Heykellerin yıkılacağı gün
Selim FERAT yazdı —
- Kendisini aşan Kürtler, sadece kendileri hakkında değil, diğerleri hakkında da sessizliği bozdular. Türkiye’nin egemenliği, onların teorisinde doğru olabilir ama pratikte geçerli değil; ne yaparlarsa yapsınlar heykellerin yıkılacağı günü engelleyemeyecekler!
Kurdistan’daki belediye yönetimlerinin, kendilerinin olmayan "Atatürk“ün;
Kendilerine yabancı İstiklal Marşının;
İşgal sembolü bir bayrağın;
Ve giderek daha çok saldırganlaşan bir Türk Reisi’nin sembollerinin yükünden kurtulma girişimlerini gecikmiş, ancak işin doğasına uygun buluyorum.
Mustafa Kemal ile Erdoğan posterleri DEM Belediyelerinden temizlenmeseydi, bu Kurdistan’ın doğasına aykırı olurdu.
Diyarbekir’de İskenderpaşa Mahallesi;
Kazım Karabekir Caddesi;
Gazi Caddesi (eski adıyla Mustafa Kemal Caddesi);
Ziya Gökalp Sokağı;
İnönü Bulvarı;
Yavuz Selim Ortaokulu;
Zübeyde Hanım Anaokulu;
Atatürk Stadyumu;
Fatih Mahallesi var.
Önemlisi, bir de Şeyh Sait Meydanı’na dikili, iki çocuklu bir de Atatürk heykeli dikmişler.
Askeri ve siyasi ablukanın sonuçları bunlar…
Bırakın Güney Kurdistan’ı, Irak’ta bile, ilk "kurtuluş“ görüntülerinde, yıkılanlar Saddam heykelleriydi.
2007 yılında Hewler, Süleymaniye ve Halepçe’de, ne Saddam ne de Irak’tan kalan bir sembole rastlamamıştım.
Bu sembollerin yerini daha çok Kurdistan bayrağı almıştı.
Batı Almanya, Almanya Demokratik Cumhuriyeti’nden devraldığı kentlerdeki Karl-Marx-Straße; Rosa-Luxemburg-Straße; Friedrich-Engels-Straße; Ernst-Tälmann-Straße; Karl-Marx-Allee vd. isimleri değiştirmedi. Değiştirme girişimleri, yerel belediyeler tarafından reddedildi.
Kemalist devlet, işgal dönemi sona erdikten, 40lı yıllardan sonra, Kuzey Kurdistan’daki tüm yerleşim yerlerinin isimlerini Türkçeleştirdi.
Gelinen noktada:
Mustafa Kemal Kurdistan’da "mutlak red“ politikasının mimarıydı.
Böyle olunca da, bir beton yığınına dönüşen, tehdit edici sembollerin başında gelen Mustafa Kemal isminden kurtulacak bir Kurdistan hayal etmek meşru bir amaç.
Recep Tayyip Erdoğan ismi, Mustafa Kemal’in mutlak red teorisinin post modern saldırgan pratiğidir.
Topluma "Kötülüğün Sıradanlığı“nı dikte ettiren Erdoğan rejiminin kadroları, siyasi ahlak ölçülerini deforme ederek, Reis‘lerinin çakalca hamlelerine biat eden bir suçlular kümesine dönüştü.
Kurdistan’da yerel yönetimlerin çoğunluğunun DEM’e geçmesi:
Kızgınlığı arttırdı;
Halkın oylarıyla seçilen Kurdistan’daki temsilcilere karşı, saygısız ve orantısız şiddetin gündemleşeceğinin sinyalleri belirmeye başladı;
Çirkin çehre, daha da sevimsizleşti;
Görünen; müthiş kaybedeni, silah zoruyla süper kazanana dönüştürecekler.
Son günlerde DEM’in, provokasyon ve belediyelere karşı yürütülen operasyonlara karşı:
"Türkiye’de artık bayrak, ulusal marş gibi sembollerin ve değerlerin istismarına dayanarak siyaset yapma dönemi miadını doldurmuştur“ açıklaması, yeni bir siyaset dönemine geçişin ilk sinyallerini veriyor.
İmmanuel Kant’ın 300 yıl önceki "kendimiz hakkında sessiziz“ belirlemesine dayanarak not düşüyorum: Kendisini aşan Kürtler, sadece kendileri hakkında değil, diğerleri hakkında da sessizliği bozdular; bunun son örneğini Van’daki direnişte gösterdiler.
Türkiye’nin egemenliği, onların teorisinde doğru olabilir ama pratikte geçerli değil;
Ne yaparlarsa yapsınlar; heykellerin yıkılacağı günü engelleyemeyecekler!