Kadifekale: Gülistan, Rahşan, Deniz

Dosya Haberleri —

Kadifekale

Kadifekale

  • Yoksulluğumuzun sebebi Kürtlüğümüzmüş. Bunu 70'lerde o gençlerden öğrendik. Darbeden sonra Kadifekale'ye bir kadın geldi. Kod adı Gülistan. Kim olduğunu, nereden geldiğini kimse bilmiyordu. Gittiği yerde görüştüğü insanlara "Biz Apo'nun arkadaşlarıyız" diyordu. Bir gün ortadan kayboldu ve onu bir daha gören olmadı. 
  • "Newroz günüydü. Bir çocuk koşa koşa yanıma gelip kalede bir cenaze olduğunu söyledi. Koşa koşa gittim. Rahşan olduğunu anlamamıştım. Hırkamla cenazeyi örttüm. Rahşan olduğunu anladığımızda eve götürdük. Eylemin haberi bir anda bütün İzmir'e yayıldı. Daha önce buralarda böyle bir kalabalık görmemiştik. İnsanlar uyanmıştı."
  • Gerillaya katılmak isteyip yaşından ötürü geri çevrilen Rahşan bıraktığı notunda "Ben kendimi Newroz yapıyorum Kadifekale'de. Cizre, Mardin ve Nusaybin'in cevabını vermek zorundayım. İsmet Sezgin'e haber veriyorum, Newroz kutlanacak… Lastikle olmazsa bile, canımızla kutlanacak!" diyordu.

MIHEME PORGEBOL

Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nın ardından bir de Kore Savaşı, tüm dünyada amansız bir açlık ve yoksulluğa sebep oldu. Türkiye bu savaşlardan ikisine doğrudan, birine de dolaylı olarak katılmıştı ve bu yüzden de savaşlardan en çok etkilenen ülkelerden biriydi. Türkiye'nin işgali altındaki Kürdistan'da ise bu durum daha fazla hissediliyordu. Kürdistan toprakları işgal altındaydı ve tüm kaynakları devletler tarafından sömürülüyordu. Her ne kadar bu durum hâlâ geçerliliğini koruyorsa da 20. yüzyılın ilk yarısında Türkiye'de yaşanan kıtlık ve kuraklık, işgalin Kürt halkı üzerindeki acımasız etkilerini arttırıyordu. Topraklar ekilemez, ekilen topraklardan ürünler kaldırılamaz, hasat edilen az miktarda ürün de işgalci Türk devleti tarafından el konulur durumdaydı. 

İlk göç 60’ların başı

Bu durum, Kuzey Kürdistan'da yaşamı olanaksız hâle getirirken bir sabah Mêrdîn'in Tinatê köyünde yaşayan dört aile, çareyi, sabah pılısını pırtısını toplayıp göç etmekte buldu. 60'lı yılların başıydı. Bu göç, aynı zamanda Kadifekale'nin yurtsever tarihinin de başlangıcıydı. Kadifekale, o zamanlar daha çok iri taneli baklaların yetiştirildiği ve az sayıda da hanenin bulunduğu bir alandı. 

Tüm İzmir'e yukarıdan bakan, şehre hakim bir tepeydi. Tinatê köyünden yola çıkıp Türkiye'nin en batısına gelen bu dört Kürt aile buldukları dayanıksız malzemelerle burada kendileri için küçük bir yaşam alanı yaratmaya başladılar. Aile fertlerinden bir kısmı midyecilik yapmaya bir kısmı da tütün fabrikasında çalışmaya başladı. Geri kalanlar ya hamallık ya da çöpçülük yapıyorlardı. Kürdistan'da yaşam koşulları günden güne daha da zorlaşırken Kadifekale'ye göç eden ailelerin durumu gittikçe iyileşiyordu. Yaşadıkları gecekonduları güçlendirmeye, hayata geçirdikleri dayanışmayla iş olanaklarını genişletmeye başlamışlardı. Açlık ve yoksulluk kıskacındaki akrabalarını İzmir'e, Kadifekale'ye davet etmeye başlamışlardı.

