Kadim kentin yaşam savaşı
- Tozuyla, soğuğuyla, açlığıyla, endişesiyle tam 6 ay geçti. Antakya’da depremzedeler, unutulmuşluk ve belirsizlik kıskacında hayatını sürdürüyor. Daha önce defalarca yıkılan kadim kent bir kez daha ayağa kalkma mücadelesi veriyor.
- Depremin üzerinden 6 ay geçtiği halde sorunlar ilk günkü gibi. AFAD’a bağlı çadır kentlerde kalan depremzedeler açık cezaevi muamelesiyle karşı karşıya. Haşere ve kemirgen sayısındaki ciddi artış tehlikeli boyuta ulaştı.
LEYLA İNANÇ / ANTAKYA
Depremin üzerinden tam altı ay geçti. Yağmuru, soğuğu, ayazı, hep beraber içilen çaylar, bitmek bilmeyen deprem ‘hikayeleri’, ayağa kalkacağız umutları, defalarca anlatılan o geceyle, yasıyla, tozuyla, seçimiyle tam altı ay… Bugünlerde kavurucu sıcaklar, şehri boydan boya kaplayan toz bulutu, haşere ve yılanlarla boğuşan Antakya; bitmeyen hatta daha da ağırlaşan sorunlarıyla dik durmaya çalışıyor.
Tarihte ilklerin merkezi, birçok kültürün beşiği, kendine has sokakları, evleri, insanları, yemekleri, havası, doğası ile her dönemin gözde şehri Antakya. Tarih boyunca yıkıcı başka depremler de gördüğü halde yeniden tercih edilen ancak depreme dayanıklı konutların ısrarla yapılmadığı kent Antakya.
Bu tarihi kent 6 Şubat gecesi bir kez daha yıkıldı. Binlerce insan enkaz altında kalarak yaşamını yitirdi, binlercesi uzuv kaybı yaşadı. Nisan ayında Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın yaptığı bir konuşmadaki ifadesine göre Antakya’da hala 4 binden fazla kişi kayıp.
Depremin başından beri öne çıkan Güzelburç mahallesindeki İlke Apartmanı’nda 9 ailenin yani 28 kişinin cenazesi bulunamadı. Oğlu, gelini, torunu İlke apartmanı kayıplarından olan Selahattin Kılıç, kayıplarını arıyor. 6 aydır ne DNA testi ne de hastanelerden haber çıkmadı.
8 gün enkazın önünden ayrılmadım
Aynı apartmanda damadı, kızı, torunları kayıp olan Ali Yurdakul, depremden bir saat sonra yangın çıktığını, kayıpların yangında yaşamını yitirdiğini söylüyor. 8 gün belki sağ çıkar diye binanın önünden ayrılmadıklarını belirten Yurdakul şöyle devam ediyor: “Ben 1999 Yalova depremini de yaşadım. Orda da kayıplar vardı. Burada da var. İlke apartmanındakiler kayıp değil. Yangın çok şiddetliydi, buzdolabı, çamaşır makinesi enkazı bile çıkmadı. AFAD görevlileri, her şeyin yangında eridiğini, kemiklerin dozer basıncıyla enkaza karıştığını söylüyor. Ben de kendi çocuklarımın yaşadığına inanmıyorum. Yaşadığına inananlar, belki hastanededir, hatırlamıyordur diye umut edenler var. Benim yaşadıklarına dair umudum yok, kemiklerini bulamamış olsam da.”
Bir yaşam umudu
6 aydır kardeşi İsmet Durur’u arayan Esma Akkaya, İsmet’ten hala bir iz bulamadı. Yakın zamanda biri arayarak, depremin ilk günü İsmet Durur’u Antakya Bankalar Caddesi’nde gördüğünü, ona yemek verdiğini söylemiş. Şu an il dışında olan Esma Akkaya, kardeşi için tekrar Antakya’ya gelecek.
Verilen sözler unutuldu
Bu duygusal yıkıma karşı depremde ölmeyenler ise, hayatta kalmak için büyük bir mücadele veriyor. Kimi enkazın altında kaldı kimi ise AKP-MHP hükümetinin hezeyanına uğradı. 6 ay geçmesine rağmen enkaz kaldırma, ağır ve orta hasarlı binaların yıkımı neredeyse ilerlemiyor. Şehir dışına çıkmayan yerel halk, köylere ve kısmen sağlam ilçelere akın etti.
