‘Ferman Yezid'inse meydan Hüseyin'indir’

Dosya Haberleri —

.

.

  • AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Cemevi ziyareti algı siyasetidir. Biliyoruz ki bu ziyaretler bir algı oluşturma çalışmasıdır, bir toplumsal mühendislik projesidir. Toplumsal etik ve de demokratik siyasetin bir gereği olarak değildir.

Türkiye'de egemen olan ulus-devlet aklı sosyo-politik kültür içerisinde bugüne kadar devam ettirdiği siyaset anlayışında toplumu dikey olarak bölen hakim millet anlayışıdır. Bu anlayış dönem dönem bazı hukuki metinlerde eleştirilse yada kaldırılmaya çalışılsa da yerleşmiş, adeta genetikleşmiş bir devlet aklıdır. Osmanlılarda Müslüman olmayan topluluklar millet-i mahkume (hükmedilen millet) kavramları ile tanımlanırken, Cumhuriyet modernitesinin zihin yapısını oluşturan ulus-devlet modeli ise Türk-Sünni-Hanefi sistemi dışında kalan bütün kesimleri kapsadı. 1924 Anayasası ile resmileşen yeni devletin yeni din anlayışı; tekçi bir zihniyet ile kültürel çeşitliliğin yok edilmesi yoluna gidildi. Resmi ideoloji - kurucu akıl, belirlediği blok dışındaki farklılıkların, kültürel değerlerini, istemelerini görmezden gelerek bu değerleri savunanlara yönelik her türlü baskı mekanizması sürekli hazır halde tutuldu. Kendini çoğunluk olarak tanımlayan, ezel-ebet olduğunu söyleyen, her şeyi kendisi ile başlatan, yeni ulus-devlet zihniyeti bütün farklılıkları asimile etme, kontrol ve denetim altına alma siyasetini "milli siyaset" olarak tanımlamıştır. 

 

Türklük ve Müslümanlık sözleşmesi

Başka bir ifade ile resmi ideolojinin şifresi "Türk, Türkçe konuşan Sünni-Hanefi’’ şeklinde formülize edilmiştir. Bu formülün dışında kalan topluluklar "öteki" kategorisinde yer alırlardı. Hakim millet bloku içinde bulunan vatandaşlar ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel olarak avantajlı durumda olup, devlet çarkında çeşitli kademelere gelebilirlerdi. Ayrıca orijin olarak farklı olsalar da egemen kimliğin savunucusu olur, bunu ispatlarlarsa, gereken davranış biçimlerini gösterirlerse yine avantajlı duruma gelirler. Muteber vatandaşın ana ilkesi veya hakim millet anlayışı 1924 Anayasası ile Türklük ve Müslümanlık sözleşmesi şeklinde yasal hale gelerek kimlik kazanmıştır. Hakim millet anlayışı farklı etnik, inanç, kültürel kimliklerin, taleplerin tahakküm aracı haline gelmiştir. Çerçevesi çizilen şifrenin dışında kalan çeşitlilik şartlı bir şekilde biyolojik varlığını devam ettire bilirdi. Yeni Cumhuriyetin resmi anlayışında vatandaşlık tanımı devletin kendilerinde bekleneni yapmalarıyla orantılıydı. Çokluğu oluşturan farklı kimliklerin vatandaşlığı söylem boyutunu aşmıyordu, sayfaların arasında gizliydi. 

Farklılıkların kendilerine ait hakikatlerini yaşamalarını istemeleri, kimlik ve kültürlerini korumalarına yönelik talepleri saldırılarla karşılanmış bunun sonucu olarak toplum sürekli hakikat ve özgürlük arayışını, toplumsal ve kültürel direniş damarını canlı tutmuştur. Nahak anlayışlara karşı Kültürel damarı, varoluş aklı devamlı devriye halinde olmuştur.

