Hayal değil, gerçeğin kalbi

Forum Haberleri —

Emine Erciyes

Emine Erciyes

  • Toplumsal hafızanın yaşam gücü, temel özelliği olan özgürlükten gelir. Rêber Apo’nun yarattığı felsefeyle özgürlük bugün hafızalarda yeniden canlı yerini aldı. Özgürlük kavgası, bugün bin yıllardan süzülüp gelen insanlığın, toplumsal hafızasındaki yerini almıştır. 

EMİNE ERCİYES*

Ortadoğu’nun sıcak yaz günlerindeyiz. Gözüpek delikanlı ve genç kızlar özgürlük hatırına bir bahçenin gölgesinde toplanmışlar. Dışarıdaki sıcaktan öte, asıl ateş yürekleri kavuran özgürlük ateşi, onun etrafına toplanmışlar. Harıl harıl özgürleşleşmenin gerekleri, nasılı, mücadelesi üzerine tartışıyorlar, kendilerini özgürlük aynasına tutuyorlar yoğun bir kavganın gelecek günlerine hazırlanıyorlar. Kendi aralarında tartışmalarını sürdürmekle birlikte bir yandan da gözleri yolda, bir bekledikleri var. Beklenenin ne zaman geleceği belli olmaz, O her zaman gelebilir.

 Ve bir arabanın kapılarının kapatılması sesi yankılanır. Herkes birbirine bakar, sözlerden ziyade yüzlerden esen bir rüzgarla bu kapı sesinin anlamını paylaşırlar. Artık sıcak bir heyecan kaplar tüm yürekleri, bu yürekten gözlere, yüzlere akar. Öyle ki, sanki ortalıkta ılık bir meltem esmeye başlar. Beklenen gelmiştir. Özgürlük yolunun örüldüğü yerdir burası, gelense bu yolun asıl ışığıdır, yine yolun ayrıntılarına yeni ışıklar tutacak. Özgürlüğe doğru yeni kapıları tanıtacaktır.

Herkes yaptığı işi bırakır hemen. Birazdan yeni bir çözümleme dersine başlanacaktır. Herkes hazırlıklarını hızla tamamlar ve kamelya denilen açık hava eğitim alanında yerlerini alır. Kamelya kayısı ağaçlarının altında, yerleri parke taşlarıyla kaplı, birkaç metrekarelik bir daire ile onun etrafında yuvarlak oturacak şekilde dizili sandalyelerden oluşuyor. Küçük bir yer olduğuna bakmayın. Tüm dünya sığar buraya. Rêber Apo tarihi ve geleceği serer kamelyanın bu küçük meydanına, insanlığı ve kültürleri. Burası gerçeğin hayatla yüzleştiği yerdir. Hayallerin gerçekliğe indiği yer.

Kalem defterler hazır, kelime kelime söylenenleri kaçırmamaya özen gösterilecek. Deftere yazmaktan öte, asıl beyinlere, yüreklere işleyecektir sarf edilen sözler. Yeni açılacak ufukların dalgalarında kulaç atmaya herkes yüreklerini ve beyinlerini hazırlamıştır. Acaba bugün Önder Apo nelerden bahsedecektir? Daha ders başlamadan, ders başlamışçasına herkes sessiz, dingin, yoğunlaşmakta. Büyük bir heyecanla herkesin gözü O’nun geleceği yöne kilitlenmiş, bir an önce gelmesi için sabırsızlıkta. Derken kayısı ağaçları ile dolu bahçeden geçip kamelyaya gelen taşlık yolda ilerleyen sakin adımların taşlar üzerindeki sesi sessizliği bozar. Geliyordur artık. Günlük sözcü arkadaşla konuşmalarının uzak sesi de duyuluyor derken. Mutfak hizasını geçtiler ve artık kayısı ağaçlarının arasından yürüyüşü görülüyor.

Bu heybetin bir tanımı olmalı. Yürürken, dururken, konuşurken, içten düşündüğü birşeylere kafasını sallarken, gülerken, uzaklara bakarken, konuşmak üzere başını kaldırırken, kısık gözlerle rüzgarı, kuşları ve gökyüzünü dinlerken, karşısındaki yoldaşa soru sorarken ve daha başka her hareketinde, davranışında karşısındakini sarsan bir heybeti var. Karşısındakinin ruhunda iz bırakan bir derinlik, bir anlam yoğunluğu, bir duygu derinliği var bu heybetin gizeminde. Öyle ki sen ne isen O seni biliyor, anlıyor ve tanıyordur.

