Garibe Gezer’in bize mesajı

Elif KAYA yazdı —

  • Yaşanan taciz-tecavüz, insanlık dışı uygulama, Garibe’nin şahsında direnen tüm toplumaydı. Ancak deyim yerindeyse biz bunun altında kaldık. Bunu ben söylemiyorum, Garibe son mektubunda ifade ediyor. Yaşadığımız yetmezliği yüzümüze vuruyor.

Zulme karşı direnmek her zaman çok boyutlu bir eylem olmuştur. Bir insanın başlattığı bir eylem olsa bile içinde toplumsallığın temsilini mutlaka barındırır. Direnişin özü de varlığın temsilini bulduğu toplumsallığı savunma amaçlıdır. Egemenin sınırlarını ihlal eden, varlığının anlamı peşine düşen bireyin direnişinde toplumsallık vardır. Çünkü toplumsal bir varlık olan insan ancak toplumsallığıyla anlamını bulur.

Egemenler de toplumsallığın bu gücünün farkında olarak politika geliştirir. Bu nedenle tek tek bireylerle uğraşmaktan ziyade, onların şahsında yaşam bulan toplumsallığı hedeflerler. Hukuk literatüründe geçen “suç bireyseldir!” söylemi koskoca bir yalan olarak her uygulamada suratımıza çarpar. 

“Suç” tanımı kendi başına irdelenmesi gereken bir konu olsa da  mevcut haliyle bile uygulamada ciddi sorunlar var. Ne “suç” ne de “ceza” bireyseldir. Ceza, tüm topluma mesaj verme, toplumu sindirme politikası üzerine kurulur. Hiç kuşku yok ki aile, bu cezalandırılma listesinde birinci sırada yer alır. Maddi, manevi, birçok zorlanmayla karşı karşıya kalır. Cezaevine ziyaretlerde onur kırıcı muameleleri göze almak, uzak şehirlere sürgün edilen yakınlarından dolayı maddi ve manevi zorlanmaları göğüslemek durumunda bırakılır. Cezaevi içinde tutsağa yapılan uygulamaların benzeri dışarıda ailelerine de yaşatılır. Kısacası aileler her türlü acıya, hakarete, insanlık dışı uygulamaya maruz bırakılarak itaete zorlanır.

Cezaevleri bu nedenle iktidarların sistemini kurguladığı laboratuvarlar gibi işler. İşkence altında ezilen, boyun eğdirilen bireyle, toplumun diğer üyelerinin cesareti kırılmaya çalışılır. Egemenler direnen, baş eğmeyen, varlığında ısrar eden bireyin serhildana çağrı olduğunun çok iyi bilincindedir. Her direniş, daha onurlu, özgür bir yaşamın mümkün olduğunun ispatıdır. İktidar bu nedenle bireyde yaşam bulan direnişi, işkence ve zulümle etkisizleştirmeyi hedefler. Faşizmin bu zulüm politikasından sadece yaşayanlar değil, ölen direnişçiler de payını alır. Faşizmin şehit bedenlerine uyguladığı zulmün sayısız örneklerine Kürdistan’da tanık olduk. Cenazelere insanlık dışı uygulamalar, insanların yas tutma hakkını elinden alınması, mezarlıkların tahrip edilmesi vb...

Zulme karşı direnen her birey de bunun adını koysun ya da koymasın tüm toplum adına, insanlık adına direnir. Bu direniş toplum tarafından sahiplenilip, destek bulduğu oranda karşılık bulur ve başarıya ulaşma şansı kazanır.  Toplumun direnişi sahiplenmesiyle faşizmin ölümcül politikaları etkisini yitirir.

Garibe Gezer son mektubunda bunu çok iyi ortaya koymuş. Aynı zamanda yaşadığımız yetmezliğimizi de yüzümüze vurmuş. Cezaevleri uzun zamandır, insanlık dışı uygulamalarıyla gündemden hiç düşmedi. Ebu Garip Hapishanesi’ni aratmayacak işkence yöntemlerinin uygulandığını gazete haberlerinden öğrendik. Garibe Gezer’in intihara sürüklenişiyle bu durum daha bariz bir şekilde kamuoyuna yansıdı. Cezaevlerinde yaşananların kamuoyuna yansımasının ne kadar zor ve zaman aldığı bilinir. Yaşananların yarısı bile belki kamuoyuna yansımasını bulmaz. Üstelik, işkenceye maruz kalan kişi devlet sırrı ifşa etmiş gibi yeni yaptırımlara tabi tutulmayı göze alarak bunu ifşa eder.

Garibe tüm bunları göze alarak kamuoyuna çağrı yaptı.  Aklın, vicdanın kaldırmayacağı uygulamaları tek tek anlattı. Ancak yaşananları bir rutini izler gibi karşıladık. Eğer Garibe’nin direnişi güçlü sahiplenilseydi, Garibe şu an yaşıyor olurdu. Hasta tutsaklar tedavi imkanlarından bu kadar rahat yoksun bırakılamazdı.  

Yaşanan taciz-tecavüz, insanlık dışı uygulama, Garibe’nin şahsında direnen tüm toplumaydı. Ancak deyim yerindeyse biz bunun altında kaldık. Bunu ben söylemiyorum, Garibe son mektubunda ifade ediyor. Yaşadığımız yetmezliği yüzümüze vuruyor.

 “Taciz ve işkenceden psikolojim etkilendi evet. Ancak intihara bilinçli olarak başvurdum. Çünkü ancak öldüğümüzde hakkımız aranıyor.” İşkence ve tacizden daha beterinin susmak, yaşananlara sessiz kalmak olduğunu ifade ediyor. Bu intihar değil, intihara sürüklenmek ve katledilmektir. Kamuoyunun sessizliği ise bunu kolaylaştırıyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.