Hüseynî duruş başkaldırıdır

Dersim, Maraş, Sivas, Çorum, Gazi katliamları bu varoluş damarının devriyesidir. Bu Muharrem ayında kaynaklı olarak Emevi İslam anlayışına, kapital İslam anlayışına karşı Kerbela'da Hz. Hüseyin tarafından gösterilen direnişi de bu çerçevede tanımlamak yerinde olur. "Ferman Yezid'inse meydan Hüseyin'indir" söylemi tekçi zihniyete karşı bir varoluş direnişidir. "Hüseynî duruş" söylemi bir kimliği ifade eder. Kimlik bir kültürü ifade eder. Hüseynî duruş bir kültürdür. Emevi İslam anlayışının, kapital İslam’ın soykırımına karşı ikrarlı canlarla beraber bir baş kaldırıdır. 

Saldırılar bir zihni temsil ediyor

Alevilere yönelik son dönemlerdeki saldırılar, özellikle Muharrem ayında Alevi kurumlarına, yapılan saldırılar kendini bilmez meczupların saldırıları değildir. Alevilere yönelik saldırıları kişi tek başına da yapsa bile gelinen aşamada o kişi bir zihni temsil ediyor, örgütlü bir kurum olarak görmek gerekiyor. Yönetememe krizinin derinleştiği dönemlerde benzer saldırıların olması tesadüfi değildir. Hele hele Ankara'da eş zamanlı olarak Alevi kurumlarına aynı kişi tarafında saldırı yapılması, saldırıyı yapanın hemen yakalanması işin içinde planlı, programlı, stratejik bir aklın olduğu anlamına gelir. Birçok yerle etkileşim içinde olan, belirlenen amaca uygun bir saldırı. Aleviler birlik olarak bu aklı açığa çıkarmalı, ifşa etmelidir. Bu saldırı aynı zamanda şu anlama da geliyor. Kutsal günlerinizde, kutsal mekanlarınıza bir tek kişi ile saldıra biliriz. Hala ötekisiniz. Kriz ve kaos halinin yoğun yaşandığı şu günlerde demokratik siyasetin öznesi olmayın, resmi ideolojinin dışına çıkmayın, ya cumhur ittifakı yada millet ittifakı çemberinde durunuz. Yoksa en kutsalınıza yönelmek zor değildir, şeklindeki bir tehdit. 

Alevi kurumlara ziyaret!

AKP ilk dönemlerinde "Alevi Açılımı" adı altında eşitlik temelinde bir hukuk inşa edeceğini söylemesine rağmen, hakim millet anlayışı hala egemen düşünce olarak durmaktadır. Kurucu akıl stratejik bir akıldır ve her dönem kısmi revizeler olsa da esas zihin kodları daim ve kaimdir. Cumhurbaşkanı ve devlet erkanı Alevi kurumlarını ziyaret edebilirler. Bizim dergahlarımızın kapıları çok yüksek olmaz, o kapıdan giren canlarımız hak meydanında kendilerine yer bulurlar. O kapıdan giren her can kendisinden önce girene karşı eğilerek niyaz olur, Dar-Didar olur, arınır, Pir u pak olur, arılanmış canlara karşı başını eğerek içeri girilir. Kapının eşiği toprağı, yeri; üst kısmı ise göğü temsil eder. Kapının sağı ve solundaki sütunlar, direkler yer ile gök arasındaki ikrarlı, dengeyi ifade eder. Ayrıca o mekan hak meydanı olduğu için hakkı özünde bulur, Hakka karşı Dara durur niyaz olur. Her Alevi canımız kendine, topluma ve kainatla, doğa ile ikrarlaşır, yar olur. Zihinsel ve ruhsal olarak arınır. Eğer Cumhurbaşkanı ve diğer yetkililer geçmişte Alevilerle ilgili söyledikleri bütün nahak söylemlerinden vazgeçer, bunu cümle canın huzurunda söylerlerse, bu yol kendilerinde şifa olur. "Cemevi çümbüş evidir" söylemiyle yüzleşerek başlangıç yapılabilinir. Ama Alevilerin yaşadıklarından çok şey öğrenmeleri gerekiyor artık. Biliyoruz ki bu ziyaretler bir algı oluşturma çalışmasıdır, bir toplumsal mühendislik projesidir. Toplumsal etik ve de demokratik siyasetin bir gereği olarak değildir. 