O’nun yanında ne kalıplara girip kendini sıkmaya gerek vardır, ne de kendini olduğundan daha farklı göstermeye çalışmanın anlamı. O seni ilk görüşte tanıyacaktır. En iyisi nasılsan olduğun gibi davranmaktır. Zaten O’ndan sana yansıyan huzur ve anlayışla kendini hiç olmadığın kadar anlamlı, değer bulur hissedeceksin. Sen bir insansın ve insan olmak en değerlisidir. İnsan olmanın güvenini hiç bu kadar başka bir yerde hissetmemişsinizdir. İnsani doğallık, bu heybetin asıl anlamını yaratan özelliktir. Biz insanlar öylesine kendi doğallığımıza yabancılaşmışız ki, O’nun doğallığına hayret etmekten ve hayran olmaktan kendimizi alamıyoruz. Öyle ki her birimiz O’nunla ilk karşılaştığımız anların hayal mi, gerçek mi olduğunu ayırt edemeyiz, bir rüya ya da ekrandan izlediğimiz ‘Çözümleme’ karelerinin içine girmiş gibi hissederiz kendimizi. Bunun bir nedeni aynı ortamda bulunmanın heyecanı olsa da, daha önemlisi O’ndaki doğallık ve sadelikten doğan heybettir.

Ve geldi, kamelyanın ortasında işte. Hepimiz ayağa kalkıyoruz, kamelyanın girişine ulaşmasıyla, nefesler tutulmuş, gözler O’na odaklanmış, yaşama dair tüm algılar O’na kilitlenmiş, O’nlu anların bir saniyesini bile kaçırmak istemiyoruz. Zaman sonsuzlaşsa bitmese bu anlar. Bir el hareketiyle oturmamızı işaret ediyor, oturuyoruz ve söyleyeceği sözlere kilitleniyoruz, gözlerimiz adımlarını izlerken bir yandan da yüzündeki anlam sırlarını anlamaya çalışıyoruz.

Sözü söz yapan söyleyenin yüklediği anlamdır. Sesinden, yüz ifadesinden, adımlarından kelimelere anlamlar katılıyor ve öyle oluşuyor söylenenlerin anlamı. Öyle duyuyor, görüyor, anlıyoruz söylediklerini. Tarifi zor bir ruh inceliği, güven, güç, huzur ve inanç akıyor sesinin akışından. Tarihten birikip gelen duyguların incelikleri, hüzünleri, direngenliği dökülüyor kamelyanın ortasına, bir tufan oluşturup esiyor kelimeler. Bir insanın kendine has olduğu kadar, geçmişinden birikenler, geldiği toplumundan yansıyıp O’nda birleşenler, hep birlikte dökülüyor sesinin dokunaklığından. İnsanı hem alıp götüren, hem kendine getiren, geçmişi yüreğinde hissettiren, toplumu yanında bulduran, geleceğin umut filizinin ışığını yürekte aydınlatan bir tını, sesi.

Burada kamelyanın parke taşları üzerinde atıyor adımlarını. Oysa bir tarih sahnesinde yol alıyor aslında. Tarihin akışını izliyoruz adımlarında. Acılı bir halkı taşıyor kendisiyle, karanlık günlerden aydınlığa. Öyle bir yürüyüş ki esintisine kapılmamak, peşine takılmamak olmaz, herkes geleceğini görüyor bu adımların sesinin yarattığı umutta. Bazen durup düşünüyor bir sonraki adımı ne yöne atacağına dair. Tarih bu, atılacak adımlar iyi ölçülüp biçilmeli dercesine, sonra yine aynı kendine güvenli edasıyla, sağlamlığı yüreklere su serpen adımlarına devam ediyor. Oturduğumuz yerlerden bizleri kendisiyle gittiği yerlere taşıyor. Tarihin acılarından geçiyoruz adımlarıyla, halkların yüreklerindeki göz göz olmuş yaraların yanığını hissediyoruz ruhumuzda. Bu acıların üzerimizdeki izlerini, egemen zihniyetin ruhumuza vurmak istediği ihanet damgasını fark edip irkiliyoruz, kişiliklerimizi parçalayarak zaferini bizim üzerimizden kazanmak isteyen sistem gerçekliğine öfkeyle doluyoruz bu yürüyüşte. Ve gelip özgürlüğün baş ucunda duruyoruz adımlarının izinde.