Ailelerin sayısı 20’yı geçti

1969 yılına gelindiğinde artık Kadifekale'de Kürt hane sayısı 20'yi geçmişti. Hesîna anne de (*) Kadifekale'ye 1969 yılında yerleşenlerden biri. Hesîna anne, o günleri şöyle anlatıyor: "İzmir'e ilk önce köylümüz Hecî Hesen geldi. Beraberinde akrabası olan üç aile ile gelmişti. Kimse nereye geldiklerini bile bilmiyordu. Tam olarak seneyi hatırlamıyorum ama 60’lı yılların başıydı. Hecî Hesen buraya geldikten iki yıl sonra bile kimse nereye gittiğini bilmiyordu. Hecî Hesen ödeyemediği borçlarından dolayı gelmişti. 2 yıl aradan sonra  İzmir'e yerleştiğini ve beraberindekilerle burada bir hayat kurduğunu öğrendik. Zaten bundan sonra da Tinatê'den aileler peyder pey gelmeye başladı. Biz de buraya 69 yılında geldik. Köylerimizde yoksulluk vardı, biz de bu yüzden geldik. O dönemlerde ulaşım imkanları bu kadar olmadığı için zaten şehirden kimse bizim burada yaşadığımızın bile çok farkında değildi. Çalıştığımız yerlerde neredeyse hiç Türk yoktu. Rumlar, Araplar ve biz vardık. Bütün ağır işleri bu üç halktan insanlar yapıyordu. Yaşantımızın hemen her günü ağır iş koşullarından ötürü eziyetle geçiyordu. Ama en azından karnımızı doyurabiliyorduk." 

 

Rahşan Demirel

Küçük bir Kürdistan

70'li yıllara gelindiğinde Kürdistanlı gençler üniversite okumak için Türkiye'nin batısına gelmeye, 68 kuşağının devrimci gençlik hareketlerinin etkisiyle gittikleri yerlerde örgütlenmeye başlamışlardı. Bu yıllarda Kadifekale'deki Kürt hane sayısı da artık 100'ü geçmişti. İzmir'e gelen öğrenciler hem ekonomik koşullar hem de gençlik hareketlerinin etkisiyle ulusal bilinç gereği örgütleniyorlardı. DDKO ve Kawa Hareketi çevresinde örgütlenen gençler Kadifekale'de gecekondu kiralayıp aynı evde 10-15 kişilik gruplar halinde kalıyorlardı. 

Hakkımızı helal etmiyoruz

Hesîna anne, devlet tarafından kendilerine yönelen ilk saldırıların da bu döneme tekabül ettiğini söylüyor ve dönemin başbakanlarından Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit'e de haklarını helal etmediğini belirtiyor. 

Görüştüğüm bir başka anne, “Yoksulluğumuzun sebebi Kürtlüğümüzmüş. Bunu 70'lerde o gençlerden öğrendik. Meğerse Kürdistanımızı bize dar etmişler" diyor ve basıyor kahkahayı: "Onlar bize Kürdistan'ı dar edince biz de Kürdistan'ı buraya kadar genişlettik."

Devrimciler yeşeriyor

Kürt öğrencilere dönük saldırılar burada yaşayan Kürt ailelere de yönelmeye başlamıştı. İki günde bir kolluk güçlerinin gerçekleştirdiği baskınlar, gözaltılar, işkenceler yaşanıyordu artık. Burası da küçük bir Kürdistan'dı. İnsanlar Kürtlüklerine dair tüm izleri naylonlara sarıp ağaçların kovuklarına, toprağın altına gömerek saklıyorlardı. Kasetler, resimler, kitaplar, mektuplar... Artık kimlik mücadelesi ve sosyal yaşamın iç içe geçtiği, devrimci gençlerin Kürt ailelerin evlerinde saklandığı bir dönem yaşanıyordu.

Rahşan Demirel'in bedenini ateşe verdiği yer...

12 Eylül ve Apo'nun arkadaşları

70’li yıllar Türkiye ve Kürdistan'ın her yerinde olduğu gibi Kadifekale'de de Kürtlere dönük sistematik saldırılarla geçti. Kadifekale'deki Kürt halkı da bu saldırılara karşı ulusal bilinçle örgütlenerek cevap vermeye, varlıklarını korumaya çalışıyorlardı. Ta 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar. Darbeyle birlikte Kadifekale'deki mevcut örgütlü Kürt hareketleri neredeyse tamamen tasfiye edildi. Burada yaşayan yüzlerce insan gözaltına alındı, tutuklandı, işkencelerde sakat bırakıldı. Oysa darbeyle birlikte yoğunluk ve şiddetini arttıran ev baskınları, sindirme politikaları ve gözaltında kaybetmelere karşı Kürtler de örgütlenme biçimlerini dönüştürüyordu.