'İftar açma törenleri' yoktur

İllerde valilerin, mülki idare amirlerinin Alevi kurum yöneticilerini birkaç defa aramaları, "iftar törenine" katılıp katılmadıklarını defalarca sormaları aynı zamanda bir mobing olarak düşünülmelidir. Bununla beraber Alevi kurumlarına yönelik kriminalize bir çalışmada yapılıyor. İftar açma törenine katılanlar ile katılmayanlar. Bizden yana olanlar olmayanlar şeklinde. Ayrıca içten bir tartışma ve ayrışmaya ortam hazırlamak durumuna da yol açabilir. Bu tarz bir yaklaşım insan hakları ihlalidir. Yetkisini vatandaşa karşı baskı unsuru olarak kullanma anlamına gelir. Kaldı ki, Alevi inancında özel olarak düzenlenmiş "iftar açma törenleri" yoktur. Şu da bir gerçektir ki, devlet aklı Alevilere yönelik siyasette başarılı olamamıştır. Yasal olarak kabul etmeyen kurumlara gitmek zorunda kalmaları çokta güçlü oldukları anlamına gelmiyor. 

Stratejik bir akıl...

Seçimlere az bir zaman kalırken, hem baskıların olması, hem de Cumhurbaşkanı ve mülki amirlerin Alevi kurumlarını ziyaret etmesi, "iftar açma törenlerine" katılmaları, Alevi "Dede"lerinin Kerbela’ya götürülme planı, Alevi gençlerinin Hacı Bektaş Veli Dergahı'na götürülmesi stratejik bir akıldır. Son 20 yıldır Alevilere yönelik ciddi raporlar hazırlandı. 20 yıldır bazı kurum yöneticileri, elit kesim, iş insanları ile ilgili son derece güçlü çalışmalar yapıldı. Tıpkı Dersim katliamı öncesi raporları gibi. Bu süreçte bahsedilen sınıfa imtiyazlar da verildi.  Orta yolcu kurumsal yapı güçlendi. Şimdi karşılığı bekleniyor. Bu üstten, elit kesimlerle ilişkilenme tarzı Alevi tabanında ciddi bir rahatsızlığa yol açmıştır, bu durum biliniyor. Bu rahatsızlığı kontrol etmek için, umut pompalanması yapılıyor. Neredeyse her ailede, her kişide bir beklenti yaratılmıştır. Bu stratejik aklın karşılık bulması için Alevilerin demokratik siyasetten uzak tutulması, tarihi bir görev olarak biliniyor. Özellikle Alevileri siyasette HDP merkezli Demokrasi Bloku'nun dışında tutma milli bir akıl olarak kabul edilmiş, konsensüs sağlanmıştır. 

Aleviler ve Kürtler

Özellikle son dönemlerde AKP ile devam ettirilen devlet bütçesinde dini kurumlara büyük payların ayrılması, dini okulların, kurumların, vakıfların artması hakim millet anlayışının yasalarında kaynaklıdır. Başka bir önemli mevzu ise, "Türk ve Müslüman" olmayan toplumların doğuştan kaynaklı olan anayasal, demokratik haklarının önünü kesmek için kullanıldı. Özellikle din olgusu ve dini kurumlar başta Aleviler ve Kürtler olmak üzere demokratik taleplerinin istenmesi bu istemlerin demokratik siyasetle görünür kılmalarının önünde dalga kıran görevi gördü. Söz konusu hakim anlayış olunca iktidar partileri ve muhalefet el ele vermektedir. 

Milliyetçilik, dincilik... 

