Hacer’i buluncaya kadar

Hezni Arslan ve Nafiye Küçük

Hezni Arslan ve Nafiye Küçük

  • Cizîr’de (Cizre) 7 yıl önceki yasak sırasında sergilenen vahşetin ardından yıkılan evlerin yerine TOKİ’ler inşa edildi. Katledilenlerden 14 kişinin cenazesi hala “kayıp”. Şimdiye kadar 70 kişinin katledilmesine ilişkin açılan davalar takipsizlikle sonuçlandı. Vahşice katletmeler, “hukuki” bulundu.
  • Hezni Arslan'ın kardeşi Selim Turay ve oğlu Mehmet Sait Arslan katledildi. Hezni Arslan, hala katledilen kızı Hacer Arslan’ın cenazesini arıyor. 7 değil, 700 yıl da geçse çocuklarının davalarını bırakmayacağını vurgulayan Arslan, Hacer’in cenazesini buluncaya kadar durmayacağını belirtti.

Şirnex’in Cizîr ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasakları, öz yönetim direnişlerinin üzerinden 7 yıl geçti.

Cizre halkının 13 Ağustos 2015'te aldığı “öz yönetim” kararına karşı iktidarın yeniden devreye koyduğu gözaltı ve tutuklama operasyonlarına karşı direniş başladı. Şırnak Valiliği, ilk olarak 4 Eylül 2015'te sokağa çıkma yasağı ilan etti. 9 gün süren yasak boyunca kentte 22 kişi katledildi. 

İkinci yasak

Cizîr’de 14 Aralık 2015'te ilan edilen ikinci yasak ise 2 Mart 2016’ya kadar sürdü. 79 gün boyunca aralarında çocukların da olduğu 288 kişi katledildi, yüzlerce kişi de yaralandı. Cudî Mahallesi’nde bodrumlarda 177 kişi yakılarak katledildi. Ağır silahlarla saldırı yapılan Yafes, Sûr, Cudî ve Nûr mahallelerinde yaklaşık 3 bin ev yıkıldı, binlerce insan yaşadığı yeri terk etmek zorunda kaldı.  

Davalara takipsizlik

Cizîr’de yıkılan evlerin yerine TOKİ’ler inşa edildi. Yine Cizîr’de katledilenlerden 14 kişinin cenazesi ailelerin DNA testi için kan örneği vermesine rağmen hala “kayıp”. Şimdiye kadar 70 kişinin katledilmesine ilişkin açılan davalar takipsizlikle sonuçlandı. “Örgüt üyesi” denilerek birçok kişinin katledilmesi ise “hukuki” bulundu.

AYM hak ihlali görmedi

Cizîr’de yaşananların araştırılması için bazı aileler Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuru yaptı. AYM, 8 Temmuz 2022’de bu başvuruyu “Kabul edilmez” bularak reddetti. AYM daha sonra da “Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmesi”, “Bireysel başvuru haklarının ihlal edilmesi” ve “Kötü muamele yasağı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edilmesini”ne ilişkin yapılan başvurularda esas ve usulden “ihlal” olmadığını iddia etti.

Cizîr’de yaşanan direniş ve iktidarın saldırılarına ilişkin tanıklar JINNEWS’e konuştu. 