Kadifekale’nin Gülistan’ı

Darbeden sonra Kadifekale'ye bir kadın geldi. Kod adı Gülistan. Gülistan'ın kim olduğunu, nereden geldiğini, sonrasında nereye gittiğini kimse bilmiyor. Gittiği yerde görüştüğü insanlara "Biz Apo'nun arkadaşlarıyız" diyordu. Giyim kuşamı, oturuşu kalkışı, söylem ve pratikleriyle kısa sürede halkın güven ve saygısını kazanan Gülistan, DDKO ve Kawa Hareketi'nden kalan boşluğu dolduruyor, gittiği yerlerde ulusal bilincin gerekliliği ve devletin Kürt kırımını anlatıyordu. Kadifekale'nin yurtsever tarihini yazmak için görüştüğüm insanlar Gülistan'a ne olduğu hakkında hiçbir şey bilmiyorlar. Bir gün ortadan kayboldu ve onu bir daha gören olmadı. Ama insanlar artık Apo diye birinin varlığını ve onun "Kürt davası"nı öğrenmişti. Yalnızca bu kadar da değildi. Apo'nun tatlı dilli, oturup kalkmayı bilen, iyi huylu ve zeki arkadaşları halkın arasındaydı. 

PKK’yle güçlü bağ

Gülistan'ın ortadan kayboluşunun üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra da Apo'nun arkadaşları PKK adlı bir örgüt temsiliyetiyle tekrar görünür olmaya başladılar. Bu metin için görüştüğüm bütün insanlar PKK'nin diğer örgütlerden farklı olduğunu söylüyorlardı. Kendilerini PKK'yle tanımaya başlayıp artık güçlü olduklarını fark etmişler. "PKK'lilerde farklı olan; her şeylerini kendilerinin yapıyor oluşuydu. Sularını kendileri alıyor, yataklarını kendileri seriyor, yemeklerini kendileri pişiriyorlardı. Ev sahipleri misafir geldi diye telaş yaparken onlar evden biri olduklarına inandırıyorlardı insanları."

Halkla kişisel olarak kurdukları bu yakın bağ halkın PKK'ye sempati duymasını, gençlerin PKK'liler gibi olmak istemesini getiriyordu beraberinde. 80'lerin sonlarına doğru artık Kadifekale'den gençler akın akın PKK'ye katılıyor, Kürdistan dağlarındaki silahlı mücadeleye omuz veriyordu. 

Kadifekale/2010

Kadifekale’nin eli Halepçe'de

Sosyal yaşamda Kürtler arasındaki örgütlülük ve dayanışma hiç olmadığı kadar güçlenmişti Kadifekale'de. Bu dayanışma artık sadece İzmir ve Kadifekale'de yaşayan Kürtler arasında değildi. Kadifekale'nin eli, anavatan Kürdistan'a da uzanmaya başlamıştı. Saddam Hüseyin'in zehirli gazlarla gerçekleştirdiği Halepçe Katliamı'nın ardından Kadifekale'de kamyonetler dolaşmaya başlamıştı. Kamyonetler "1 ekmek kendiniz için alıyorsanız 1 ekmek de kardeşleriniz için alın" anonsuyla Halepçe için yardım topluyordu. Kadifekale'den tonlarca erzak ve ihtiyaç malzemesi aylar boyunca kesintisiz bir şekilde katliam mağdurlarına gönderildi. 