Aslında son 30 yıla bakıldığında egemen akıl Kürtlerin demokratik siyasetteki yerine göre Aleviliği ve Alevi kurumsallığını konumlandırıyor. 90'lı dönemlerde emek, barış, demokrasi ve insan hakları mücadelesi ile ilgili dernek ve kurumların açılması çok zor iken Alevi-Bektaşi kültürü ile ilgili çeşitli isimlerle derneklerin habire açılması son derece manidardır. Özellikle Sivas-Madımak katliamından sonra Alevilerin dernek hattını kurtuluş olarak görmesi bir stratejik aklın ürünü olarak görmek gerekiyor. Günümüzde ise benzer bir durum söz konusudur. 3. Dünya Savaşı’nın yaşandığı, Lozan'ın güncellenmesi tartışmalarının yapıldığı, Neo-Osmanlıcılığın yaşam bulmaya çalıştığı, küresel çatışmaların yaşandığı, Yezidliğin küreselleştiği, NATO'nun yeni strateji belgesinin oluşturulduğu, "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti" söylemlerinin dillendirildiği, gıdanın, özellikle bakliyatın stratejik bir silah durumuna geldiği, demografik yapıların hızla değiştiği, milliyetçilik, dincilik ve cinsiyetçiliğin toplumlara yaptığı zihniyet saldırısı durumu ile karşı karşıya olan bir dünya gerçekliği. 

Alevilerin tavrı belirleyici olacak

Bütün bu yaşananların Türkiye'de yaratacağı etkiler. Seçimlerin yaklaşması ile beraber Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı'nın kaderi, bu iki oluşum arasında bir değişiklik olmazsa, HDP’nin başını çektiği demokratik siyaset bloku kimi desteklese o seçilecek yani seçimin kaderi 3. bloka bağlıdır. Bu kutuplaşmada Alevilerin tavrı da belirleyici olacaktır. Bu seçim döneminde Alevilerle ilişkinin şekli, niteliği, yöntemi demokratik siyaset blokundan bağımsız değildir. 3. bloksuz iktidara gelmeyeceklerini biliyorlar bu durumda Alevilere yöneliyorlar. Hemen hemen bütün partilerin, mülki amirlerin, Cumhurbaşkanının Alevi kurumlarını ziyaret etmesinin altında yatan nedenlerden birisi de bu gerçekliktir.

Alevilerin örgütlülüğü

Seçimlerin yaklaşması ile beraber kaos ortamının derinleşmesi ile beraber Alevi toplumu konsolide edilmeye çalışılıyor. Alevi menşeili kurumların olması Alevilerin çok örgütlü oldukları anlamına gelmez. Bu alan çok iyi biliniyor. Sistem son 20 yılda bu alandaki birikimi, yaşananları, ayrışmayı çok iyi okuyor. Alevi toplumunun dernek hattı üzerinde demokratik siyaset kültürünü, bu kültürün dilini, kiminle yol yürüyecekleri, içeriği, tarzı, kapsama alanı ile ilgili net bir pragmatiği olmadığını, dağınık durduğunu biliyorlar. Ama bütün bunlara rağmen Alevi toplumunda kültürel direniş damarı güçlüdür. 

'Karşıt Alevilik' oluşturuluyor

Cumhuriyetin 2. yüzyılına girerken resmi ideoloji de kendisini yenileme, oluşturma, yeniden inşa etme durumuna gidecektir. Demokratik, laik, ilerici, çağdaş, modernist söylemlerle, modern Türk-İslam Aleviliği ve bu zihniyetin kadrolarını oluşturma durumu söz konusu olabilir. Bu durum Alevilerde büyük beklentiye yol açmıştır. Bu beklenti emek, barış, demokrasi ve insan hakları mücadelesi veren, ezilen, demokratik siyasetin öznesi olan Alevilerin beklentisi değildir. Daha çok üst, elit bürokratik bir sınıfın beklentisidir. Bu beklenti ile taban kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Vali, kaymakam, emniyet müdürü, paşa, bakan vs. beklentisi. Kaldı ki, tabanı var olana ikna etmek için, Aleviliği resmileştirmek için bu makamlar verile bilinir. Başka bir ifade ile bir "karşıt Alevilik" oluşturuluyor. Aslında egemen siyaset dincilik, milliyetçilik, cinsiyetçilik adına manevi bir boşluk yaşamaktadır. Cumhuriyetin 2. yüzyılına girerken "Modern Türk İslam Aleviliği" adına Karşıt Aleviliği esas alan anlayıştan yeni görevlendirmelerle bu manevi boşluk, yıpranma aşılmaya çalışılıyor, yeni bir kan arayışı diye düşünüyorum. Rıza toplumu zihniyeti ile yaşayan, demokratik toplumun komün değerlerini günümüze taşıyan, devriye eden Alevi sürekleri cemevleri üzerinden kontrole alınma çalışmaları esas alınmıştır. Kontrol ve denetim altına Alınan bir Aleviliğin hangi parti yada kurumlar tarafından yapıldığının bir önemi yoktur, burada esas olan toplumun zihninin fetih edilmesi, finans kapitalin denetimine verilmesidir. 

