Heskizade İbrahim’in mektubu

Forum Haberleri —

Heskizade İbrahim

Heskizade İbrahim

  • Heskizade İbrahim'in teslimiyet çağrılarını reddeden mektubu sadece Kürt halkının onur mücadelesinin özeti değil, aynı zamanda teslimiyeti çözüm olarak sunan devlet politikalarının ahlaki ve siyasi temellerdeki çöküşünün de aynasıdır.

ŞAHİN KUCİN

Türk siyasi tarihi, Kürt sorununa dair yaklaşımlarında, yüzyılı aşkın süredir değişmeyen zihniyet kalıbının esiri olmayı sürdürüyor. Bu durum, Kürt sorununun yalnızca tarihsel çatışma değil, aynı zamanda siyasal sorun olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır. Tarihsel döngüyü ve zihinsel paradigmayı anlamak için, geçmişten bugüne uzanan pratikleriyle bu pratiklerin dayandığı düşünsel temelleri derinlemesine sorgulamak gerekir. Bu bağlamda Şubat 1928 tarihinde Ağrı isyanı liderlerinden Heskizade İbrahim'in o dönem devletin kayıtsız şartsız teslim olun çağrılarına cevaben Doğubeyazıt Valisi’ne yazdığı mektup, hem Kürt sorununun tarihsel köklerini hem de devlet aklının çözüm stratejilerindeki temel çıkmazları anlamak için kıymetli bir belge niteliğindedir.

Heskizade İbrahim'in teslimiyet çağrılarını reddeden mektubu sadece Kürt halkının onur mücadelesinin özeti değil, aynı zamanda teslimiyeti çözüm olarak sunan devlet politikalarının ahlaki ve siyasi temellerdeki çöküşünün de aynasıdır. 

Heskizade İbrahim şu sözlerle devletin af yasalarını eleştirir; "Biz hiçbir makamdan teslim olma talebinde bulunmadık, teslim olmayı da asla kabul etmiyoruz."

Heskizade’nin bu onurlu duruşu sadece kendisinin değil, Kürt halkının tarih boyunca kimliğini, onurunu ve varlığını koruma iradesinin de ifadesidir. Teslimiyet çağrıları toplumsal barışı sağlamak yerine, çatışmayı derinleştirerek Kürt sorununun çözümünü imkansız kılmıştır.

Kürt sorununa dair tarihsel analiz, devlet aklının meseleyi terör ve isyan sorunu olarak ele aldığını, bunu inkar, bastırma politikalarıyla çözmeye çalıştığını göstermektedir. Bu yaklaşım aslında modern ulus- devlet anlayışının homojen toplum yaratma arzusunun yansımasıdır. Ulus- devletler, kendi varlığını homojen kimlik üzerinden tanımladığı ölçüde farklılıkları tehdit olarak algılayarak bu farklılıkları ortadan kaldırmayı temel amaç haline getirmişlerdir. Kürt sorunu da Türk ulus- devletinin ötekisini yaratma sürecinde mücadele alanına dönüşmüştür.

Teslimiyet çağrıları, ve inkar politikaları, bir halkın kimliğini yok saymakla kalmaz, aynı zamanda devletin kendi meşruiyet temelini de zayıflatır.

Devlet, vatandaşlarının rızasına dayanmadan, onların kimliklerini yok sayarak toplumsal barışı inşa edemez. Heskizade İbrahim’in mektubunda geçen şu ifadeler tarihsel çıkmazın çözümüne dair yol gösterici olabilir. "Eğer çağımızın ve uygarlığın ileri niteliklerine, ulusal geleneklerimize uygun genel af yasası düşünüyorsanız, bunu memnuniyetle karşılarız." Yine Heskizade’nin yazdığı şu sözleri bize uyarı niteliğindedir; "Türk devletinin üst yöneticilerinin bu gerçeği görmeleri ve buna kendilerini inandırmaları gerekir. Eğer tarihsel döngü kırılacaksa, bu ancak devlet aklının, Kürt halkının kimliğini, taleplerini tanımasıyla mümkündür." Bu ifade çözümün ancak eşitlik, adalet, karşılıklı tanıma temelinde mümkün olabileceğini açıkça göstermektedir.

Zira barış, bir tarafın diğerine boyun eğmesi ile değil, ancak karşılıklı diyalog zemininde inşa edilebilir.

Teslimiyet, bir tarafın ötekini yok saydığı, dolayısıyla "özne-nesne" ilişkisi kurduğu bağlamdır. Diyalog ise, iki tarafın da öznelliğini kabul ettiği "özne-özne"ilişkisinin kurulmasıyla mümkün olabilir.

Bugün, 2025 Türkiyesi'nde Kürt sorununa dair tartışmalar hala aynı tarihsel döngü içerisinde sürmektedir. Devlet Bahçeli'nin Kürt Halk Önderi Öcalan'a yönelik "TBMM'ye gel, PKK'yı feshet ve kayıtsız şartsız teslim ol" çağrısı bu döngünün güncel örneği olup Cumhuriyet tarihi boyunca süregelen inkarın yeni versiyonudur. Bahçeli Kürt halkının kimliğini, haklarını, taleplerini görmezden gelerek onları tekrardan teslimiyet zeminine çekmeye çalışmaktadır. Fakat teslimiyetin onurlu barış getirmediğini biz tarihten biliyoruz.

Kürt sorunu bir kimlik mücadelesi olup dil, kültür ve yaşam hakkının tanınması için verilen uzun soluklu çabadır. Türk devleti Kürtlerin varlığını tanımayı reddetmiş, izlediği inkarcı politikalar ile sorunu çözmek yerine daha da derinleştirmiştir. Bu politikalar Kürt halkının varlığını tanımayı red etmiş, taleplerini inkar ederek çözüm arayışlarını dayatmalar üzerine kurmuştur.

Tarihin bize öğrettiği gerçek, teslimiyetin asla kalıcı barış getirmediğidir. Kürt sorunu sadece siyasi sorun değildir, aynı zamanda kimlik, onur ve varoluş mücadelesidir. Bu mücadeleyi anlamadan "terör sorunu" olarak ele almak, teslimiyeti çözüm diye sunmak meseleyi daha da karmaşık hale getirmekten başka sonuç doğmayacaktır.

Gerçek çözüm, teslimiyet yerine diyalog, inkar yerine tanıma, bastırma yerine eşitlik esas alınarak mümkün olabilir. Aksi halde tarih aynı hataları tekrar etmeye devam edecektir. Toplumsal barış, halkların eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşama iradesi ile mümkün olabilir.

Türkiye'nin siyasi aktörleri geçmişin hatalarından ders almak yerine onları tekrar ederlerse tarihsel kısır döngü yeni trajedilerle devam edecektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.