90'lar: Radikal uyanış

O yıllar Kürdistan'da şiddetin arttığı, köy yakma ve zorla kaybetmelerin yaygınlaşmaya başladığı yıllardı. Bu şiddet ortamı beraberinde yoğun bir göç ve çetin bir direniş de getirmişti. On binlerce insan yerini yurdunu bırakıp yollara düşmüş, yaşayabilecekleri bir sığınak arıyordu. Kadifekale de o sığınaklardan biriydi. Burada bugün bulunan mevcut Kürt nüfusunun yarısından fazlası o yıllarda gelmişti. Bu trajedinin karşısında artık yurtsever bilinçle donatılmış Kadifekale gençliği de kayıtsız kalmıyordu. Sayısız genç Kürdistan'da süren direnişe katılmak için PKK saflarında silah kuşanıyordu. Gerilla ailesi olmak övünç kaynağıydı. Silah kuşananlar ise bunu övünç olsun diye değil, yurtsever sorumlulukları gereği yapıyorlardı. Gerillaya katılanlar ailelerine "Sakın bizimle övünmeyin. Biz onurumuz için savaşıyoruz" diyorlardı.

Yaşı küçük diye çevriliyordu

Rahşan Demirel de silahlı direnişe katılmak isteyenlerden biriydi. 17 yaşındaydı. Ailesi 1976 yılında Mêrdîn'in Nisêbîn ilçesinden Kadifekale'ye gelmişti. Annesi burada yaşayan diğer birçok Kürt gibi tütün fabrikasında işe başlamıştı. Zaten Kürdistan'daki sistematik saldırılar ve vahşetin vardığı boyuttan rahatsızlığını her seferinde dile getiren ve silahlı mücadeleye katılmak isteyen Rahşan, yaşı küçük denilerek geri çevriliyordu. Rahşan, 1992 yılının 20 Mart'ında o seneki Newroz'un yasaklandığını öğrendi. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin televizyondan Newroz kutlamalarını "Bu yıl Nevruz kutlanmayacak. Kutlayan olursa da, gereği yapılacaktır" sözleriyle yasaklamıştı. 

Rahşan’ın eylemiyle halk uyandı

Rahşan'ın cenazesini ilk gören, üzerini örten anne, o günü şöyle anlatıyor: "O günü asla unutmam. Newroz günüydü. Evdeydim. Günlük işlerimi yapmak için dışarı çıktım. Bir çocuk koşa koşa yanıma gelip kalede bir cenaze olduğunu söyledi. Koşa koşa gittim. Dizlerini karnına çekmişti. Saçlarından hala duman tütüyordu. Ben ilk başta ne olduğunu anlayamamıştım. Rahşan olduğunu anlamamıştım. Üzerimdeki hırkayı çıkarıp cenazeyi örttüm. Daha sonra polis geldi, sonra da insanlar toplandı. Rahşan olduğunu anladığımızda cenazeyi taşıyıp eve götürdük. Eylemin haberi bir anda bütün İzmir'de yayıldı. İzmir'in her yerinden binlerce insan geldi. Daha önce buralarda böyle bir kalabalık görmemiştik. İnsanlar uyanmıştı."

Kadifekale/2022 yılı Newroz'u

Kadifekale’de kendimi Newroz yaptım

Gerillaya katılmak isteyip yaşından ötürü geri çevrilen Rahşan zaten sık sık annesine, "Kürtleri öldürüyorlar. Biz niye bir şey yapmıyoruz, anne?" diye soruyordu. Başta Kadifekale'deki yurtseverler olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılan Kürt halkının radikal uyanışına önayak olan eyleminden önce yazdığı notta da işgalcilere meydan okuyordu Rahşan. "Ben kendimi Newroz yapıyorum Kadifekale' de. Cizre, Mardin ve Nusaybin'in cevabını vermek zorundayım. Bana sahip çıkın. İsmet Sezgin'e haber veriyorum, Newroz kutlanacak… Lastikle olmazsa bile, canımızla kutlanacak!" diyordu notunda. Rahşan, direniş ateşini bedeniyle buluşturduğu eylemiyle Newroz'u sembolleştirmiş, zulme karşı direnişi de vazgeçilmez ve geri dönüşsüz bir zorunluluk haline getirmişti. Onun kararlılığı halkta karşılık bulmuş, dünyanın her yerinden milyonlar yönünü Kadifekale'deki yurtsever tutkuya çevirmişti. Direnmek, Kürtler için bir tutkuya dönüşmüştü artık.