Tanıklar konuştu

Hezni Arslan'ın kardeşi Selim Turay ve oğlu Mehmet Sait Arslan katledildi. Hezni Arslan, hala katledilen kızı Hacer Arslan’ın cenazesini arıyor. O süreçte yaşananları şu şekilde anlattı: “Akşam saat 20.00 civarıydı, yasak ilan edildi. Bu ilk 9 günlük yasağın ilan edilmesiydi. O süreçte biz bu evdeydik. 7 aile birlikte evin altına girdik. Çocuklar, bebekler vardı. 9 gün boyunca dışarı çıkamadık. Çocuklar etrafımızdaydı. Çocuklar silah, bomba sesi duymasın diye geceleri kulaklarına pamuk koyuyorduk. Çok korkuyorlardı. Evde kalmamızı istemiyorlardı. Bunun üzerine küçük çocuklarımızı başka bir eve gönderdik. Eşim, ben, iki büyük çocuk ve kardeşim evde kaldık. Ertesi gün küçük çocukların sürekli ağlamalarından dolayı ben yanlarına gittim. Caddeye çıktığımda çatışma şiddetlendi ve artık dönemedim. Bu şekilde diğer çocuklarımdan kopmuş oldum. Bir hafta sonra kızım Hacer beni çağırarak evimize top isabet ettiğini söyledi. Ben de kız kardeşimin evine geçmelerini söyledim. Bu şekilde oraya geçtiler.”

Kardeşim Selim katledildi, hemşireler dalga geçti

Çocukları ile irtibat halinde olduğunu belirten Hezni Arslan, şöyle devam etti: “Büyük çocuklarım sürekli sorun olmadığını ve durumlarının iyi olduğunu söylüyordu. Ancak daha sonra telefonlarını açmadılar. Sait beni aradığında ona kızdım. Elektriklerin gittiğini bu yüzden cevap veremediklerini söyledi. Ancak gerçeklik öyle değildi. Yasağın 43. günüydü. O gün halk bizim evimize geldi ve diğer odada kardeşimle konuştular. Daha sonra onlara sorduğumda kardeşim Selim’in şehit düştüğünü söylediler. Selim, Narin Sokak’ta şehit düştü ve cenazesi 29 gün orada kaldı. Kardeşimin şehadet haberinden sonra hastalandım ve beni ambulansla hastaneye götürdüler. Ambulansta hemşireler benimle alay etti. O an keşke ölseydim de bu ambulansa binmeseydim, dedim.”

Taziye kurulmasına izin verilmedi

Hastaneye DAİŞ’lilerin yerleştirildiğini dile getiren Hezni, bu nedenle hastaneden çıktığını, çıkarken ise yaralıların hastaneye taşındığını gördüklerini kaydediyor. Hezni Arslan, “Ancak hepsi onların yaralılarıydı. O an bizim çocuklarımızı katledeceklerini düşündüm, kimyasal silahlarla onları yakacaklarını ardından da ‘Onları teröristler katletti’ diyecekler diye düşündüm. Zaten öyle de oldu. Kayınpederim benim yanımdaydı. Oradan kuzenimin evine gittim ve cenazeleri bekliyorduk. Sabah sınır kapısına gidecektim ve orada kardeşimin cenazesini bekleyecektim. Kardeşimin cenazesini almak için her yere başvurduk. Tüm siyasi partilere ve kurumlara başvuru yaptık. Onlarca kez CHP’ye çağrılar yaptık, ancak çağrılarımıza cevap vermiyorlardı. Daha sonra cenazeleri hastaneye götüreceklerini duyduğumuzda oraya gittik. Kardeşimi tanıdım, ancak ölümünü kabullenemiyordum. Gidip kan örneği verdim. DNA testinin sonucu çıktı. Kardeşimin cenazesini aldık ve Cizîr köprüsüne gittik. Cenazenin defni için kimseye izin vermediler. Sadece abim ve kuzenim gidip defnedebildi. Taziye de kuramadık” şeklinde konuştu.

Kızını ararken oğlunun cenazesi...

