Nöbeti devralan kadınlar

Selim FERAT yazdı —

  • "Kadın, yaşam ve özgürlüktür“; "Erkekliğin krizi“; "Jin, Jiyan, Azadî“; "Kadın isyanıyla özgürlüğe“ başlıkları, Yeni Özgür Politika Gazetesi‘nin geçen haftaki sayılarından aktardığım sadece birkaç başlık

8 Mart ve söz kadınlarda.

Kadın Savunma Birlikleri,YPJ (Yekîneyên Parastina Jin) için 8 Mart’ın özeti:

“Tek bir kadının örgütsüz kaldığı yerde kadınlar şiddete, tecavüze, baskıya ve sömürüye maruz kalmaya devam edecek.”

Devrim odaklarından birinden dünya kadınlarına verilen bu sinyal, kadınların kapsamlı insani özgürleşme sorumluluğunu devraldıkları anlamına geliyor.

Ekim devrimi, dünya çapında bir özgürleştirme hareketiydi ve bu devrimin öncülüğünü erkekler üstlenmişti.

Neden?

"Zaman öyleydi“ neden olarak kabul edilse de, bu bir yanlışa işaret edebilir.

"Kadınlar o zamandan ders çıkararak şimdilere geldi“ tezi bana daha yakın.

"Erkekler Ekim Devrimi’nden sonraki tarihi berbat ettiler“ hipotezi, daha da sempatik.

Sadece bir sonuç:

Lenin’in mumyalı naaşının saklı olduğu yer, deyimin gerçek anlamıyla sadece bir müze.

Bu trajik manzara, dünyadaki sosyalistleri "düşünce krizi“ eşiğine getirmişti.

Teoride cevap arayan sosyalist hareket, hiç de tesadüf olmayan dahiyane bir adres buldu: Kadın!

"Kadın, yaşam ve özgürlüktür“; "Erkekliğin krizi“; "Jin, Jiyan, Azadî“; "Kadın isyanıyla özgürlüğe“ başlıkları, Yeni Özgür Politika Gazetesi‘nin geçen haftaki sayılarından aktardığım sadece birkaç başlık.

Bunları, "erkek öncülüklü devrimlere“ alternatif bir çıkış olarak aktarıyorum.

Son yüzyılda sosyal devrimlere çoğunlukla öncülük eden erkeklerin çarkı bir yerde iflas etti.

Bundandır, kadınların nöbeti devralmalarındaki tarihi zorunluluk.

Kadın odaklı devrimin merkezlerinden biri olan Kurdistan’a dönüyorum:

Sosyal yaşamı erkeklerle paylaşma zorunda kalan Kürt kadınının ortak paydası:

"Halkın kadını“ oluyor.

Dengbêjlerin dilinden: "Annemiz, kadınımız, kızımız, yavuklumuz ve sevgilimiz“.

Bu betimlemelerin toplamı erkek tarifidir ve aslına tercüme edersek, erkeklerin kadın kimliğine layık gördüğü tanıtım "halkın kadını“ kavramıdır.

Rosa Luxemburg’a göre Kurdistan’da kadın çoğunlukla hala, "Halkın kadını genellikle kültür de dahil olmak üzere büyük toplumsal üretim atölyesinden ayrı tutuluyor ve yoksul bir aile varlığının ev içi sınırlarıyla sınırlı kalıyor“.

Bu tanımlama, Kurdistanlı kadınların çoğunluğunun sosyal yaşam koşullarına denk düşüyor.

"Yalnızca kapitalizm onları aileden kopardı ve toplumsal üretimin boyunduruğuna soktu, onları başkalarının tarlalarına, atölyelere, binalara, ofislere, fabrikalara ve mağazalara sürükledi“ (R. Luxemburg) tesbiti, Kurdistan’ın büyük kentlerinde yaşayan ya da komşu ülkelerin büyük kentlerine taşınan kadınların yaşamını görüntülüyor.

Nöbeti devralan kadınlara dönüyorum:

Rojava’daki kadınlar, kendilerini geçmişteki kadın mücadelesinin devamı olarak görüyorlar: "Büyük fedakarlıklar yapan kadınların bize bıraktığı ve günümüze kadar devam eden tarihi bir mirastır. Clara Zetkin, Rosa Luxemburg, Alexandra Kollantai, Leyla Qasim, Sakine Cansız, Şirin Elemhuli, Mina Keshwar, Berta Caceres ve Marielle Franco ile birlikte özgürlük mücadelesinde canlarını veren tüm kadınları anıyoruz“.

Fatma Adır yazmış: "Kürt kadını, Kurdistan doğasının keskinliği, sertliği, erkek egemen anlayışı ve Türk devletinin özel savaş ordusuyla çarpışarak şekillendi, irade kazandı ve öz güven sağladı."

Kadınların devraldığı devrim projesinin, kolektif değişim perspektiflerine bağlı olduğunun bilincindeyim.

Yedeğine erkekleri alan, kadın önderlikli bir dönüşümün, sosyal dünyaya başka bir yön verecek sürprizlerle dolu bir gelişme olacağının da farkındayım.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.