İktidar ittifakının kabusu

Nevra AKDEMİR yazdı —

  • İttifakın kabusu “bizlerin bu mücadelelerimizi” birleştirmemiz, umutla ve heyecanla yaşamımızı yeniden inşa etmemiz, iktidarlarını sürdürmek üzere işledikleri tüm suçlar için yargılanmalarını talep etmemiz.

Türkiye hiç gri alanın kalmadığı bir seçim dönemine girdi. Bir tarafta iktidarın kendi gücünü korumak için içine girdiği kadın düşmanı, ümmetçi ve ırkçı ittifakı güncellendirdiğini görüyoruz. Geçtiğimiz on yıllarda tanık olmak zorunda kaldığımız en vahşi suçların failleri bu ittifakın asli parçası olmuş, ellerindeki yasama gücüyle örtük olarak destekledikleri katillerin şimdi demeçlerini okuyoruz. Vaatleri ise daha fazla katliam kokuyor. Kadınların ve çocukların şiddet ve sömürü karşısında korunmasına dair her tür kanunu ve sözleşmeyi hedef alıyorlar. Ev dedikleri şiddet mahaline, aile düzeni dedikleri şiddet ve sömürü mekanizmasına hapsetmeye çalışıyorlar kadınları. Onların aileden ve evden anladığı her şey radikal dinci tarikatların dünya çapında görülen mikro örgütlenmeleri içinde veya köylerinde uyguladıklarının aynısı. Kadını ve çocukları erkeğin denetiminde ve mülkiyetindeki bir mal olarak gören anlayıştan besleniyor. İşte bizleri aslında toplumsal olarak geride kalmasını beklediğimiz insan hakları sözleşmesine sürekli referans vermeye iten, yine toplumsal mutabakatı eril tahakkümün her biçimini şımarık ve hadsizce uygulama konforuna sahip ve ekonomik çıkarlarla dönüşen dinsel saiklerle şekillenen sömürü biçimleri fütursuzca hayatımıza sokan bu dayatma. Bedenimiz, hayatımız, emeğimiz, cinselliğimiz, kimliğimize yönelik tüm şiddet ve dayatma. 

Söz konusu kabus ittifakını örtük olarak destekleyenler ise bu saldırıyı kimlikçi ve liberal diyerek üstünü örtme girişiminde. Mevcut iktidarın tüm gizli ittifakları seçim döneminde böyle faş olmuşken, tüm kimliklerin sınıfsal ve politik olduğu bir dönemdeyiz. İktidarın vaat ettiği ve son 10 senedir giderek şiddetlenen boyutta yaşattığı her hak gaspı, tamamıyla sermayenin sınırsız birikimini emekçilerin yaşamlarına rağmen garantilemekle kalmıyor, giderek artan ölçüde şiddetin her halini normalleştirerek her tür sömürü ve el koymayı da mümkün kılıyor. Kadınların eve kapatılarak emeklerine ve cinselliklerine el konulması ile bakım emeğine yönelik sağlık, eğitim ve diğer alanlardaki kamusal hizmetin piyasalaştırılması arasındaki bağı nasıl görmezden gelebiliriz. Hatta sermayedarların artan fiyatlara karşı ücretler üzerindeki baskısını, karşılığı ödenmemiş emek üzerinden üretilen ev-içi hizmet ve üretimi yapmaları için daha esnek işlerde veya “home-office” olarak çalıştırılan, hatta işsiz bırakılan kadınlarla  ilişkisini kurmamak mümkün mü?

Türkiye’den bahsetmek için bir araştırmaya değineceğim: Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) tarafından Friedrich Ebert Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin katkılarıyla hazırlanan rapora göre, kadınların dörtte üçü erkeklerle eşit imkanlara sahip olduğunu düşünmüyormuş. Bu başlangıç noktası. Zira araştırmaya dahil olan kadınların geçen seçimlerde oy verdikleri partilere göre kendilerini mutlu ve umutlu hissedip hissetmedikleri sorulmuş. Şaşırtıcı olmayacaktır ki, kadınlar kendilerine yapılan saldırının son derece farkında.

Son dönemlerdeki haklarını büyük ölçüde kaybettiklerinin ve özellikle de yakınları olan erkekler tarafından uğradıkları şiddet, sömürü, taciz, tecavüz riski karşısında korunma imkanlarının giderek azaldığının da. Bu yüzden iktidar ittifakı bileşenlerine geçen seçimlerde oy veren pek çok kadın, muhalefete yönelmiş durumda. Özellikle kadın seçmenlerini büyük oranda kaybeden partiler sırasıyla MHP ve AKP. Dahası yaş ve statüden bağımsız olarak kadınların gelecekten umutsuz olması, özellikle de genç kadınların korkunç bir tablonun en gerçek verisi olabilir.

Zira kadınlar ev içinde ücretsiz ve ev dışında eş değer işlerde düşük ücretlerle çalıştırılmakla kalmıyor, en temel insan hakları için bile mücadele etmek zorunda kalıyor. Bugün, sadece kadınlar değil, LGBTİQ+’lar için böyle bir eşitsizlik ve varolma problemi varsa, kapitalistler ve egemenlerin bundan çıkar sağlamaması, siyasi güç konsolide etmemesi veya artık değer birikimine tahvil etmemesi mümkün değil. Dolayasıyla, ırkçılık, kadın ve LGBTİQ+ düşmanlığı, sınıf düşmanlığını aynı cephede birleşmesi bizleri de bu düşmanlıklarla mücadele eden bir mücadele cephesi yaratmamız için hiç olmadığı kadar güçlü bir olanak veriyor.

İttifakın kabusu ise “bizlerin bu mücadelelerimizi” birleştirmemiz, umutla ve heyecanla yaşamımızı yeniden inşa etmemiz, iktidarlarını sürdürmek üzere işledikleri tüm suçlar için yargılanmalarını talep etmemiz. Faşizm karşısında kimsenin mücadelesini küçümseme ve taleplerini yadsıma hakkımız ve şansımız yok. Seçimler, büyük bir fırsat ama seçimlerden sonra çok işimiz var. Kaldı 38!

 

 

 

 

 

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.