Halk teslim olmadı

Rahşan'ın eyleminin anlamını ve açığa çıkardığı potansiyeli devlet de görüp önlemler alıyordu. Kadifekale'ye giriş çıkışları kapatmış, Kürtler üzerindeki saldırılarını arttırıyordu. Yalnızca Buca Cezaevi'nde 500'ü aşkın kişiyi hapsetmişlerdi. Yüzü aşkın kişi karakol ve polis merkezlerinde ağır işkenceye maruz bırakılmıştı. Ancak Kadifekale'deki halkın yurtsever örgütlülük bilinci devletin tüm saldırı ve baskılarını boşa çıkarıyordu. İnsanlar politik duruşlarını yaşamın her alanında gösteriyordu.

Atılamadılar da yutulamadılar da

Kadifekale halkı bu yıllarda şehrin her alanında yurtsever kimliğiyle aktifleşmeye başladı. Şehir onları ne dışarı itebilmişti ne de içine alabilmişti. Şehir onları ne atabilmiş ne de yutabilmişti. Resmi ideoloji bu kitleyi şehirden soyutlayamayacağını anlamıştı ancak bir şeyler yapması gerektiğini de biliyordu. Bunun için kentsel dönüşüm politikaları uygulamaya sokuldu. Kadifekale'ye ulaşım zorlaştırıldı. Süren altyapı çalışmaları durduruldu, yapılması planlananlardan da vazgeçildi. Kadifekale İzmir'den izole tutulmak istendi. İnsanlarla evleri karşılığında ekonomik pazarlığa oturuldu. Fuhuş, uyuşturucu ve hırsızlığa kayıtsız kalındı, hatta desteklendi. Kadifekaleliler polisin gençlere uyuşturucu tedarik ettiğini gözleriyle gördüklerini söylüyorlar.

Her şeye rağmen direngen ve aktif

Nihayetinde 2010'lu yıllardan itibaren Kadifekale'yi insanlardan arındırma uygulamaları başladı. Yıllarca neredeyse hiçbir altyapı ve iyileştirme çalışmasının yapılmadığı, izolasyon politikalarının uygulandığı, kentsel dönüşüm çalışmalarının fiziki olarak da başladığı Kadifekale'de insanlar evlerini terk etmeye zorlandı. "Çözüm süreci" diye adlandırılan sürecin devlet tarafından sonlandırılmasıyla birlikte Kadifekale'deki yurtsever halkı yerinden etme çalışmalarına da hız verildi. Bugün Kadifekale'nin büyük bir kısmı yıkılmış, insanlar yerinden edilmiş durumda. Ama hâlâ tüm baskı, saldırı ve yerinden etme politikalarına rağmen Kadifekale yurtseverleri kimlik ve taleplerini karakol duvarlarına açık açık yazacak kadar örgütlü, direngen ve aktif. Bunu Deniz Poyraz'ın katledildiği gün kendiliğinden örgütlenerek Kadifekale'ye akın eden on binlerce insanın kararlılığında görmek mümkün. 

***

Her Bijî Göztepe!

2000'li yıllara gelindiğinde iş hayatından sivil topluma, sanattan spora kadar her alanda yurtseverler kendi kimlikleriyle boy gösteriyorlardı. İzmir futbol takımlarının taraftar gruplarında bile yurtseverleri görmek mümkündü. Kürdistan'dan gelen futbol takımlarının maçlarında Kürt gençleri tribünleri dolduruyordu. Kürtçe sloganlar atıyor, tezahüratlar yapıyorlardı. Altay, Karşıyaka, İzmirspor gibi takımların Türklük kimliği etrafında şekillenen taraftar gruplarının aksine mülteciler ve Kürtlerin daha çok sempati duyduğu Göztepespor tribünlerinde de Kürtçe sloganlar atılıyordu. Sloganlardan en çok ses getireni Göztepe taraftarlarının "Her Bijî Göztepe!" tezahüratıydı. Bu tezahürat, "Bijî Serok Apo" sloganını andırıyor gerekçesiyle spor ve politika bağlamında uzun süre gündemde kalmıştı. Kürdistan takımlarının İzmir takımlarıyla maçlarında ise "Burası Güneydoğu!", "Kale faşizme mezar olacak" gibi sloganlar atılıyordu.

Not: Güvenlik kaygıları sebebiyle bu yazının ortaya çıkmasında katkıda bulunan hiç kimsenin kişisel bilgileri ve fotoğraflarına yer verilmemiştir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.