Asıl olan özgür yaşamda ısrardır

"İnsana kimliğini veren, sahip olduğu kültürdür. Kimliğini yitiren insan, onu var eden kültürünü de yitirir." An itibariyle Alevi süreklerine yönelik uzun sürece yayılmış, planlı bir asimilasyon siyaseti yürütülüyor. Alevi halklar adeta taksitle yok ediliyor. Binlerce yıldır ahlaki ve politik toplum yapısını devriye etmiş bir inançtır Alevilik. Alevi inancının toplumsal belleği, dili, zamanı, mekanı vardır. Asıl olan "Kendini bilmektir." Kendini bilmek, özgür yaşamda ısrardır. İmparatorluklar döneminde "mülhit, zındık, kafir" denilerek katledilmeleri vaciplenen Alevi sürekleri, Cumhuriyet modernitesinde Türk İslam anlayışı içerisinde zamansız ve mekansız bırakıldı. Türk kültürü ile İslam kültürünün sentezi olarak tanımlandı. Türk, Müslüman, Sünni ve Hanefi blokunun dışında kalan etnik ve dini kimlikleri yaşayanlar kimlikleri ile ilgili yasal, demokratik taleplerde bulunmaları hoş karşılanmadı. 

Alevilik inkar ediliyor

Egemen akıl, kendisi dışındaki farklılıkları çeşitli sıfatlarla ötekileştirdi. Etnik talepkarlıklar "bölücülük" olarak tanımlanırken, İslami talepler "şeriatçılık", Alevi süreklerinin talepleri ise ya dış mihrak yada İslamiyet’in alt kültürü şeklinde tanımlandı. Binlerce yıldır Reya Heq Kürt Alevi inancının güçlü temsilcisi olan Dersim'e yönelik Şükrü Kaya'nın şu sözleri inkar politikasını net olarak anlatmaktadır: "Horasan kökenli Türk olan Dersim halkının, Farsça'dan bozma Kırmanç denilen bir dili konuşan insanlarla yakın ilişkide bulundukları için zamanla ana dillerini ve Türk kimliklerini unuttular" diyerek bir kültürü Türklük üzerinde tanımlamıştır. Osmanlı'da Sünnilik, Cumhuriyet ile beraber Müslüman-Türklük hakim devlet anlayışına verildi. Özellikle Reya Heq Kürt Alevi kimliği "Hiç" çizgisi üzerinden inşa edildi. Dönemsel araçlar, aktörler, farklı olsa da söz konusu ötekiler olunca yönetmen aynı yönetmendir, sadece senaryo değişmektedir. Gelinen aşamada Alevilerin ve Kürtlerin kimliği inkar edilmiyor. Ancak Türk - İslam anlayışı çerçevesinde kabul görülüyor. 

Egemen akıl!

