Faşizmin ‘feminizm' hamlesi!

Elif KAYA yazdı —

  • Faşizm, vicdanın kaldırmadığı düzeyde trajik, aklın almakta zorlandığı kadar komik uygulamalardan oluşur. Charlie Chaplin'in filmlerinde bu çarpıcı şekilde dile gelir. Yaşananların gerçek mi, şaka mı olduğu birbirine karışır. İnsan ağlayacağı yerde gülesi, gülmesi gereken yerde ağlayası gelir...

Elif KAYA

Ayanın beyan edilmesinin lüzumu yok, adamın biri, günün birinde vahiy inmişcesine, yıllarca mücadele ve büyük bedeller ödenerek yapılan sözleşmeyi bir günde rafa kaldırabilir. Uluslararası bir sözleşmeden çekiliyorum, deyip, tek bir itiraza mahal bırakmadan; rutini istisna, istisnayı rutin yapabilir. Faşizm böyle bir şey, hem şaşırtır, hem şaşmamak gerektiğini öğretir... Yaptığıyla yetinmez, hep daha fazla itaat ve biat ister. Bunun için aile ilişkilerinden, kaç çocuğun yapılmasına, kadına uygulanan şiddetten, kaç yaşında ve nasıl evleneceğine kadar her şeyin politikasını belirler. O muktedir ve kadir olandır. Söylediği her söze toplum biat etmeli, varlığının ayrılmaz bir parçasıymış gibi savunuculuğa girişmeli. Biat etmeyen, öngörülenin ötesinde söz söyleyenin vay haline! Ölümden, hapse, teşhirden, tecride uzanan yaptırımlara göğüs germesi gerekir.
İstanbul Sözleşmesine dair yaşanan gelişmeleri şöyle bir hatırlayalım. Suya daldırılan ve yavaş yavaş ısınmaya bırakılan kurbağa misali kamuoyu öncelikle sözleşmenin kaldırılacağı fikrine alıştırılmaya çalışıldı. Kadınlardan gelen tepki üzerine konu gündemden düşürülüp, bir dönem soğumaya bırakıldı. Ama bir bütün vazgeçilmedi. Bu süre zarfında boş durulmadı. Tepki verenler tespit edilip, etkisizleştirmeye çalışıldı. AKP iktidarı çevresinden KADEM bile bu tepkilerden nasibini almaktan kurtulamadı. Abdurahman Dilipak'ın küfür ve tehdit içeren köşe yazısıyla KADEM'e ve 'yeşil sermaye' çevresinde bulunanlara hadleri bildirilip, konuya sessiz kalmaları istendi. Başarılı oldu da denilebilir. O günden sonra bu çevrelerden cılızda olsa tek bir ses çıkmadı...
Bu beklenen bir sondu. Faşizmin gölgesine sığınıp, onunla çelişmeden varlık göstermek mümkün değil. Hele ki kadın sözkonusu olduğunda faşizm mutlak itaat ve biat ister.
İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasının hemen akabinde 4 Nisan tarihinde 'Türkiye Feminizm Hareketi' adına bir manifesto yayınlandı. Feminizmi salt bir kavrama sıkıştıran, tarihsel bağlamından, mücadele geleneğinden koparıp, içeriğinden boşaltan bir metindi.
İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasının hemen akabinde "feminist manifesto" adına ulusal birliği- beraberliği yere göğe sığdırmayan, çağdaşlaşmadan dem vuran ama kadın kırımına tek bir cümle dahi yer vermeyen bir metin neden yayınlandı? Mantık, duygu ve söylemi erkek aklından izler taşıyan böyle bir manifestoya neden ihtiyacı duyuldu?
Kadınların geliştirdiği özgürlük mücadelesi dünya genelinde egemen sistemleri köklü değişime zorluyor. Toplumsal sorunların ana kaynağını oluşturan kadın ve erkek arasındaki tarihsel çelişki ortadan kaldırılmadan hiç bir soruna çözüm bulmak mümkün değil. Kadın özgürlük mücadelesi herşeyden önce ataerkil sistemin zirvesi olan faşist politikaları terk etmeyi gerektiriyor. Faşizm kendini, yaşatmak, kadın mücadelesinin etkisini sınırlandırmak için farklı maskelere bürünüyor. Mücadele eden kadınları cadı avlarını aratmayan operasyonlarla bertaraf etmeye çalışırken diğer taraftan kendine göre bir kadın ve feminizm tanıma soyunuyor.
Ne tesadüftür ki Türkiye Feminizm Hareketi manifestosu yayınlandıktan bir gün sonra Rosa Kadın Derneği basılıp, 22 kadın üyesi gözaltına aldı. Yaşamın rutini gibi bu operasyonlara da sessiz kalındı.
Evet, kadın mücadelesi etkileyici ve cezbedici! AKP faşizmi de bunun farkında. Ancak burada gözardı edilen şey, kadın mücadelesinin salt söylemle ilgili olmayıp, söylemin eylemle ve özgür yaşamı inşa etme düzeyiyle ilintili olduğu gerçeğidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.