Depremzedelere seçim öncesi verilen tüm sözler unutuldu. Sıcaklarla boğuşan depremzedelere, hayatta kalmaları için verilen ihtiyaçlar adeta şartlı. Ya AFAD çadırlarında kalırsınız ya da ihtiyaçlarınız karşılanmaz, yaklaşımıyla karşı karşıya yüzbinlerce depremzede.
Yarı açık cezaevi gibi
AFAD’a bağlı çadır kentlerde kalan depremzedelerin ihtiyaçları düzenli karşılanıyor. Ancak AFAD çadır kentlerine gitmek istemeyen, evinin yakınına, parklara, boş arazilere çadır, baraka, konteyner koyarak direnenler sınırlı gönüllü yardımlarıyla hayatta kalıyor. Peki depremzedeler neden AFAD çadır kentine gitmiyor? Cevabı güvensizlik, özgür olma isteği, evleri yıkılsa da arsalarını kaybetme korkusu. AFAD çadırlarında kalan ve ismini vermek istemeyen bir depremzede, önünde askerler olan ve kimlik kontrolü yapılan bu çadırların kendilerinde yarı açık cezaevi hissi yarattığını ifade ediyor. Bu çadırlarda kalanlar istedikleri saatlerde dışarıya çıkamıyor ve istediği gibi misafir getiremiyor.
‘Kendi mahallemde güvendeyim’
Hatay’ın Defne ilçesi Çekmece mahallesinde kendi kurdukları çadır alanında kalan Ergül Sayın, aslen Antakyalı değil ancak uzun yıllar Antakya’da ikamet ediyor. Sayın, kendi kurdukları çadır alanında hayat çok zor olsa da AFAD çadır alanına gitmeyi hiç düşünmediğini söylüyor. Evinin yakınındaki araziye çadırını kuran Sayın, şehir merkezinde ve mahallesinde olmanın kendisine güven verdiğini ifade ediyor.
Hatay Büyükşehir ve Defne Belediyesi’nin çalışmadığını, halka hizmet etmediğini de vurgulayan Sayın, salgın hastalıklarla karşı karşıya olduklarını hatırlatıyor.
Hasarlı binalar bakteri yuvası
Sıcak ve tozdan dolayı çadır ve konteynerler oturulacak durumda değil. Aylardır dokunulmayan binalar mevcut. Buralardan koku ve bakteri etrafa saçılıyor. Yine ölü hayvan cesetleri, haşere, toplanmayan çöpler, sinekler zor yaşamın yanı sıra salgın hastalık tehlikesi doğuruyor.
Hatay Tabip Odası Başkanı Sevdar Yılmaz, sinek ve kemirgenlerden dolayı önümüzdeki süreçte tifo, kemirgenlerin yaydıkları leptospira denilen bir mikropla bulaşan Weil hastalığının yayılabileceğine dair uyarıyor.
Haşereler tehlike saçıyor
Yine Türk Tabipler Birliği geçtiğimiz ay sosyal medya hesabından, Hatay’da enkaz ve çöplerden dolayı böcek ve kemirgenlerin üreme alanı sayısının 120 binden 1 milyona çıktığını, halk sağlığı açısından tehlikeli bir boyutun ortaya çıktığına dair paylaşım yaptı.
Hatay Tabip Odası Başkanı Yılmaz daha önce yaptığı açıklamada, seçim ve bayramla birlikte araya zaman girince deprem bölgelerinin unutulduğunu, yerel ve genel yönetimin yanı sıra dayanışma gruplarına da deprem bölgelerini sağlık taraması, sıcak ve haşereyle mücadele konusunda yardım etmesi için çağrı yapıyor.
Demografik yapı değiştirilmek isteniyor
Diğer taraftan Antakya gibi çok kimlikli bir kentte öne çıkan en önemli sorunlardan biri ise demografik yapı. Depremden önce kentin en merkezi yerinde oturan Alevi ve Hristiyanların yaşadığı çoğu mahalle riskli alan ilan edildi. Toplu konutlara gitmek istemeyen bir sürü yurttaş, göç etmek zorunda kalacak. Şu an kent planı açıklanmadığı için bu sorun bir endişeden ibaret. Ancak kent planı açıklandıktan sonra çokça tartışılacak konular arasında olacak gibi görünüyor.