Yüzündeki anlamı kelimelere dökmek hepsinden zoru olsa gerek. Bir halkın geleceğin, özgürlüğün sorumluluğunun ciddiyeti okunuyor yüzüne oturan çizgilerin ifadesinden. Bunlara dair iddian, cesaretin, gücün varsa bu yüze bakmaya cesaret edebilirsin. Boş işlerle uğraşan biriysen, O daha başını kaldırıp yüzüne bakmadan utanırsın bu halinle karşısına çıktığına. Oysa O asla kimseyi ne yadırgar, ne dışlar, ne de küçümser. Çünkü yürekleri boşaltan asıl suçluları iyi tanır, sana bakıp onlara öfke biler. Bir çocuk bakışındaki masum bakışları, gülüşündeki çocuk saflığı şaşırtmasın sizi. O hayatın özünün sırrının çocukluk anılarına ihanet etmemekle korunabildiğini çözmüş bir bilgedir. Yeri geldiğinde bir şahin bakışlıdır düşmanının yüreğini bir bakışıyla durduran, yeri geldiğinde kavrulan yüreklere serpilen serin bir pınar suyudur bakışları.

Ve konuşmasını tamamlıyor. Tarihten, günümüzden, içinden geçtiğimiz mahşer günlerinin ciddiyetinden bahsederken, esen yeli, öten kuşların söylemek istediklerini yorumlamayı da ihmal etmiyor. Ve her zaman olduğu gibi son sözleri zafer inancı üzerine. Zafere yürüyüş başarısı iddiasıyla selamlıyor bizleri. Kamelyaya geldiği gibi tekrar geri gidişini izliyoruz. Bu sefer yüreğimizin ve kolumuzun tüm gücüyle alkışlarla O’nu selamlayarak. Kafamızda karanlık kuytuluklar yaratan sorular aydınlanmış, yüreğimizde gölge yapmak isteyen bulutlar dağılmış olarak. Öyle ki bir kuş kanadına konsak uçacak kadar hafif yüreğimiz, bir dağa yürüsek yerinden sarsacak kadar inanç iddiasındayız.

Rêber Apo’yla geçen anları söze sığdırmak anlatımların en zoru. Kelimeler öyle çaresiz ki O’nu ifade etmeye kalkınca. Kelimelerden öte, düşünceleriyle, duygularıyla, çabalarıyla Rêber Apo, bugün Kürt halkının yüreğine anlattı ve işledi kendisini. Tüm halkın beynine işledi özgürlüğün ışığından süzülen renklerini. Rêber Apo koca bir derya. Deryalar enginliklerinde kulaç attıkça tanınırlar. Benim burada anlatmaya çalıştığımanlık bir buluşmada ondan karşısındakine ilk yansıyanlardır. O’nun bir anına tanıklık etmek bile bir ömre yetecek kadar öğreticidir. Bir ömre yetecek kadar özgürlük anlamı, zafer inancı, insanlığın özüne dair hakikatleri O’ndan okur, anlarsınız. Bu değerler uğruna bir ömre bedel, bir ömre yetecek kavga gücü ve inadı kazanırsınız.

Toplumsal hafızanın yaşam gücü, temel özelliği olan özgürlükten gelir. Rêber Apo’nun yarattığı felsefeyle özgürlük bugün hafızalarda yeniden canlı yerini aldı. Özgürlük kavgası, bugün bin yıllardan süzülüp gelen insanlığın, toplumsal hafızasınındaki yerini almıştır. Rêber Apo şahsında özgürlük kazanmış ve halklara bahşedilmiştir. Özgürlük O’nun şahsında yaşama kavuşmuştur. Özgürlük ateşi nasıl ki tüm fırtına ve tufanlara rağmen ilk tutuştuğu günden bu güne gelmişse, bu günden de geleceğe doğru Rêber Apo’nun yarattığı felsefeyle büyüyerek yürümektedir.

*Bu yazı şehit Emine Erciyes tarafından 07.01.2012 tarihinde yazılmıştır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.