Kızının cenazesini ararken, oğlunun cenazesini gördüğünü belirten Hezni Arslan, anlatmayı sürdürdü: “Eve döndükten sonra televizyon odasına geçip gelişmeleri öğrenmeme izin vermediler. Öncesinden haberleri izlediğimde birinci bodrumda kızım Hacer’in adının geçtiğini gördüm. Eşimle birlikte kan örneği vermek istedik. Hacer için kan örneği verdik. Yasaklar bittikten sonra abimle birlikte kardeşim Selim’in mezarına gitmek istedik. Gidip duamızı okuduktan sonra imam gelerek bir cenazenin teşhis edildiğini ve Riha’ya götürüldüğünü söyledi. O zaman kendimden geçtim. Beni hastaneye kaldırdılar. Oğlumun arkadaşı Riha’ya gitmemizi istedi sonrasında. Benden bir şey saklıyorlardı. Gittiğimizde Hacer’in tabutunu alacaktık ama ben kardeşime ‘Hacer bu kadar büyük değil’ dedim. Tabutun ardından koştum. Açtığımda oğlum Sait olduğunu gördüm. Riha’dan Cizîr’e gelene kadar kendime gelemedim. Bu ölümleri kaldıramıyordum.”

Bu devletten beklentimiz yok

Yaşananların üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen acılarının ilk günkü gibi olduğunu söyleyen Hezni Arslan, 7 yıl içinde adaletin sağlanmadığını vurguladı. “Eğer bu devlette hat ve adalet olsaydı bu kadar zulüm yaşamazdık” diyen Hezni Arslan, hak, hukuk, adalet anlamında devletten beklentisinin olmadığının altını çizdi. Arslan, “Çocuklarımızın yaşamı tank ve top sesleri altında geçti. Bizler davamızı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdık. Başvurularımız reddediliyor. Tüm devletlerin sistemi aynı. Hacer devletin hastanesinde çalışıyordu ve sivildi. Sivilleri öldürüyorlar ve ‘Terörist öldürdük' diyorlar.  Şimdi devletin gözünde bizim toprağımız terörist, dilimiz terörist, dağlarımız, her şey terörist”  diye konuştu.

Buluncaya kadar durmayacağım

7 yıl da geçse 700 yıl da geçse çocuklarının davalarını bırakmayacağını vurgulayan Hezni Arslan, Hacer’in cenazesini buluncaya kadar durmayacağını belirtti.

Cenazesi yakılmıştı

Cizîr bodrumlarında katledilen Adıl ve Agit Küçük’ün annesi Nafiye Küçük de yaşadıklarının örneğinin dünyanın hiçbir yerinde olmadığını söyledi. Oğlu Agit’in cezaevinden çıktıktan sonra zorunlu askerliğe gittiğini anımsatan Nafiye, “Askerliği daha bitmeden eve gelmişti. Oğlum haksızlığı kabul etmiyordu ve bu süreçte de halka yönelik haksızlıkları kabul etmedi ve direndi. Agit, Cizîr bodrumlarında katledildi. Cenazesini teşhis etmek için Silopî’de hastaneye gittik. Cenazesi yakıldığı için tanıyamadık. Daha sonra Cizîr’e getirerek defnettik” dedi.

Birinin yası bitmeden diğeri

Ailelerin günlerce cenazeleri beklediğini hatırlatan Nafiye Küçük, şöyle konuştu: “Agit için üç günlük yasın ardından bize ‘Gelin diğer cenazeyi alın’ dediler. O da Silopî’deydi. Cenazeyi almak için orada üç gün bekledik. Sonunda alıp Cizîr’e getirerek defnettik. Yolumuzu kesip ‘Bu kimin cenazesi’ diyorlardı. Bodrumlarda katledildiğini söylediğimizde alkışlayıp ‘Elimize sağlık’ diyorlardı. Gelinim onlara tepki gösterdi. Bunun üzerine gelinimin saçlarını çekip arabaya attılar, ölümle tehdit ettiler. Güçlükle gelinimi onların elinden aldık.”

İşkenceyle katletmişlerdi

Oğlu Adıl’ın cenazesinin yanmadığını belirten Nafiye Küçük, şunları dile getirdi: “Onu yaralı almışlardı ve hastanede işkenceyle katletmişlerdi. Bedenini parçalamışlardı. Dünyada böyle bir vahşet yok. O günleri nasıl unutalım? Biz unutsak bu toprak ve ülke unutmaz. Sonuna kadar çocuklarımızın davasının takipçisiyiz ve anılarını yaşatacağız.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.