Alevilik söylem boyutunda kabul edilmekte ancak, "Nasıl bir Alevilik?" olması konusunda egemen akıl belirleyici durumdadır. Alevilik resmi ideoloji çerçevesinde tanımlanarak kabul edilir. Bu yönüyle devlet Aleviliği kabul etsin, söylemi tartışmaya muhtaç bir söylemdir. En basit ve güncel bir örnek olması bakımından söyleyeyim; Cumhurbaşkanı Hüseyin Gazi Vakfını ziyaret ederken, duvardaki geleneksel semboller, resimler kaldırıldı. Bu son derece planlı bir uygulamaydı. Mekan, bir toplumun kültürünün, davranışlarının, ritüellerimin görünür olduğu, geçmişin anda birleştiği, alışkanlık kazandığı, toplumsal hafızanın yeni kuşaklara aktarıldığı yer anlamına gelir. Mekana hakim olma, mekan üzerinde iktidar oluşturma aslında o mekanda görünür olan toplumu kontrol etme, hakim olma, iktidar oluşturma anlamına gelir. Yıllarca Kürtçe diye bir dil yoktur diyen bir anlayış TRT Şeş'i açtı. Bu kanalda Kürtçe yayın yaparken, bir çok sanatçının Kürtçe konserleri yasaklanıyor. Aleviliğin kabul edilmesi durumu TRT Şeş anlayışından farklı olmayacaktır. 

 

Ahlaki olma erdemden sayılır

Bir toplumu tarihsel hakikatinden uzaklaştırmanın temel ilkesi tarihsel hafızasını, belleğini, toplumsal zihniyetini dağıtmaktır. Toplumsal hakikatinden uzaklaşan bir toplum savunmasız hale gelir, müdahale alanına dönüşür, adeta bir kadavra halini alır. Alevi toplumu ikrar ve rızalığı esas alan toplumsal faydayı ifade eder. Rıza toplumu perspektifi, Tekçi nahak zihniyetlere, küresel Yezidliğe alternatif bir perspektiftir. Cümle canın derdine derman, hastalığına şifadır. İkrar ve rızalı yaşam aynı zamanda bir var olma, var etme, oluşturma, olma faaliyetidir. Bu faaliyetin temeli birey, toplum ve doğa ikrarlığıdır, holistik ve simbiyotik ilişkisidir. Böyle bir ilişki ağında Ahlaki ve politik olma erdemden sayılır. 

Birlik meydanı oluşturulmalı

Alevi sürekleri iç birliğini sağlayarak, toplum aleyhine olan her türlü Nahak zihniyete karşı dara durmalıdır, yaşanan süreci ciddiye almalı, duyarlı olmalılar. Kendi kavram ve kuramlarını esas alarak demokratik siyasetin öznesi olmalılar, bu potansiyelleri çok yüksektir. Alevi toplumunun temel ihtiyaçları esas alınarak, toplumsal gereklilikler belirlenmelidir. Yaşanan süreçleri rıza toplumu perspektifi yaklaşımı ile güncellemeli. Demokratik siyasetin kültürünü, bu kültürü kendi kavramları ile güncelleyerek, içeriğini. Kapsamını bir program dahilinde cümle cana anlatmalıdır. İkrarlı birey özgür yurttaş anlamına geliyor, Rıza toplumu içerisinde bir canın duruşunu ifade eder. Yeniden inşa için kimlerle ikrarlaşmalı, yol yürümeli, düşünme, planlama, uygulama, xızır aklı ile gayret etme süreçleri ile ilgili bir an önce birlik meydanı oluşturmalılar.

2023 yılı Cumhuriyet modernitesinin 2.yüzyıla girişidir. Bu yılda bütün Alevi sürekleri en üst temsil ile aralarında Dar Meclisi oluşturmalı, Cumhuriyetin 2. Yüzyılında isteklerini net, anlaşılır, açık bir şekilde deklere etmeliler. Aleviler ve Cumhuriyet ilişkisi yeniden tanımlanmalı. Bu tanımlanmanın dili, tarzı, birlikte eşit ve özgür temelde, birbirini koruma ve yaşatma, farklılıklarla ikrar ve rızalık ilişkisini geliştirme, yeni bir yaşam için Dar - Didar olma, yüzleşme gibi toplumsal değerler ekseninde ilişkilenmeli.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.