irak topraklarından geri çekmelidir!“
Ve sonrasında:
“Cezaevlerinde tutulan Gültan Kışanak’a, Sebahat Tuncel’e, Ayla Akat’a, Figen Yüksekdağ’a, Leyla Güven’e, Selahattin Demirtaş’a ve bütün tutsak yoldaşlarımıza selam olsun!“ dedi.
Selahattin Demirtaş’ın, emek dünyasındaki bir denkleştirme ve seleksiyondan sonra, HEDEP tarafından isimsiz binlercesine ek olarak adı konan altı ”siyasi rehin“den biri olarak selamlanması, estetize edilmiş siyasetin adımlarından biri.
HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan‘ın:
“Rojava’nın statüsü resmi olarak tanınmalıdır! Bu statü ilk olarak Türkiye tarafından tanınmalıdır!“ dayatması, geleceğin mücadelesinin ana hatlarından biri.
Ve, Hatimoğulları’nın  “Selahattin Başkan“ olarak hitap ettiği Demirtaş’a dair estetize edilmiş siyaset, mücadele hikayesinin devam edeceğine işaret ediyor.
Mücadele aktörleri değişebilir; aktörlerin yeni bir tecrübeyle yola devam edecekleri, bu durumda yeni olmasa da, kutlu bir haber…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.